Görev süresini doldurmakta olan İsrail Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tümgeneral Eyal Zamir röportaj vermekten pek hoşlanmayan ve nadiren kamuoyuna açıklama yapan bir isim. Ancak Zamir bu hafta selefi Tümgeneral Herzl Halevi için düzenlenen devir teslim töreninde gündeme bomba gibi düşen açıklamalar yaptı. Görevi sırasında İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) güç takviyesinden sorumlu olan Zamir özünde İsrail ordusunun yeterince büyük olmadığını ve düşmanlarını yenmek için ihtiyaç duyduğu kritik kütlenin gerisinde kalabileceğini söyledi.
“Önümüzde, iç sıkıntılarının da eşlik ettiği uzun, ağır, çok cepheli bir mücadele olabilir” diye uyaran Zamir, sınırlarda ve ülke içindeki bu tehditlerle baş etmek için “karar verme kabiliyeti, nefes alacak alan ve güçlü bir ihtiyat kuvveti” gerektiğini belirtti. Komutan sözlerini şöyle sürdürdü: “Benim görüşüm o ki IDF, son yıllarda yaşadığımız tehditlerden daha karmaşık olanlarla baş etmek için gerekli olan asgari büyüklüğün eşiğinde bulunuyor. IDF’in genel nitelik ve niceliğini iyileştirmek için İsrail’in, ileri teknolojik kabiliyetlerin yanında kritik kütleyi sağlayan insan gücüne de ihtiyacı var.”
Zamir’i bu uyarıyı yapmaya sevk eden, mayısta İsrail’le Gazze arasında yaşanan çatışmalar ve karışık Yahudi-Arap nüfuslu İsrail kentlerinde küçük Arap grupların başlattığı örneği görülmemiş ayaklanma benzeri olaylardı. Çatışmalar ve isyan olayları devam ederken kuzey cephesi sakin kaldı ancak yine de Lübnan’dan İsrail’e birkaç roket atıldı.
IDF Gazze’deki hedefleri bombalarken polis içerideki kargaşaya ilk birkaç gün hâkim olamadı ve bu eşanlı şiddet ordunun komuta kademesinde alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Tehditlerin çakışması, üst düzey görevliler arasında Hizbullah, Hamas, İsrail’in Arap vatandaşları ve belki İran, İran’ın maşası Şii milisler ya da Sina Yarımadası’ndaki İslam Devleti gibi başka unsurların İsrail’e aynı anda saldırması hâlinde IDF’in bunlarla etkili bir şekilde baş edip edemeyeceği konusunda kuşku yarattı.
Kara birlikleri başta olmak üzere IDF’in muvazzaf ve yedek güçlerinin kuvvet seviyesi son 15 yılda kademeli ve istikrarlı bir şekilde azaldı. Hükümet savunma harcamalarını 2000’li yılların başında azalttı, sonra 2006 İkinci Lübnan Savaşı’nın ardından bir nebze artırdı ama genel olarak IDF bugün İsrail’in kuruluşunu izleyen ilk yarım yüzyıldaki hâline göre oldukça küçülmüş durumda.
Bütçe kesintileri, geçmişte İsrail’in varlığını tehdit eden konvansiyonel düşmanların gerilemesini ya da ortadan kalkmasını yansıtıyordu. Bir zamanlar İsrail’in başlıca düşmanları olan Mısır ve Ürdün, İsrail’le imzaladıkları barış anlaşmalarına riayet ediyorlar. Suriye’deki iç savaş ülkenin otoriter lideri Beşar Esad’ın gücünü fazlasıyla aşındırdı. Lübnan ise kaotik bir durumda ve iflasın eşiğinde. İsrail’in sınırlarında artık zırhlı birlik yığınakları yok ve mevcut tehdit görünümü tamamen değişmiş durumda. Enerjisinin ve kaynaklarının büyük bölümünü ileri teknolojiye, siber kabiliyetler ve istihbarata yatıran IDF bugün dünyanın en gelişkin askeri güçlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Ancak inatçı bir “felaket habercisi” yıllardır İsrail savunma kurumlarının huzurunu kaçırıyor. Mısır’la 1973 savaşında Süveyş Kanalı’ndaki kahramanlardan biri olan, zırhlı birlikler gazisi emekli Tümgeneral Yitzhak Brick, 10 yıl boyunca IDF’de ombudsman olarak görev yaptı. Savunma kesintilerine, kara kuvvetlerinin azalan gücüne karşı ciddi uyarılar yapmaktan vazgeçmeyen Brick, IDF’in zayıf düştüğünü, İsrail Devleti’ni fiziksel olarak savunmaya hazır olmadığını iddia ediyor.
