Yanlış giden neydi? Ya da daha doğrusu, biz nerede yanlış yaptık? Özgürlük ve insan hakları çağrısıyla yola çıkan o asil ve ilham verici halk ayaklanması nasıl oldu da hayvanlara bile yakışamayacak kadar vahşi, hunhar bir mezhepsel şiddet âlemine dönüştü? Geldiğimiz nokta tamamen kaçınılmaz ve önlenemez miydi? Başka türlü olabilir miydi?
Cevap basit: İltimas, aile ve mezhep bağları sayesine 40 yıldır mutlak iktidar gücünü elinde tutan acımasız askeri diktatörlüğe karşı eline silah alan Suriyeliler, yanlış hesap yaptı- ya da her şey belki de planlıydı. Dönemin ABD büyükelçisi Robert Ford, 2011 yazında Hama’ya yaptığı o olay ziyaretinde bu konuda özellikle uyarmıştı. O günlerde Hama, muazzam rejim karşıtı gösterilerle sarsılıyordu ve Suriye ordusunun şehre girmesine ramak kalmıştı. Ne var ki Ford’un uyarısına kimse kulak asmadı, belki kasten, belki de kazara. Bunun suçlusu bizzat biziz. Batı ve dünya hareketsiz kalmış kalmamış, paramparça olan milletimizin nihai ve tek sorumlusu biziz.