ABD’li güçlerinin konuşlu olduğu bir hava üssüne de ev sahipliği yapan Erbil Uluslararası Havaalanı’na 11 Eylül’de insansız hava aracıyla düzenlenen saldırıda ölen ya da yaralanan olmadı. Ancak saldırı Amerikan güçlerinin Orta Doğu’dan tamamen çekilmesini isteyenler tarafından ABD güçleriyle işbirliği yapan herkesin düşman kabul edileceğini ve Washington ile çok yakın ilişkilere sahip Irak’ın bile bir eylem alanına dönüştürülebileceğini gösteren bir uyarıydı.
Bu yılın başlarında yine havaalanında düzenlenen ve ölümle sonuçlanan saldırıları İran’la bağlantılı karanlık Iraklı Şii cihatçı gruplar üstlendi.
Öte yandan hem Suriye’nin doğusundan hem de Irak’ın batısındaki bazı bölgelerden Sünni Arapların Irak Kürdistanı’yla ilişkileri giderek güçleniyor ya da en azından bölge, mezhepçi silahlı milislerin artan saldırılarından kaçanlar için güvenli bir liman addediliyor.
Suriyeli ve Iraklı Arap toplumlarının yaşadıkları bölgelerde faaliyetlerde gösteren İran bağlantılı Iraklı Şii gruplardan duydukları derin rahatsızlık müşterek. Irak’ın Sünni çoğunluklu Anbar, Ninova ve Selahaddin vilayetlerinden İslam Devleti yüzünden kaçarak Irak Kürdistanı’na sığınan ve henüz evlerine dönemeyen Iraklı Arap toplumunun Irak Kürdistanı’ndaki yerel halkla bağları güçleniyor. Iraklı Şiilerin toplam nüfusun yüzde 60’ına tekabül ettikleri tahmin ediliyor.
Erbil’e düzenlenen saldırıların Iraklı Kürtler ile Sünni Arapları yakınlaştırması Saddam Hüseyin iktidarı ve akabindeki süreç düşünüldüğünde bir bakıma beklenmedik bir gelişme. Kendisi de Sünni Arap olan ve 1979-2003 yılları arasında Irak’ı yöneten Saddam, 1980’lerin sonunda on binlerce Kürt sivili katletmişti. Irak-İran savaşının son safhalarında katliamlarda kimyasal silahlar da kullanıldı. Saddam merkezi hükümete karşı mücadele eden Kürt Peşmergelerin düşmanla işbirliği yaptıklarını ve İranlıların saklanmak için Kürt köylerini kullandıklarını iddia etti.
Al-Monitor’un son aylarda görüştüğü pek çok Iraklı Sünni Arap ise aradan geçen on yılların ardından kendilerini en çok Irak Kürdistanı’nda güvende hissettiklerini söylüyor. Irak’taki İD güçleriyle savaş 2017 sonlarında resmen sona erdi ancak bölgeye göçenlerin çoğu ev satın alarak ya da uzun vadeli kira sözleşmeleriyle bölgede kalmayı sürdürüyor.
Örneğin yıllarca Bağdat’ın kuzeyindeki Sünni çoğunluklu Termiye bölgesinin en büyük aşiretlerinden Meşheddeni’nin üyeleri son aylarda daha rahat ve daha güvenli bir görüşme için bu satırların yazarına Erbil’de randevu veriyorlar.
Bağdat’ın kuzeyindeki Sünni ağırlıklı bölgede etkin olan Dulaym aşiretinden bir Iraklı eylül başlarında Al-Monitor’a Erbil’de yaptığı bir açıklamada Kürtlerin “ya da en azından Erbil’de yaşayan ve Barzani ailesi ile bağlantısı olanların saygın insanlar” olduklarını söyledi. Bağdat’ta yıllardır süren “kaçırmalar, tehditler, silahlar ve araba soygunları halen devam ediyor; merkezi hükümet ortada yok” diye konuşan Iraklı vatandaş, Bağdat’taki durumu “kaos” diye nitelerken Irak Kürdistanı’nın daha “huzurlu” olduğunu kaydetti.
