Arap Baharı diye anılan 2011 olaylarının ardından Orta Doğu’da ve geniş Arap dünyasındaki siyasi tablo büyük değişime uğradı. Suriye, Lübnan ve Yemen başta olmak üzere birçok Arap ülkesi hâlen iç savaş, toplumsal çalkantı ve yönetim kargaşasıyla karşı karşıya. Mısır, Tunus ve Bahreyn’de ise terörü araç olarak kullanan örgütlü grupların sivil itaatsizliği devam ediyor. Bu çalkantının tam ortasında Suudi Arabistan duruyor. Benzer iç kargaşalardan muaf olmasına karşın Suudi Arabistan, savaş ve yıkımın kıyısında duran Arap dünyasının güvenlik sorumluluğunu üstlenirken uzun ve devingen bir bölgesel sorunlar listesiyle karşı karşıya.
Krallığın şimdi ihtiyaç duyduğu şey, artan sorumluluklarını ileride en iyi şekilde yerine getirip sürdürmesini sağlayacak yeni bir Suudi Savunma Doktrini’nin (SSD) çerçevesini oluşturmaktır. Kaçınılmaz olarak uzun bir değerlendirme süreci olacak bu sürecin şekillenmesinde faydalı olacak tartışmalara katkıda bulunmak üzere Harvard Üniversitesi Kennedy Okulu Belfer Merkezi’nin Savunma ve İstihbarat Projeleri kapsamında bu konuda bir çalışma yayımlamış biri olarak, SSD’nin başlıca maddelerini sayacağım. Buradaki amaç, Orta Doğu ve ötesinde barış ve düzen için çalışan önemli bir istikrar sağlayıcı güç olmaya soyunan Suudi Arabistan’ın mevcut ve müstakbel zorluklarını, hâlihazırdaki kabiliyetlerini ve gelecekteki ihtiyaçlarını daha iyi anlayıp değerlendirmektir.