İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Hamas Siyasi Büro Şefi Halid Meşal, 17 yıldır kapışıyor. Hikâye, Netanyahu’nun genç bir başbakan olarak ilk defa iktidara geldiği 1996-1999 yıllarında başladı. Uzun bir sessizlik döneminin ardından Hamas kendini göstermeye başladı ve İsrail’in içinde intihar saldırıları düzenledi. Netanyahu, örgütü “düşük profilli” bir operasyonla vurmanın yollarını aradı. Doğası gereği Netanyahu, kafa kafaya çarpışmalardan, gerçek savaşlardan veya koltuğunu sallayabilecek sert hamlelerden hazzetmiyordu. Çaktırmadan hareket etmeyi tercih ediyordu. Meşal o günlerde fazla ön planda değildi. Ürdün’de yaşayan üst düzey bir Hamas militanıydı, Şin Bet ve MOSSAD tarafından “yılanın başlarından biri” olarak görülüyordu.
Netanyahu, MOSSAD’a Meşal’i “sessizce” ortadan kaldırma talimatı verdi. Operasyon eylül 1997’de yapıldı ancak Meşal suikast girişiminden sağ kurtuldu. Bunun üzerine konumu hızla yükselen Meşal, Hamas kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’den sonra örgütün en önemli lideri hâline geldi. İsrail, 2004’te Şeyh Ahmed Yasin’i suikastle ortadan kaldırınca Meşal örgütün patronu oldu. Meşal’e suikast düzenlenmeseydi sonuç aynı olur muydu tartışılır.
Meşal, MOSSAD’ın vurucu birimi Kidon’un (Süngü) operasyonel hatası sayesinde hayatta kaldı. Ensesine püskürtülmesi gereken zehirli madde, kulağına isabet etti. Pürüzsüz ve sessizce gerçekleşmesi gereken olay, gürültülü bir kavgaya dönüştü. Suikastçılara yönelik Ürdün’de insan avı başladı ve neticede iki kişi tutuklandı. Tutuklananlar kendilerini Kanadalı olarak tanıttı. Fiyasko büyük bir diplomatik savunma komedisine dönüşürken Netanyahu’nun acilen Ürdün’e göndermek zorunda kaldığı MOSSAD Başkanı Danny Yatom, Meşal’in birkaç saat içinde ölümüne yol açacak maddenin panzehrini Ürdünlülere teslim etti.
Evet, aynen böyle oldu. Danny Yatom aceleyle Ürdün’e uçtu ve Meşal’in hayatı kurtuldu. İsrail, ajanlarını Ürdün’den alabilmek için tutuklu bulunan Hamas lideri Yasin’i serbest bırakmak zorunda kaldı. Netanyahu için bu olay bir araştırma komisyonu, itibar kaybı ve çokça baş ağrısıyla neticelendi. O günden sonra Meşal, örgütün baş yöneticisi olarak Orta Doğu göklerinde bir yıldız gibi yükselmeye devam etti. Bugün de bu konumunu koruyor. Netanyahu’nun baş ağrısı migrene dönüştü.
Bu makaleyi yazmaya başladığım 26 Ağustos sabahında herkes Meşal’in kararını beklemeye devam ediyordu.
Koruyucu Hat Harekâtı’nda en çok göze batan istihbarat hatalarından biri, Hamas’taki hâkim hiyerarşi ve Meşal’in neredeyse mutlak iktidarına dair yanlış değerlendirme yapılması, ayrıca “bat ya da çık” mantığı ile hareket eden Hamas’ın harekât öncesi stratejik durumunun yanlış okunması oldu.
Meşal’in kendisine gelince o tam bir çıkmaza girdi. Boyunu aşan işlere kalkışmış, Gazze’de görülmemiş bir yıkıma ve yaklaşık 2 bin ölüme sebebiyet vermişti. Tüm bunların üstüne en büyük iki stratejik sermayesi olan tünelleri ve roketleri heba etmiş, Hamas’ın Arap dünyasında aşırı derece yalnızlaşmasına yol açmıştı. Tüm bunlara gerekçe olarak halkına gösterecek bir şeye ihtiyaç duyuyordu. Fakat Meşal’in önemli bir kazanım elde etmesini önlemeye kararlı iki güçlü odak vardı: İsrail ve Mısır.
İsrail, doğal olarak halkının çıkarlarını savunmak durumundaydı. Ya Mısır? Cevap aynı. Hamas, çoktandır Mısır halkının düşmanı ilan edilmişti. Cumhurbaşkanı General Abdül Fettah El Sisi, Hamas’tan intikam almaya yeminliydi. Olayların bu şekilde gelişmesinden pek keyiflenen Mısırlılar, Meşal’e yükseklerden inmesi için merdiven veya el uzatma niyetinde değildi. Dolayısıyla Meşal bocalamaya devam etti, tereddütler yaşadı ve olduğu yerde tünedi. Ancak bunu sürdürdüğü müddetçe halkının Gazze’deki durumu daha da kötüye gitti.
