İsrail'den yükselen tepkiler öfke doluydu. Hamas ile El Fetih arasındaki uzlaşı anlaşmasının 23 Nisan'da duyurulmasından kısa süre sonra İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman, bunun müzakerelerin sonu olduğunu belirtti. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da Filistin lideri Mahmud Abbas'a iki seçenek verdi: Ya Hamas'la uzlaşı ya İsrail ile barış müzakereleri. Oysa Filistinliler arasındaki uzlaşı, İsrail'e altın bir fırsat sunuyor: Gazze Şeridi'nin müstahkem bir Hamas kalesi olarak kalıcı hâle gelmesi yerine tekrar Filistin Yönetimi'ne geçmesi. Bu nedenle İsrail yönetiminin üstüne düşen, mevcut uzlaşının önemini etraflıca tartmaktır.
Hamas’ın değişmeye başlaması, İkinci İntifada sırasında Hamas liderlerinin hedeflenerek öldürüldüğü döneme uzanıyor. Hamas, birinci işi intihar eylemleriyle İsrail’e karşı cihat etmek olan bir terör örgütüyken varlığını sürdürmek isteyen bir siyasi hareket olmaya yöneldi. Zira o dönemki askeri operasyonlar, Hamas için bir tehditti. İntihar bombacılarını İsrail’e göndermeyi sürdürseydi varlığı tehlikeye girecekti.
Hareketin ocak 2006’da yapılan Filistin Yönetimi seçimleri için yürüttüğü çalışmalar ve akabinde sandıkta kazandığı sürpriz zafer, değişimi daha da hızlandırdı. Hamas temsilcileri, İsmail Haniye liderliğindeki Filistin hükümetini kurdu. Hareket bir anda, kendini Gazze Şeridi dâhil Filistin halkının kaderinden sorumlu buldu.
Bu sorumluluk doğal olarak aklıselim de getirdi. Her zaman FKÖ ile İsrail arasındaki anlaşmaları bozmaya çalışmış olan Hamas, ideoloji ile realite arasındaki büyük farkı idrak etti. Bu, zor bir ikilemdi. Hamas, bir yandan İsrail’e karşı cihada önderlik etme arzusundaydı; bir yandan da yönetim becerisine sahip olduğunu, Filistinlilere normal, sivil bir hayat sağlayabileceğini kanıtlamak istiyordu.
Hamas için işler her zaman yolunda gitmedi. Hareket tarzını bazen doğru tartamadı, gücünün sınırlarını bilemedi. Ancak, genel manada Hamas duruşunu değiştirdi. Tüm gündemi silahlı kolu İzzettin El Kassam Tugayları tarafından belirlenen bir hareketken, sivil görünümlü, meşru otorite arzusu olan bir harekete dönüştü. Bu sayede Hamas ve İsrail, ateşkes anlaşmaları yapabildi ve neredeyse doğrudan diyalog kurabildi.
Ancak tüm bunlara rağmen İsrail yönetimi, Hamas’ın 1987’de Birinci İntifada’nın başında Gazze’de kurulmasıyla yerleşen söylemini değiştirmedi. Yıllarca Hamas’ın yok edilebileceğine inanan İsrail, bunun imkânsız bir görev olduğunu her seferinde yeniden idrak etti. Hamas’ın kökleri daima toplumun derinlerinde oldu ve öyle de olmaya devam ediyor. Askeri yöntemler hareketi yok edemediği gibi onu büyüttü ve güçlendirdi. Bunun doruk noktası, Haniye’nin Filistin Yönetimi’nin ilk Hamaslı başbakanı olmasıyla 2006’da yaşandı. Hamas kurulduğundan beri hayal ettiği şeye bir gecede ulaşmış oldu, yani meşruiyet kazandı ve FKÖ’nün Filistin halkının tek temsilcisi olmadığını kanıtladı.
Ancak Hamas’ın değişip başta Gazze Şeridi olmak üzere Filistin bölgelerindeki insanların sorumluluğunu üstlenen bir siyasi harekete dönüşmesine rağmen İsrail, onu tanımayı reddetti. Bugün bile İsrail’de Hamas yönetiminin devrilmesini savunanlar var. Fakat hareket, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in devrilmesiyle yaşadığı sıkıntıya rağmen yok olmayacaktır.
İsrail anlayışını değiştirmeli ve Filistin Yönetimi’nin Gazze’ye geri dönüyor olmasından yararlanmalı. İsrail, Hamas’ı yok etme söylemini bırakmalı ve hareketi, tehlikeye düştüğü anda başlattığı dönüşüm sürecini tamamlamaya zorlamalı. Belirtildiği gibi, değişim Hamas liderlerinin öldürülmesiyle başlamıştı. Gazze bugün her taraftan kuşatılmışken ve Mısır, Hamas’a ve onun ana örgütü Müslüman Kardeşler’e karşı acımasız bir savaş yürütürken bu süreç devam ediyor.
El Fetih’le varılan uzlaşı anlaşması, eğer tamamlanır ve uygulanırsa Hamas’ı değişime zorlayacaktır. Örneğin, İzzettin El Kassam Tugayları dâhil Hamas’ın güvenlik birimleri tasfiye edilip Filistin Yönetimi Başkanı’nın yetkisi altında ortak bir askeri yapıya dâhil edilebilir.
Gazze’ye yönelik boğucu ablukanın sürdürülmesi İsrail için ileride zararlı olur. Halk üzerindeki mağduriyet ve büyük baskı her şeyden önce Gazze Şeridi’ndeki radikal örgütlere yarıyor. Mağduriyet arttıkça ve Hamas, halkın iş, gıda ve barınma ihtiyaçlarını karşılayamadıkça radikal İslamcı örgütler güç kazanıyor. Bu, sadece İslami Cihat için değil, küçük Selefi örgütler için de geçerli. Hamas’ın zayıfladığı ölçüde bu örgütler güçleniyor.
Son aylarda Hamas kamu çalışanlarıyla güvenlik güçlerine maaşlarını eksiksiz ödemekte zorlanıyor. Gazze’de kazan epeydir fokurduyor. Kazan Hamas’la İsrail’in yüzüne patlamadan evvel Abbas’ın Hamas’la iş birliği hâlinde sorumluluğu devralması isabetli olur.
Geçmişte İsrail, Hamas’ın Orta Doğu Dörtlüsü’nün şartlarını kabul etmesini talep ediyordu. Bu koşulların arasında İsrail’in tanınması, Filistin Yönetimi ile imzalanan anlaşmaların kabulü ve terörün sona erdirilmesi vardı. Hamas, İsrail’i tanıdığını beyan etmez. Zira Hamas liderlerinin dünya görüşü, böyle bir adımı dinen küfür addeder. Bu nedenle Hamas, İsrail’le ilgili sivil ve diplomatik konuları Abbas ile Filistin Yönetimi liderlerinin nezaretine bırakacak, geçmişte yaptığının aksine imzalanan ve uygulamaya konan anlaşmalara muhalefet etmeyecektir.
Kaldı ki Hamas, İsrail’le Oslo Anlaşması’nı imzalamış olan FKÖ’nün kurumlarına dâhil olarak İsrail’in varlığını üstü kapalı biçimde tanımış oluyor. Hamas, yıllar içerisinde İsrail’in artık olmuş bitmiş bir gerçek olduğunu idrak etti. Ancak bunu alenen kabul etmesi, takip ettiği yöntem ve inançların başarısızlığını da kabul etmesi anlamına gelecek. Bunu istemek de artık fazla olur.