Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah Al-Monitor yazarı Jean Aziz'le 3 Aralık'ta yaptığı televizyon söyleşisinde Suudi Arabistan'a yüklendi. Nasrallah, Prens Bandar Bin Sultan tarafından yönetilen Suudi istihbarat teşkilatını, Lübnan ve Suriye'de saldırılar düzenleyen İslamcı intihar bombacılarına mali kaynak sağlamakla suçladı. Nasrallah’ın bu sert ithamları, onu İran’ın tutumundan ayrıştıran bir noktaya taşıdı. Zira İran, 19 Kasım’da Beyrut'taki İran Büyükelçiliği'ne düzenlenen iki intihar saldırısından İsrail’i sorumlu tutmuştu. İran’ın haklı olarak kendi çıkarlarını korumak için çalıştığını söyleyen Nasrallah, elçilik saldırılarının Tahran ile P5+1 ülkeleri arasında Cenevre’de varılan nükleer mutabakata yönelik Suudi öfkesini yansıttığını söyledi.
Nasrallah daha önce Suudi Arabistan'ı ismini vererek hiç eleştirmemişti. Nasrallah'ın yekten yaptığı son çıkış, ikili ilişkileri vuran krizin ne denli derin olduğunu yansıtıyor. Al-Monitor'a konuşan bir Hizbullah kaynağı, ilişkilerdeki gerginliği anlatırken Riyad'ın Hizbullah'a karşı güvenlik ve siyasi anlamda adeta açık savaş ilan ettiğini söyledi.
İşin özüne bakılırsa Suudi Arabistan ile Hizbullah arasındaki mevcut kriz, Riyad'ın Arap dünyasında, bilhassa da Doğu Akdeniz'de yani Suriye, Irak ve Lübnan'da İran etkisine karşı çıkmasına dayanıyor. Riyad, Hizbullah'ı İran'ın Doğu Akdeniz'deki maşası olarak görüyor. Suudi Arabistan’ın öfkesi, Hizbullah’ın Lübnan sınırlarının dışına çıkarak Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın safında faal askeri rol üstlenmesiyle arttı. Riyad, hareketin Lübnan sınırlarını aşıp İran’ın etkisini Orta Doğu’da güçlendirmesine kanıt olarak bu Kuseyr çatışmasında Hizbullah’ın da yer almasını gösteriyor.
Körfez İş Birliği Konseyi, 28 Kasım'da üye devletlerde Hizbullah'a yönelik ek yaptırımlar açıkladı. Ayrıca örgütün Suriye'deki askeri varlığını sürdürmesi hâlinde bu yaptırımların genişletileceği tehdidinde bulundu. Nasrallah ise buna karşılık örgütünün güvenlik, ekonomik ya da siyasi baskılar nedeniyle Suriye'den çekileceğini uman herkesin derin bir yanılgı içinde olduğunu söyledi. Nasrallah bunun öncesinde, 16 Ağustos'ta ise şöyle demişti: "Eğer Suriye’yi savunma mücadelesi benim savaşmamı ve partimin savaşmasını gerektirirse şahsen oraya gidip savaşmaktan çekinmeyeceğim."
Hizbullah içindeki yaygın kanıya göre Suudi istihbaratı, hem siyaseten hem güvenlik alanında Hizbullah’a karşı görülmemiş bir şekilde seferber oldu. Amaç, hareketin siyasi direncini kırıp Suriye’deki varlığının zayıflatılması olarak görülüyor. Hizbullah, özellikle kendi kalesi sayılan Beyrut'un güney banliyölerini son aylarda hedef alan bombalı saldırıların arkasında dolaylı olarak Prens Bandar Bin Sultan'ın olduğuna inanıyor. Saldırılar Selefi radikallerce üstlenilmiş, gerekçe olarak da Hizbullah’ın Suriye'deki savaşta Esad’ın yanında yer alması gösterilmişti.
Hizbullah ise Lübnanlı hasımı 14 Mart İttifakı üyelerinin de dâhil olduğu Suudi kampanyasına karşı verdiği mücadelede Suriye'deki varlığını, on binlerce İslamcı radikalin Suriye-Lübnan sınırına ulaşmasını engellemeye dönük önleyici bir savaş olarak savunuyor. Hizbullah'ın teorisine göre bu radikaller Lübnan'a ulaşırsa ülkeyi şiddet ve terörün kol gezdiği ikinci bir Irak'a dönüştürecek. 14 Mart İttifakı’yla Körfez devletlerine göre ise bombalı saldırılar, Suriye’de savaşan Selefi grupların Hizbullah'ın rejim saflarında savaşa müdahil olmasına “normal” bir tepki.
Bu siyasi çekişme "yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan?" sorusu kadar kısır bir hâle gelmiş durumda. Tartışmalarla birlikte, Lübnan'daki kaygılar da büyüyor. Zira Selefiler ile Hizbullah arasındaki çatışmanın büyümesinden ve Irak'ı her gün karşılıklı saldırılarla kan gölüne çeviren Sünni-Şii çatışmasının Lübnan'da da yaşanmasından endişe ediliyor.
Şiddet sarmalını durdurmak için muhtemel bir İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasından medet umuluyor. Lakin ismini vermemek koşuluyla Al-Monitor’a konuşan bir Hizbullah kaynağı, bu küçük umut ışığının bile çok şüpheli olduğunu, İran-Suudi diyaloğunun zor olduğunu belirtti. Aynı kaynak, İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in Suudi Arabistan’a bir ziyaret gerçekleştirmesi durumunda bile bunun ilişkilerdeki kötü gidişatı durdurmayı garanti etmeyeceğini, zira Riyad’ın Esad’ı iktidardan indirme talebine Tahran’ın karşı çıktığını belirtti.
Dahası Suudiler, Hizbullah’ın dizginlenmesini İran’la olası bir anlaşmanın koşulu olarak öne sürmek isteyecek, ama İran Lübnan'da Hizbullah'a destek vermekten vazgeçemeyecektir.