Netanyahu da kendi sorunlarından mustaripti. İsrail’de okulların gelecek hafta 1 Eylül’de açılması gerekiyor. Gazze sınırlarında yaşayan halk, evlerini büyük ölçüde tahliye etmiş durumda. Turizm sektörü felç, ekonomi sıkıntı yaşıyor. Bunun yanı sıra, Başbakan’ın kamuoyu anketlerindeki onay oranı tepetaklak düşüyor.
Bu durumda kırılma noktasına ilk kim gelecekti? Netanyahu mu, Meşal mi? Bu soru, son günlerde herkesin aklındaydı. Neticede ikisi de neredeyse eşanlı o noktaya geldi. Direnen Meşal oldu ama o da sonunda rıza gösterdi. Meşal’in seçme şansı zaten pek yoktu. Böylece Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ateşkesi ilan etti ve Hamas buna destek verdi. İsrail de hemen aynı yönde bir açıklama yaptı.
Üst düzey bir İsrail diplomatik kaynağı, ateşkes henüz açıklanmamışken şu yorumda bulundu: “Netanyahu Meşal’i yaklaşık 20 yıldır tanıyor, içini dışını biliyor. Meşal hakkında bilinecek ne varsa adeta her şeyi biliyor. Bana göre Netanyahu, Meşal’e karşı oynamayı, onun gitmesi durumunda yerini alacak başka bir gerçekliğe karşı oynamaya yeğliyor.”
Kaynağın bu sözleri, bazı haberleri ima ediyordu. Buna göre İsrailli yetkililer, güvenlik teşkilatına Meşal’i ölüm listesine dâhil etme talimatı verip vermemeyi konuşuyor. Bu yönde bazı açıklamalar da yapıldı. Örneğin Maliye Bakanı Yair Lapid, Hamas’ın siyasi kanat yöneticilerinin de “öldürülebileceğini” söyledi.
İsrail’in kimi üst düzey savunma yetkilileri, Koruyucu Hat Harekâtı’nın başından beri Meşal’e suikast düzenlenmesi için bastırıyor. Bu yetkililer, şu görüşü savunuyor: Hamas’ın aşırılıkçı yapısı Meşal’den kaynaklanıyor. Çözümüm önünde başlıca engel olan Meşal, hem Hamas’ın silahlı kanadına hem örgütün Gazze’deki siyasi yönetimine kendi iradesini dayatıyor. Meşal öldürülmediği sürece bölgeye bir ölçü aklıselimin gelmesi imkânsız.
Böyle düşünenlerin karşısında ise Netanyahu duruyor. Başbakan, Meşal’e bir kere suikast girişiminde bulundu ve bu işten kendi paçasını zor kurtardı. Netanyahu, değişmez şekilde, yakından bildiği belayı bu belanın yerine gelecek muammalı bilinmeze tercih edecektir. Netanyahu, demeç vermekte, tehdit savurmakta pek mahirdir. Ancak icraata gelince Netanyahu’nun ne denli zayıf olduğunu Koruyucu Hat Harekâtı mütereddit olanlara bile açıkça gösterdi.
Belirtildiği gibi, o beklenen yanıt 26 Ağustos akşamı nihayet geldi. Kimin kazançlı çıktığını, kimin kaybettiğini, Koruyucu Hat Harekâtı’nın stratejik sonuçlarının ne olacağını söylemek için henüz erken. Ancak kimin bedel ödediği aşikâr: Binlerce ölü ve yaralısıyla Filistin halkı, onlarca askerini kaybeden İsrail halkı, topyekûn olarak bombalanarak yarı ıssız bir sınıra dönüştürülen bir bölge ve her iki tarafın barış savunucuları.
Netanyahu açısından bu sonuç ehvenişerdir. Başbakan, Gazze’deki savaş tamtamları susar susmaz kendi ölüm kalım mücadelesinin başlayacağını biliyor.
İsrail’in Channel 2 televizyonunun 25 Ağustos’taki haberine göre Başbakan’ın anketlerdeki onay oranı yüzde 38’e düşmüş durumda. Oysa sadece birkaç hafta önce bu oran, yüzde 82 seviyesindeydi. Üstelik Netanyahu’ya karşı bilhassa sağ cenahtan gelecek zehir zemberek siyasi eleştiriler, henüz başlamış değil. Dolayısıyla önümüzdeki haftalarda sadece Meşal’in değil, Netanyahu’nun da kaderi belli olacak. 17 yıldır birbirini boğazlayan bu ikili, bir türlü birbirinden kurtulamıyor.