Türkiye’yi sarsan ve bakanların da adının karıştığı rüşvet-yolsuzluk soruşturmasının nerelere varacağını kestirmek zor. Olay Fethullah Gülen Cemaati ile hükümet arasında bir iktidar kavgası olarak çerçevelense de ABD ve İran’ı da ilgilendiren komplo teorileriyle işin çapı büyüyor. Halkbank Genel Müdürü Süleyman Arslan ve altın işiyle uğraşan İran asıllı işadamı Reza Zarrab’ın gözaltına alınması nedeniyle dikkatler İran-Halkbank-altın üçgenine çevrildi.
İktidar kanadı onlarca kişinin gözaltına alındığı operasyonun arkasında ABD ve İsrail’in parmağını arıyor. Nedeni İran’a uygulanan yaptırımların arkasından dolaşmak için Halkbank’ın kullanılmış olması. Savcılık kaynakları soruşturmanın Halkbank değil evindeki aramalar ayakkabı kutularına saklanmış 4.5 milyon dolar bulunan Genel Müdür Aslan’la ilgili olduğunu belirtse de ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Mali İstihbarat Müsteşarı David Cohen’in Türkiye’ye gelmesi Sarraf-Halkbank dosyasının önemini arttırdı.
ABD ve AB’nin ticaret ambargoları çerçevesinde Mart 2012’den itibaren uluslararası döviz transfer sistemi SWIFT’in İran’a kapatılmasına bağlı olarak para transferleri imkânsız hale gelince Tahran’ın ambargodan kaçabilmek için Türkiye’de Halkbank’ı kullandığına dair şimdiye kadar çok sayıda haber medyada yer aldı.
Polisin savcılara teslim ettiği dosyadaki iddialara göre çark şöyle işliyordu: SWIFT sorgulamalarını delmek amacıyla bir sistem oluşturuldu. Önce Çin’de paravan firmalar kuruldu. Bu firmalar adına açılan banka hesaplarına, İran’daki bankalardan ihracat ödemesiymiş gibi havale yapıldı ve bu işlemler için sahte evrak düzenlendi. Çin’e gelen paralar hemen Türkiye’de kurulan paravan veya gerçek firmaların hesabına ihracat ödemesi olarak gönderiliyordu. Bu paralarla satın alınan altın kuryeler aracılığıyla İran’a veya İran’a göndermek üzere Dubai’ye gönderiliyordu.
Ekonomist Uğur Gürses’in verdiği bilgilere göre bu işbirliğinin nedeni Türkiye’nin satın aldığı petrol ve doğalgaza karşılık İran’a normal yollarla ödeme yapamamasıydı. Bu nedenle Türkiye, İran’a Halkbank’ta hesap açmıştı. İran hesaplarda biriken dövizleri altına çeviriyordu. Uluslararası piyasalardan temin edilen altın önce Türkiye’ye, ardından İran’a taşınıyordu. Aracı şirket Türkiye’de kurulu olduğu için Türkiye’nin altın ithalatı ve ihracatı dolaylı olarak artıyordu. Türkiye böylece İran’a borcunu ödemiş oluyordu. İran’a 3 yılda 8 milyar dolarlık altın gitti. ABD bu transferi önlemek için bu kez Temmuz 2013’de İran’a altın ihracatını da yasakladı. Bu yüzden 13 milyar dolarlık ithal altının önemli bir bölümü Türkiye’de birikti.
Gürses’in aktardığı bu hikâye telefon dinlemeleri ve teknik takiplerden elde edilen bilgilerle soruşturma dosyasına detaylı bir şekilde girdi. Bu yüzden iktidar savunma yaparken gelişmeleri Halkbank’a bir operasyon olarak lanse etme yoluna gitti.
AKP hükümetinin sözcülüğünü yapan Star gazetesi şu yorumu yaptı: “Halkbank'a yönelik saldırılar genellikle ABD'den geliyor. Geçen yıl İran'a yapılan 6.5 milyar dolarlık altın ihracatı da yine ABD yönetiminde rahatsızlık oluşturmuştu. ABD bankanın İran'la altın ticaretini durdurmasını istemişti. Ayrıca İran'la son nükleer pazarlık sonrası Hindistan'ın da İran'a ödemelerinde Halkbank'ı kullanacak olması Batılı ülkeleri rahatsız ediyor. Çünkü Hindistan'ın hali hazırda İran'a 5.3 milyar dolar petrol borcu bulunuyor. Ayrıca Hindistan aylık 1 milyar dolar, yani yıllık 12 milyar doları bulan ödemeyi Halkbank üzerinden yapmayı planlıyor.”
