İstanbul, tapılası şehir! Şairin şiirini, gezginin hatıratını, tarihe yön veren devlerin rüyalarını süsleyen bu şehrin akıllara durgunluk veren bir silüeti var. Tarihi yarımadada Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı, Ayasofya Camii, Yeni Camii ve Süleymaniye Camii’nin muhteşem dizilişinden müteşekkil bir silüet. Kartpostallarla ölümsüzleşen ve İstanbul’un alamet-i farikası sayılan bu silüet hançerlendi. Özel şahsa ait gökdelenler, minarelere nazire yaparcasına silüete girdi. Ve bir başka kamusal projeyle silüet boynuzlandı. Haliç’e yani Altın Boynuz’a yapılan köprünün başlarında boynuz şeklindeki yükselen ayaklar Süleymaniye Camii’yi gölgeledi.
Yüzyıllardır korunan şehre karşı bu suçlar İstanbul’un hizmetkarı olduğunu söyleyen, her meydan konuşmasında İstanbul’a adanmış şiirlerle yeri göğü inleten, şehri Bizanslılardan alan 2. Mehmet’i ‘Peygamberin övdüğü komutan’ ve ‘Fatih Sultan’ diye kutsayan Başbakan Tayyip Erdoğan döneminde işlendi. Bu bir hata değil, kasten işlenmiş bir suç. Çünkü iktidar partisi AKP’nin en büyük bağışçılarından biri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kayırılırken şehrin silüeti bozuldu.
3 yıl önce kamuoyunun gündemine giren olayın 6 yıllık bir geçmişi var. Radikal gazetesi 14 Eylül 2011’de Tarihi silüete giren gökdelen’ manşetiyle Zeytinburnu-Kazlıçeşme’de yükselip özellikle Sultanahmet Camii ve Ayasofya’nın arka fonunu korsanca işgal eden inşaata dikkat çekti. Kamuoyunu şaşırtan bu ihanete göz yumulması kadar inşaat sahibi Mesut Toprak’ın Başbakan Erdoğan’ın yakın dostu olmasıydı.
Aslında üç gökdelenin yapıldığı arazi ünlü işadamı Halis Toprak’a aitti. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in çok yakınında yer alan Toprak’ın arsasına iflas eden Toprakbank’ın borçlarına karşılık Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından el konulmuştu. El konulduğunda arsa ticaret alanı olarak görülüyordu ve yapılacak binaların yüksekliği en fazla 5 kat olabilirdi. Devlet 2007’de arsayı 270 milyon liraya Mesut Toprak’a sattı. Devletin el koyduğu Toprak’a ait Arslanlı Köşk 23.8 milyon TL’ye Erdoğan’ın yakın dostu Remzi Gür’e, İstanbul’un en kıymetli semtlerinden biri olan Yıldız’daki Toprak Center ise 88.2 milyon TL’ye yine Erdoğan’a yakın işadamı Ahmet Çalık’a satılmıştı.
Astay Gayrimenkul’ün sahibi olan Mesut Toprak’a yapılan satışın ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi nazım imar planını değiştirdi ve bu sayede arsa henüz hiçbir yatırım yapılmadan 10 kat değer kazandı. Bu değişikliğe belediye meclisinde AKP dışında CHP, MHP ve Saadet Partisi üyeleri de onay vermişti. Ancak buraya yapılacak gökdelenlerin İstanbul’un silüetini etkileyeceği anlaşılınca Mimarlar Odası bir raporla itiraz etti ve o zaman muhalefet partileri de uyandı. İkinci aşamada inşaat için gereken uygulama planındaki değişiklik önerisi ise sadece AKP’li üyelerin oyuyla kabul edildi. İtiraz ve uyarılara rağmen OnaltıDokuz (16:9) olarak bilinen inşaat 2010’da başladı. Marmara Denizi’ne 200 metre uzaklıkta 27, 32 ve 36 katlı üç gökdelen dikildi.
Tarihi Yarımada Yönetim Planı’nın kapsama alanında yer alması nedeniyle Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan izin alınması gerekiyordu ama bu kurul baypas edildi. Vatandaş şikayetleri üzerine Koruma Bölge Kurulu 2011’de inşaatın tarihi silüeti etkilediğini bildirdi. Bunun üzerine dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay belediyeyi “inşaatı durdurun” diye uyardı. Ancak dinleyen olmadı. UNESCO da kentin siluetiyle ilgili endişelerini dile getirdi ve büyük ölçekli projeler hayata geçirilmeden uluslararası standartların göz önüne alınmasını istedi.
Başbakan sadece ‘küstü’
Tartışmalar sürerken Başbakan Erdoğan hiçbir dahli yokmuş gibi tepki verdi: "Haberim yoktu. Her geldiğimde binaları sayamam ki, yıldızları saymak mümkün mü? Sahibiyle konuştum. Tıraşlayın dedim, özellikle rica ettim. Çok da yakından tanıdığım biri. Hiçbir şey yapmadılar. O nedenle çok kırıldım, 5 yıldır konuşmuyorum."
