Türkiye’de enflasyonun yükseliş eğilimi sürüyor. Nisan ayında tüketici fiyatları yüzde 9.38’e çıkarak son 2 yılın rekorunu kırarken, “çekirdek enflasyon” yüzde 10.05 ile son 6 yılın en yüksek rakamına ulaştı.
Mayıs ayı enflasyonunda yeni zirvelerin görülmesi bekleniyor.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu 22 Mayıs toplantısını işte böyle bir ortamda yaptı: Bir yanda yükselen enflasyon, diğer yanda Hükümetten gelen “faizleri indirin” baskısı…
Enflasyona rağmen piyasadaki beklentilerin ve göstergelerin kısmen iyileşmesini fırsat bilen Merkez Bankası faizleri 50 baz puan indirdi. “Politika faizi” olarak bilinen haftalık repo faizini yüzde 10’dan yüzde 9.5’e çekti.
Bu karar sürpriz oldu. Çünkü enflasyonun yükselmeye devam ettiği bir dönemde faizlerin indirilmesi beklenmiyordu. Ancak Merkez Bankası, piyasanın gidişinden cesaret alarak “sembolik” bir indirimle Hükümeti memnun etme yolunu seçti. Karar ekonomik olmaktan çok politikti.
Ama Hükümet memnun olmadı.
Aksine, Başbakan Erdoğan, bu karardan sonra Merkez Bankası Başkanını çok ağır sözlerle eleştirmeye başladı. İlk tepkisini Almanya gezisi dönüşünde uçakta ortaya koydu:
“Faizi yükseltirken 5 puan birden yükseltiyorsun. Şimdi geliyorsun, yarım puan indiriyorsun. Sen dalga mı geçiyorsun? ”
Erdoğan, sözlerini “siyasi müdahale” eleştirilerini yanıtlayarak sürdürdü:
“Niye müdahale olsun? Ben bu ülkenin Başbakanı isem düşüncemi söyleyeceğim. Şu anda enflasyon tek hanede de olsa yüzde 9’da bulunmamız doğru bir şey değil. Biz bir ara reel faizi sıfıra getirdik. Şimdi niye buralardasın? Reel faiz yüzde 5-6’da dolaşıyor. Niye böyle olsun? Ama hala bunlar bu noktada kendilerine çeki- düzen vermiyorlar. Temenni ederim ki kısa zamanda çeki- düzen verirler.”
Başbakan, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusuna da değindi:
“ Merkez Bankası’nın bağımsız olması benim faiz hakkındaki düşüncelerimi etkilemez. O ayrı bir konu, bu ayrı bir konu. Ben Merkez Bankasının faiz politikalarını kesinlikle beğenmiyorum. Yüksek faizi ülkemdeki yatırımların önünde en önemli bariyer olarak görüyorum. Yüksek faizi yüksek enflasyonun sebebi olarak görüyorum. Yani faiz-enflasyon ilişkisinde faiz sebeptir, enflasyon ise neticedir.”
Başbakan bu açıklamayla yetinmedi. 27 Mayıs’ta partisinin TBMM Grup toplantısında eleştirisini sürdürdü:
“Artık yetti. Neymiş, bağımsızmış. Ha vakti dolar, dolduğu zaman da tabii biz gereğini yaparız.”
Hedef istifaya zorlamak mı?
Oysa Merkez Bankası Başkanı kendi bürokratıydı. Onu bu göreve Nisan 2011 yılında Erdoğan Hükümeti atamıştı. Bakanlar Kurulu kararı gereği Erdem Başçı’nın süresi 5 yıl. Yani 2016 Nisan ayına kadar görevde. Sadece “ticaretle uğraşması, bankalara veya şirketlere ortak olması” durumunda görevden alınabiliyor. Böyle bir durum bulunmadığı için Başçı’nın koltuğu yasal olarak tehlikede değil.
Peki Başbakanın eleştirileri neyi hedefliyor?
Görevden almak mümkün olmadığı için geriye tek seçenek kalıyor: İstifaya zorlamak…
Çünkü yasal koruma zırhı bulunduğu halde Başbakanın ağır eleştirilerine rağmen Başkan Başçı’nın görevde kalabilmesi oldukça zor. O nedenle önümüzdeki günlerde Merkez Bankası’ndan “istifa” açıklaması gelirse sürpriz olmayacak.
Bu arada Hükümetin faiz politikasında etkili olması için başka bir seçenekten söz ediliyor. Faiz kararını veren Para Politikası Kurulu’nun yapısını bir yasayla değiştirmek. Böylece Hükümetin Kurul’a ağırlığını koyacağı ve istediği şekilde faiz kararı çıkarttırabileceği belirtiliyor.
Öte yandan, Başbakan Erdoğan’ın eleştirilerine rağmen Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Merkez Bankası Başkanı’nın arkasında durmaya devam ediyor. Nitekim Başbakanın eleştirilerinden sonra Babacan Merkez Bankası politikalarını şöyle savundu:
“Türkiye’nin önü açık. Ama ana politikalardan, ana ilkelerden taviz vermeye başlanırsa, söz verilen, yazılan politikalardan farklı şeyler uygulanmaya başlanırsa o zaman korkun. Kurumlarımız kendi görev alanlarında tanımlanan şekilde asla taviz vermeden, ana ilkelerinden, ana prensiplerinden vazgeçmeden uygulamalarına devam etmeleri gerekiyor.”
Babacan yalnız değil. Maliye Bakanı Şimşek de Merkez Bankası’na destek verdi:
“Merkez Bankası’nın en iyisini yaptığına ve yapacağına inanıyorum. Merkez Bankasının bağımsızlığı son 10 yılın en büyük kazanımlarındandır ve Türkiye ekonomisinin geleceği açısından çok önemlidir. Başbakan Yardımcımız Ali Babacan da buna ilişkin açıklamalarda bulundu. Kendisiyle aynı görüşteyim.”
Maliye Bakanı Şimşek, enflasyonla mücadelede Merkez Bankasının elini güçlendirmek gerektiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Enflasyonu etkileyen faktörler yılın ikinci yarısında aşağı yönlü bir trendi gerektiriyor. Dolayısıyla ne IMF’nin ne de Uluslar arası kredi derecelendirme kuruluşlarının bir kaygısı olmaması lazım. Önemli olan enflasyonun nerede olduğu değil, önümüzdeki 12 ayda nereye gideceğidir. Haziran sonrası enflasyon Merkez Bankası’nın tahminleriyle düşmeye başlayacaktır.”
Şimdi gözler 24 Haziran’da yapılacak Para Politikası Kurulu toplantısına çevrilmiş durumda. Eğer o tarihe kadar Merkez Bankası Başkanı istifa etmezse, -politik baskı nedeniyle- tırmanan enflasyona rağmen toplantıdan yeni bir faiz indirim kararı çıkma olasılığı oldukça yüksek görülüyor.
Çünkü “bağımsız” Merkez Bankası’nın bundan son kendisini Hükümet etkisinden kurtarması zor. Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın 2 Haziran’da Bakanlar Kurulu’na yaptığı sunumda, Hükümet ne istediğini bir kez daha dile getirdi:
Faizler düşmeli. Hem de sert biçimde.
Özetle; Merkez Bankası’nın Hükümet taleplerine karşı daha duyarlı olacağı, dolayısıyla faizlerin kademeli olarak inmeye başlayacağı bir döneme girildiği söylenebilir…