Iraklı vatandaş Amerikalılarla işbirliği yapmaması yönündeki uyarıları dikkate almadığı için ABD güçlerinin geçen yıl resmi olarak çekildikleri Taci hava üssü yakınlarındaki evinin 2013’te cihatçı “teröristler” tarafından bombalandığını anlattı. Saldırıda yakın akrabalarını kaybettiğini, kendisinin de ciddi şekilde yaralandığını belirten vatandaş, olayın ardından Erbil’e taşınmaya karar vermiş. Ancak iş nedeniyle halen merkezi hükümet kontrolündeki topraklara sık sık seyahat ediyor.
Irak Kürdistanı ise son yıllarda doğu komşusu İran’dan muhtelif saldırıların hedefi haline gelmiş durumda. Washington DC merkezli Abdorrahman Boroumand İran İnsan Hakları Merkezi’ne göre yurt dışında yaşayan 540 İranlıya karşı gerçekleştirilen suikast ve kaçırma eylemlerinin çoğu Irak Kürdistanı’nda gerçekleştirildi.
Irak Kürdistanı’nda İran’da inşa edilen barajlar nedeniyle yıllardır yaşanan su sıkıntısı da bir diğer sorun. Su seviyesinin daha da azalması tehlikesi ziraat ve diğer ihtiyaçların karşılanması için İran suyuna ihtiyaç duyulan bölgelerden göçü tetikleyebilir.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) uzun zamandır, bilhassa da 2020’den bu yana daha yüksek sesle, PKK’nın bölgeyi terk etmesini talep ediyor. Örgüt on yıllardır Kuzey Irak’ın Türkiye sınırlarındaki dağları eğitim, endoktrinasyon, saklanma ve sınır ötesi eylemler için kullanıyor. PKK, Erbil yönetiminin önde gelen ticaret ortakları ya da önemli mali ve siyasi destekçileri arasında yer alan ABD, Avrupa Birliği ve Türkiye tarafından terör örgütü addediliyor.
Irak merkezi hükümeti ile KBY arasındaki ihtilaflı bölgelerden biri olan Sincar’da konuşlu İran bağlantılı silahlı örgütler de PKK ve PKK tarafından eğitilen yerel gruplarla yakın işbirliği içinde.
ABD’nin İD’e karşı kurulan uluslararası koalisyon kapsamında halen varlığını sürdürdüğü Irak ve Suriye’deki az sayıda üsten de çekilme ihtimali Sünni Arap ve Kürt nüfusu İran bağlantılı örgütlere karşı daha da savunmasız bırakabilir. Bu risk, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte daha da ivedi bir hâl almış durumda.
El Kaide ve terör örgütü addedilen diğer gruplarla yakın bağlara sahip Taliban 15 Ağustos’ta Afganistan başkentini teslim aldı. Bu satırların yazarına yaz aylarında Kabil ve Kandahar’da konuşan kaynaklara göre Batılı güçlerin ülkeden çekilmeleriyle hem İran hem de Sünni cihatçı örgütlerin Afganistan’daki güçleri artacak.
Uluslararası koalisyon gücü sözcüsü Albay Wayne Marotto’nun Al-Monitor’un Irak’taki ABD güçlerinin bulunduğu askeri üslere dair sorusuna 8 Eylül’de e-postayla verdiği yanıta göre ABD güçleri Irak ordusuyla birlikte hâlihazırda Erbil hava üssü, Anbar vilayetindeki Ayn El Esad üssü, ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’nin kontrolünde olan Bağdat Diplomatik Destek Merkezi ve yine başkentte yer alan Müşterek Harekat Merkezi’nde konuşlu.
“Daeş toprak hakimiyetini kaybetmiş olsa da Daeş kalıntıları halen tehdit olmaya devam ediyor” diyen Marotto, uluslararası koalisyon “Daeş’in tümüyle bertaraf edilmesi için Iraklı ve Suriyeli ortaklarıyla birlikte ve onlar aracılığıyla çalışmayı sürdürecek. [Koalisyon] politika üretmez, sivil liderlerimiz ve üstlerimizdeki subaylarca belirlenen politikaları uygular” ifadelerini kullandı.
Koalisyonun misyonunun değişmediğini belirten Marotto, ABD’nin bölgeden tamamen çekilmesine yönelik bir plan olup olmadığına dair soruları ise yanıtsız bıraktı.