Haydar El Abadi’nin yeni Irak hükümetini kurmakla görevlendirildiği 11 Ağustos’un öncesindeki 48 saat belirleyici oldu. İstifaya direnen Başbakan Nuri El Maliki’yi ikna etme çabaları nafile de olsa bu saatlerde doruğa ulaştı.
Maliki, herhangi bir uzlaşmayı ya da başka bir bakış açısını kabullenmeye hazır değildi. Kendisinin yerine başkasının seçildiğinin farkındaydı. Ama yine de son ana kadar mücadele etmek istedi. Maliki’ye göre seçimlerde kazandığı her oy mücadeleye değerdi. Maliki çaresizce iktidarını korumaya çalışırken yalnızca hasımları değil, dostları da ona görevi bıraktırmaya çalışıyordu.
Ayetullah Ali Sistani’ye yakın bir Iraklı kaynak Al-Monitor’a şu bilgileri verdi: “Görevlendirmeden 10 gün kadar önce İran yönetimini temsilen bir elçi Necef’te Ayetullah Ali Sistani’yi ziyaret etti. Elçi, Sistani’den net bir tutum işitti: Nuri El Maliki Başbakanlıkta kalmamalıydı. (...) Sistani bunu kamuoyunda söylemiyordu ama İranlılara söylemek durumundaydı. Zira ülkedeki krize bir çözüm bulmak gerektiğini ancak bu kilitlenmenin anlaşma çabalarını zorlaştıracağını düşünüyordu.”
Al-Monitor’un Tahran ve Bağdat’taki kaynaklarına göre, İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney, Sistani’nin tutumunu öğrendikten sonra yardımcılarından değişime yardımcı olmalarını ve Maliki’yi çekilmeye ikna etmek için çalışmalarını istedi: “Maliki için birkaç alternatif vardı: Bunlardan biri, Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atanmasıydı. Ancak o bunu reddetti. Başbakanlıkta ısrarcı oldu ve kendisiyle konuşmaya çalışan herkese ayrılmamak için gerekçeler sundu. Başlıca direnme gerekçesi, seçimleri kazanan blokun lideri olmasıydı ve anayasaya göre hükümeti kurma hakkına sahip olmasıydı.”
Müzakereler sürerken Dava Partisi’nin eski liderlerinden biri, bu çıkmaza çözüm olacağına inandığı bir öneriyle Tahran’a gitti. Lider, Tahran’a Haydar El Abadi’nin ismiyle birlikte adayı ve duruşunu tanıtan bir dosya da götürdü. Aslında Abadi o ana kadar Adil Abdül Mehdi, İbrahim Caferi, Ahmet Çelebi, Kusay El Süheyl ve Tarık Necim gibi güçlü isimlerin yer aldığı yarışta favoriler arasında değildi.
Eskiden Londra’da yaşamış olan Abadi, İranlılar tarafından tanınıyordu ancak hiçbir zaman Başbakan adayı olarak görülmemişti. Bağdat’taki bir kaynak Al-Monitor’a şöyle konuştu: “İranlı yetkililer, Dava temsilcisine Sünnileri ve Kürtleri ürkütmeyecek bir ismi destekleyeceklerini söylediler. Zira onlara göre bugünün önceliği, diğer kesimlerle kapalı olan kanalların açılmasıdır. Dahası, Irak’taki başlıca sorunun mezhepler ve etnik gruplar arasındaki güvensizlik olduğundan oldukça eminler.”
Pek çok kişi, Irak’taki bu değişimi içeriden darbe olarak tanımladı. Maliki blokunun neredeyse yarısının ittifaktan çekilmesi, olayların bu şekilde gelişmesini beklemeyen Maliki’ye büyük bir darbe oldu. Maliki, hep hasımlarının onu hedef alacağını, müttefikleri tarafından hedef alınsa dahi bunun başka bir yöntemle yapılacağını düşündü. Tepkisi de buna göre oldu ve belki de aşırıya kaçtı. Bu yazının kaleme alındığı sırada Maliki’nin davası hâlen Bağdat’taki yüksek mahkemenin önündeydi, ancak neticede o da oyunun kurallarına uymak durumunda kaldı.
İran’ın önde gelen isimleri ve birimleri değişimin ilk gününde sessiz kaldı. Sessizliğin ikinci günde yani 12 Ağustos’ta da sürmesi hem müttefikler hem hasımlar arasında sorulara yol açtı.
Irak’taki çöküşün bedelini ödeyen sadece Maliki olmadı. Kimi tanınmış isimler ve güvenlik nedeniyle ortada görünmeyenler dâhil pek çok kişi bedel ödedi.
Görüşmelerin sürdüğü haftalarda İran’ın girişimlerine Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Amiral Ali Şamhani önderlik etti. 18 Temmuz’da Irak’a giden Şamhani Bağdat, Necef ve Erbil’de önde gelen liderlerle görüştü. Hamaney, ne pahasına olursa olsun krizi çözmesi için Şamhani’ye yeşil ışık yakmıştı. Dini lider, durumun eskisi gibi olmadığının farkında. İran artık bölgesel güvenlik sınırlarını değil, doğrudan kendi sınırlarını savunuyor. Zira İslam Devleti (İD), İran’a komşu olan Diyala vilayetine ulaştı ve en son İran sınırının yalnızca 40 kilometre uzağındaki Celavla şehrini ele geçirdi.
Irak dosyasının Şamhani tarafından yürütüleceğine dair fısıltılar, Tahran’da şimdi daha yüksek sesle telaffuz ediliyor. Şamhani’nin Körfez ülkeleri ve Irak’la köklü ilişkileri, bölgesel sorunlarla ilgili siyasi çalışmalardaki geniş tecrübesi, Hamaney’e yakınlığı ve ayrıca Arap kökenli bir İranlı olduğu düşünülürse bu, İran’ın yeni bir politika benimsemek üzere olduğuna işaret ediyor.