Şimdilerde hükümetine uzanan yolsuzluk operasyonu önlemek için en az 2500 polis ve savcının görevine son vermekten çekinmeyen Erdoğan, İstanbul’un geleceğini kurtarmak için otoritesini değil küsme hakkını kullanmıştı! Hakikaten başbakanın haberi olmayabilir mi? Yanıtını bakanlıktan ayrıldıktan sonra Ertuğrul Günay çarpıcı ifadelerle verdi: “Başbakan İstanbul Belediye Başkanlığı'nı hiçbir zaman bırakmadı. Özellikle Türkiye çapında da bütün bu büyük imar projelerini yakından takip ediyor. İstanbul'daki yüksek yapılaşmalar ancak onun onayıyla yapılabiliyor.” Erdoğan’ın küstüğü ve yakından tanıdığım biri dediği Mesut Toprak AKP’ye hakikaten çok yakın: Partinin kurucularından biri. Sütlüce’de AKP İstanbul İl Teşkilatı’nın bulunduğu arazi ve binayı AKP’ye bağışlayan da Mesut Toprak’tı.
Hem belediye hem şirket sorumlu
16:9’a karşı yasal süreçte şimdi çok farklı bir yere gelindi. Avukat Cihat Gökdemir’in açtığı dava İstanbul’un lehine sonuçlandı. Karara göre kulelerin silüete etki eden katları yıkılacak. Ancak yürütmenin durdurulması talebiyle Danıştay’a gitme yolu açık. Eğer Danıştay da mahkemenin kararını onaylarsa belediye “Yıkım için gerekli iş makinem ve ekibim yok” diyerek savsaklayabilir. Bu durumda mahkeme “Gerekli malzeme ve ekipman için ihaleye çık” diyebilir. 16:9’daki bütün daireleri satan inşaat sahibi belediyenin onayladığı planlara göre binayı yaptığı için tazminat davası açabilir. Şirket dava açar da kazanırsa tazminatlar maalesef İstanbulluların kesesinden çıkacak. İnşaat sahibi bütün işlerin belediyenin onayıyla yapıldığını belirterek kanunsuz bir şey olmadığını savunuyor. Avukat Gökdemir ise ‘‘Gökdelenlere Belediye Meclisi’ndeki tüm partilerin üyeleri oybirliği ile izin verdi. Tazminat bedelini oy veren üye sayısına bölüp her üyeden tazminini isteyeceğim. Kamuyu zarara uğrattıkları gerekçesiyle dava açacağım” diyor. Tazminatı meclis üyelerine ödettirmenin ne kadar mümkün olacağını zaman gösterecek.
Haberleriyle silüet tartışmasını başlatan Radikal Gazetesi’nin haber müdürü Ömer Erbil de Al-Monitor’a sorumluluğun kimde olduğu ve bunun hata olup olmadığı konusunda şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu bir hata değil. Hem silüet açısından doğan sonuç hem de imar planında mal sahibine tanınan olağanüstü avantajlar asla haklı görülemez. Belediye Meclisi’ndeki tartışmalara baktığımızda şunu görüyoruz: Üyeler diyor ki ‘Siz imar planı değişikliği ile bu adama özel bir rant transferi yapıyorsunuz. Madem imar planını değiştirecektiniz neden TMSF’nin elindeyken bunu yapmadınız. O zaman yapsaydınız devletin kasasına çok daha fazla para girerdi. Haliyle siz devlete zarar verdiniz. Ayrıca bu bina tarihi surların hemen koruma bandı içinde. Bu yüzden UNESCO’nun kararlarına da aykırı.’ Bu uyarılara tamamen gözünü kapayarak imar planını değiştirdiler. Biz iş inşaat aşamasındayken bir haber yaptık. Davalar açıldı, buna rağmen inşaat durdurulmadı. Şimdi Büyükşehir Belediyesi çıkıp bu bir hataydı diyemez. Eğer kasıt olmasaydı zamanında müdahale ederlerdi. Mahkeme kararında mecliste yapılan itirazları esas alıyor ve ‘Siz uyarıları dikkate almadan inşaatı devam ettirdiniz, İstanbul’un silüetine zarar verdiniz ve fazla katları tıraşlamak zorundasınız’ diyor. Burada belediye gibi mal sahibi de sorumlu.”
Hukuki boşluk var
Ne yazık ki silüetin korunmasına dair herhangi bir yasa ya da yönetmenlik yok. Belediye Radikal’in haberlerinin ardından silüeti etkileyen Fatih, Zeytinburnu ve Eyüp gibi semtlerde bina yüksekliklerine sınırlamalar getirdi. 16:9 kararı tarihi siluet için ‘bir ilk’ olma özelliği taşısa da İstanbul’u kurtarmak için hala yapılması gerekenler çok. Tarihi yarımadayı etkileyen kuleler kadar şok etkisi yapmayan ancak İstanbul Boğazı’nın görüntüsünü bozan devasa binalar öylesine çoğaldı ki ‘inşaatçı’ hükümetin bunları umursadığına dair gerçekçi bir emare yok.