Rusya’nın Kırım referandum sonucunu ve Kırım Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanıması, akabinde de Kırım’la Sivastopol’ü Rusya Federasyonu’nun parçası olarak kabul etmesi Batı’dan son derece sert tepki çekti ve Washington’la Brüksel’in Moskova’ya yaptırım uygulamasına yol açtı.
Umalım ki bu gerilim, Rusya ile Batı’nın Afganistan ve Orta Doğu’da bir dizi ivedi meselede yürüttüğü son derece önemli iş birliğine zarar vermez. Bu meselelere örnek olarak Suriye’den kimyasal silahların çıkarılmasını, İran’ın nükleer programını, Suriye krizinin çözümünü, İsrail-Filistin ihtilafını, Yemen’deki durumu saymak yeterli olacaktır. Ancak başat küresel güçler arasındaki gerilimin, bu güçlerin bölgesel siyasetini ve bölgesel aktörlerin tutumlarını etkilediğine dair işaretler görülmeye başlandı bile.
Başkan Barack Obama’nın ABD’deki Suriye elçiliğinin kapatıldığına dair açıklamasının Rusya’nın Kırım’la Sivastopol’ü Rusya Federasyonu’na katma kararına denk gelmesi, Moskova’da tesadüf olarak görülmüyor. Bu, ABD yönetiminin Şam’a karşı daha sert bir tutuma girdiği, Suriye krizinin çözümünde Moskova’yla iş birliğinden uzaklaşacağının işareti olarak yorumlanıyor.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ise Moskova’nın Kırım’daki hamlelerine tam destek vererek açıkça durumdan istifade etmeye çalışıyor. Esad’ın şu anki umudu, dağılan isyancı birliklerine karşı askeri zafere ulaşmak, olmazsa en azından bu birlikleri rejim için varoluşsal bir tehdit oluşturmayan, parçalanma ve çözülmeye yüz tutmuş, “kabul edilebilir” düzeyde bir isyan hareketine dönüştürmek.
Moskova’daki gözlemcilere göre, Washington-Moskova geriliminin yükseldiği bir dönemde Obama’nın Filistin-İsrail müzakerelerini canlandırmaya yönelik tek başına yeni bir hamle yapması da tesadüf değil. Acaba bu, Obama’nın bu önemli konuda da Rusya ile iş birliğinden tümüyle vazgeçtiği anlamına mı geliyor? Başka bir deyişle, Rusya’yı yalnızlaştırmaya yönelik bu miyop siyaset, İsrail-Filistin barış sürecini de kapsayacak mı? Yoksa tarafların nisan sonuna kadar muhtemelen uzlaşmaya varamayacağını gören ABD başkanı, tek taraflı inisiyatif alarak görüntüyü kurtarmaya mı çalışıyor?
Rusya, Batı ile iş birliğini tüm alanlarda sürüdürmeye hazır olduğunu bildirse de Suriye ve Orta Doğu meseleleri, Batı’nın ve bilhassa ABD’nin Rusya’ya yönelik bu “yeni” siyasetine ne ölçüde kurban gidebilir?
Her hâlükârda Batı, Orta Doğu dâhil tüm dünya meselelerinde karşısında artık daha sağlam ve özgüvenli bir Rusya, Rus halkının büyük çoğunluğu nezdinde muzaffer bir önder olan yeni bir Vladimir Putin bulacak. Şunu da belirtmek gerekir ki Batı’nın Kırım konusunda Moskova’ya yönelik ağır baskısı ve tehditleri, Rusya’da milliyetçilik havasını kısa sürede yükseltti ve Putin’in halk desteğini bariz şekilde artırdı.
Bu yeni gerçekler, Rusya’nın etkin bir oyuncu olmaya devam ettiği Orta Doğu’da olayların gidişatını etkiler mi? Etkilerse nasıl etkiler? Moskova’nın Orta Doğu politikası ve Batı’yla diğer bölgesel konulardaki iş birliği bundan ne şekilde etkilenir?
Afganistan’da ve küresel terörle mücadelede ABD-Rusya iş birliği sürsün veya sürmesin, Batı’nın Rusya üzerinde baskı kurmak için yaptırımlara başvurduğu bir ortamın tüm Orta Doğu bölgesinde yansımaları şüphesiz ki olacak.