Bakana komisyon
Ancak İran’la kurulan bu düzenin soruşturmaya uğramasının görünürdeki nedeni dönen rüşvet çarkı. Polis soruşturmasında geçen iddiaya göre Türk vatandaşlığına geçtikten sonra Rıza Sarraf ismini alan Zarraf’ın İran’la çok sıkı bağları var ve Türkiye’de bakan ve çocuklarıyla geliştirdiği ilişkilerle milyar dolarların döndüğü bir çark kurdu. Sarraf, babası üzerinden eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’la ilişkileri sahipti. Sarraf transfer ettiği milyar dolarlardan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a binde 3-4 oranında komisyon yani rüşvet ödüyordu. 2 yılda Çağlayan’a 103 milyon TL, Aslan’a da 16 milyon TL ödendi. Çağlayan ihracat rakamlarını şişirebilmek için Sarraf’tan transferlerin özellikle altınla yapılmasını istiyordu. 3 Ekim 2013’teki görüşmede Çağlayan’ın Sarraf’tan talebi şuydu: “Yılsonuna kadar en az 4 milyar dolarlık altın ihracatı yapmanız lazım.” Soruşturma dosyasında “Sarraf’ın (Başbakan) Tayyip Erdoğan, Zafer Çağlayan ve Süleyman Aslan’ın talepleri doğrultusunda ihracat rakamlarını arttırmak için çalıştığı anlaşılmıştır” deniliyor. İhracatın Dubai’ye de yapıldığı belirtiliyor.
Başbakanın onayı olmadan zor
Al Monitor’a değerlendirmede bulunan Radikal gazetesinin finans-borsa uzmanı Oktay Özdabakoğlu’na göre böyle bir operasyon başbakanın onayı olmadan yapılamaz:
“Operasyonun göbeğinde Sarraf’ın yaptığı işlemler yer alıyor. Sarraf ve ekibinin, İran’a uygulanan ambargodan kaynaklanan bankacılık işlemlerindeki kara para ve SWIFT sorgulamalarını delmek amacıyla geliştirdikleri sistemle, İranlı şahısların İran bankalarında bulunan paralarını yurtdışına çıkarttıkları ve akabinde tekrar İran’a altın olarak soktukları ileri sürülüyor. Oldukça karmaşık bir sürecin yaşandığı bu operasyonda adeta bir taşla üç kuş vuruluyor. Bu işlemlerden Sarraf ve ekibi komisyonunu alırken, Türkiye’nin ihracatı artıyor. Ambargo altındaki İran da ticaret yapmayı ve sıcak para ihtiyacını karşılamayı sürdürüyor. Bu işlemlerin yapılabilmesinde bir kamu bankası da kilit rol oynuyor. Tüm bu operasyonun hükümet ya da hükümete yakın kaynakların izni veya bilgisi olmadan yapılabilmesi mümkün görünmüyor.”
Baş döndüren yükseliş
Genç bir işadamı olarak 2008’de Türkiye piyasasına girmeden önce Al Nafees Exchange ve Al Salam Center Exchange firmaları ile Dubai’de faaliyet gösteren Sarraf’ın yükselişi baş döndürücü. Ki böyle bir yükseliş siyasi ve bürokratik destek olmadan mümkün değil. 2008’de Royal Denizcilik’i kuran Sarraf, 2011’de altın işiyle uğraşmaya başladı ve 2012’de Safir Altın şirketiyle piyasaya girdi. Şirket 2012’de Türkiye’nin altın ihracatının yüzde 46’sını tek başına gerçekleştirerek bir rekora imza attı. Adamları birkaç kez havaalanında altınlarla yakalanan Sarraf, Mali Suçlar Araştırma Kurulu (MASAK) tarafından izlemeye alındı ama kimse dokunmadı. Emniyet teşkilatının yakından takip ettiği Sarraf dosyası özel dershaneleri kapatma planından son derece rahatsız olan hükümetin eski ortağı Gülen cemaatinin düğmeye basmasıyla yargıya taşınmış oldu. Cemaatle bağlantılı olduğu düşünülen polis ve savcıların adeta bir kamikaze saldırısıyla hazırladığı dosya hükümeti sarsmakla kalmayıp Türkiye’nin halihazırda İsrail ve Suriye yüzünden ters düştüğü ABD ile ilişkilerinde büyük bir hasara yol açma potansiyeli taşıyor.