Brick bu uyarıları yaparken yıllarca yalnız bir ses olarak kaldı ama ona şimdi muvazzaf bir subay, Genelkurmay başkan yardımcısı katılmış oldu.
Eski bir üst düzey IDF görevlisi kimliğinin saklı kalması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Tank sayısı bakımından adeta tencerenin dibini kazıyoruz. Muharip birliklerin sayısı da yıllardır durgun. Kara birlikleri yeterince tatbikat yapmıyor ve en önemlisi, yedek kuvvetlerin sayısı artan bir hızla azaltıldı. IDF bir halk ordusu olmaktan çıktı, yedek kuvvetler de artık İsrail’in gücünün sırrı değil. Bu, endişe verici.”
IDF, özellikle saha muharebe birliklerinde personel sıkıntısı yaşıyor. Bu krizin temel nedenlerinden biri, askere alınmayan Arap ve ultra Ortodoks Yahudi nüfuslarının artması. Bu topluluklar bugün askerlik çağındaki nüfusun yaklaşık yüzde 50’sini oluşturuyor. Gençlerin ilgisi yedek birliklere ve ordunun teknolojik birimlerinde hizmete yönelirken muharip birliklere katılma motivasyonun azalması da bu meselede etkili oldu. Bir başka faktör ise zorunlu askerlik hizmetinin 36 aydan 30 aya düşürülmesi.
Eski askeri yetkiliye göre “Düşmanlarımız eşanlı harekete geçerlerse başarı şanslarının artacağını kavramış durumdalar.”
İsrail geçmişte çok cepheli savaşlardan zaferle çıkmasını bildi. Örneğin İsrail’in bağımsızlık ilanının hemen ardından başlayan ve birkaç Arap ülkesi ile Filistinli grupların saldırısının püskürtüldüğü 1948 Bağımsızlık Savaşı, üç Arap ordusu ile Iraklı takviyelerin yenilgiye uğratıldığı 1967 Altı Gün Savaşı ve Suriye ve Mısır ordularının ortaklaşa başlattıkları sürpriz saldırının bertaraf edildiği 1973 Yom Kippur Savaşı.
Ancak IDF’in o günlerde binlerce tankı, yüz binlerce yedek askeri vardı. Gelinen noktada bu artık geçerli değil. Son Surların Muhafızı Operasyonu’nda IDF uzun yıllardır ilk kez aynı anda farklı cephelerle uğraşmak zorunda kaldı. Eski askeri yetkili “Kaldı ki Hizbullah olaya dâhil olmadı” diye hatırlatıyor ve şöyle devam ediyor: “Hizbullah’ın ateş gücü Hamas’ınkinden 10 kat fazla ve kara birlikleri oldukça eğitimli ve tecrübeli. Hizbullah savaşçıları Suriye iç savaşında özgüven kazandılar. Hizbullah’ın istihbaratı, operasyonel kara gücü, hatta teknolojik imkânları da ileri düzeyde. Aynı anda birkaç cephede savaşıp kazanabilmemiz lazım. Hâlihazırda bu durumda olduğumuzdan emin değilim.”
Son dönemde bu konuda ortaya atılan bir fikir, polisin uhdesinde özel eğitimden geçmiş yedek askerlerden bir ulusal muhafız yapısının oluşturulması. Birkaç taburdan oluşacak bu yapı, savaş zamanı askeri yedeklerin toplanmasını ve IDF birliklerinin hareketini aksatan iç kargaşaların bastırılmasında polisi güçlendirecek ve böylece IDF sadece dış düşmanlarla uğraşabilecek. Henüz çok yeni olan bu önerinin sahibi IDF Harekât Başkanı Tümgeneral Aharon Haliwa.