Washington’la Brüksel’in Kremlin’e son derece sert tepkisi üzerine Rus yetkililerinin de ABD’ye karşı sözünü sakınmadığı görülüyor. Rusya’nın ABD ile yıllardır iş birliği yaptığı uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele konusu bunun bir örneği. Federal Uyuşturucuyla Mücadele Servisi Başkanı Viktor İvanov, 5 Mart’ta yaptığı açıklamada, dünyanın ve Rusya’nın Afganistan’da “ABD’yle NATO tarafından beslenen, dünya çapında bir uyuşturucu üretimi” ile mücadele ettiğini söyledi. Afganistan’da şu an üretilen afyon miktarı, 10 yıl önce tüm dünyada üretilen miktarın iki katı. İvanov, Sürekli Özgürlük Harekâtı sırasında afyon ekilen arazinin 26 kat arttığını belirtti.
Türkiye ile ilişkiler şimdi Rusya için özellikle önemli olacak. Rusya devlet başkanının Kırım’da üç resmi dilin – Rusça, Ukraynaca, Kırım Tatarcası – olacağını ilan etmesi, Kiev’in kültür ve dil alanındaki tahripkâr siyasetiyle Rusya lehine tezat oluşturuyor. Yurtlarına geri döndükten sonra yıllardır barakalarda yaşamak zorunda kalan Tatarlara konut yardımı yapılacak olması da Türkiye’deki nufüzlu Tatar toplumunu muhakkak ki hoşnut eder. Türkiye’nin coğrafi konumu ve Karadeniz bölgesindeki menfaatleri düşünülürse, son 20 yıldır tepetaklak giden Kırım ekonomisini kalkındırma projelerinde de Türkiye’ye cazip öneriler sunulabilir. Rusya’nın, Kırım’ı bir ekonomik başarı hikâyesine dönüştürmeye çalışacağı kesin. Göze çarpan, ciddi bir gelişme olacaksa yatırımcılara ihtiyaç duyulacak ve bu yatırımcılar için de son derece olumlu koşulların yaratılması beklenir.
Rusya, antisemitizmi yayan ve İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilerin öldürülmesi için Nazilere yardım eden Banderacılara yakınlığını gizlemeyen aşırı Ukrayna milliyetçilerini acımasızca eleştirerek İsrail kamuoyunun da gözüne girmeye çalışacak. İsrail halkı, Nazi soykırımına kurban giden altı milyon Yahudinin yüzde 25’inin Ukrayna topraklarında öldürüldüğünü çok iyi hatırlıyor.
Rus kamuoyunun ezici bir çoğunluğu tarafından meşru görülse de Rusya’nın Kırım’da yaptıkları, görülmemiş sertlikte bir tepki çekti. Rusya da muhtemelen bundan böyle Batı’nın çifte standart olarak algılanan tavırlarına çok daha hassas olacak, bunları daha sert şekilde eleştirecek ve kendi ulusal çıkarlarını savunurken daha kararlı olacak. Rusya’da insanlar, ABD’yle müttefiklerinin Afganistan’da bulundurduğu asker sayısının Rusya’nın milli güvenliği için yaşamsal önemdeki Sivastopol üssünde bulunan Rus askeri personelden çok daha fazla olduğundan söz ediyor. İnsanlar, ABD başkanının 2009’da Kahire’de yaptığı konuşmayı da hatırlıyor. Obama, o gün ABD askerlerini Afganistan’da tutmak istemediğini, bu ülkede askeri üsler peşinde olmadığını söylemişti. Oysa ABD şimdi Afganistan’da dokuz tane askeri üssünü kalıcı hâle getirmeye çalışıyor.
Kırım’daki çalkantının Orta Doğu ve dünya üzerindeki etkilerinden biri de görüldüğü kadarıyla self determinasyon akımlarına kazandırdığı ivme. Söz konusu akımların tümü, illa da tam ulusal bağımsızlık yönünde değil. İskoç, Katalan, Bask ve başka bazı gözlemcilerin Kırım’daki seçimleri izlemek için meraklanması bir tesadüf değildi. Kürt aktivistlerin gelişmelere nasıl tepki vereceğini değerlendirmek için ise henüz erken.
Ukrayna gerilimi ne kadar çabuk düşerse, küresel aktörler eski iş birliği düzenine ne kadar çabuk dönerse, çatışmayla husumetin paramparça ettiği ve sıkça dış güçlerin çekişme alanına dönüşen Orta Doğu için o kadar iyi olur.