Libya’da yeni Başkanlık Konseyi ve Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kurulmasına paralel olarak birbirine rakip aktörler Trablus’la yeni sayfalar açarken Türkiye de geçiş dönemini iyi değerlendirmeye çalışıyor.
Fayiz el Serrac başkanlığındaki hükümetin sona ermesiyle Trablus’taki belirleyici pozisyonu gerileyen Türkiye, 24 Aralık seçimleriyle oluşacak dengelerin hiçbir şeyi garanti etmeyeceğinin farkında. O yüzden kendisine yakın gördüğü Başbakan Abdülhamid Dibeybe ile hızla yol almak istiyor. Bu çerçevede Dibeybe’nin 12-13 Nisan’daki Ankara temasları önemliydi. 26 Mart’ta Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el Menfi’ye törensiz “hoş geldin” diyen Erdoğan, Dibeybe’nin ayaklarının altına turkuaz halı serdi. Resmi törenle karşılama dosta düşmana bir mesajdı. Görüşmelerin Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi formatında olması nedeniyle Dibeybe 14 bakan ve genelkurmay başkanı ile birlikte geldi.
Açıklamalar, ortak bildiri ve imzalanan beş mutabakat zaptı Türk tarafında yelkenleri şişirdi. Hatta AK Parti’ye yakın gazeteciler arasından “Libya heyetinin tam kadro ülkemize gelmesi bir ziyaret değil bir sancak teslimidir. Emanetler tek tek geri alınacak… Sırada Musul, Kerkük, Kırım, Yemen, Kudüs ve Medine...” diyenler çıktı.
Ekonomik işbirliği öne çıkarken 27 Kasım 2019’da imzalanmış “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” ile “Güvenlik ve Asker İşbirliği Mutabakat Muhtırası” ortak bildiriye güçlü bir şekilde yansımadı. Libya’nın egemenlik, toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması, seçim süreci ve ateşkesin desteklenmesi gibi hedefler tekrarlanırken mutabakatlara atfen şu ifadeler kullanıldı: “(Taraflar) mutabakat muhtıralarının her iki ülkenin ortak çıkarları için önem taşıdığını vurgular, bunların içerdiği ilkelerin geçerliliğini teyit eder, muhtıraların ilerletilmeleri için niyet beyan eder."
Ayrıca Doğu Akdeniz'de tüm tarafların haklarının garanti altına alınmasını amaçlayan bölgesel bir konferans önerisi yer aldı. 3 milyar civarındaki ticaret hacminin 5 milyar dolara çıkartılması, serbest ticaret anlaşması müzakerelerine başlanması, diplomatların eğitimi, yeniden inşa sürecine katılım gibi hedefler sıralandı.
Rönesans Holding’le üç elektrik santrali, Trablus Havalimanı’nda bir yolcu terminali ve bir alışveriş merkezi inşasına yönelik toplam üç mutabakat zaptı imzalandı. Aksa Enerji ile bir enerji santralinin inşası için el sıkışıldı. Beşinci mutabakat zaptı medya alanında işbirliği içindi. İki taraf 2011’de yarım kalan inşaat projelerine dönülmesi, alacakların tahsili ve Türk şirketlerinin projelerde yer alması konusunda ortak mekanizma tartışıldı. 18 milyar doları bulan yarım kalmış projeler 2012’den beri toplantıların değişmez gündemi. İş adamlarıyla da buluşan Dibeybe “Çok ciddi projelerimiz var, öncelikle Türkiye ile çalışmak istiyoruz” diye umut verdi.
Peki, Dibeybe Türkiye’nin stratejik çıkarlarını geleceğini garanti edebilir mi?
Ankara, görüşmeleri Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi çerçevesinde gerçekleştirerek Dibeybe yönetimine bölünmüş kurumları birleştirip ülkeyi 24 Aralık’ta seçime götürme misyonunun ötesinde seçilmiş hükümet muamelesi yapmış oldu. Hâlbuki Dibeybe çok hassas iç ve dış dengeler üzerinde dokuz aylık bir süreci yönetmekle görevli. Ayrıca dönüp Başkanlık Konseyi ve Temsilciler Meclisi’ne hesap vermek durumunda. Anlaşmaları hayata geçirmek için de kaynak ayırması gerekiyor. Düne kadar savaşmış tarafları buluşturan ortak bir konsey ve hükümet var. 22 milyar dolarlık 2021 bütçe tasarısındaki kalemlerin tartışma konusu olduğu ve henüz Temsilciler Meclisi’nden geçmediği dikkate alındığında Dibeybe’nin işinin zor olduğu söylenebilir.
İmzalanan mutabakat zabıtları hükümetlerarası ya da devletler arası anlaşma niteliği taşımıyor. Buna rağmen Dibeybe’nin anlaşmalar imzalaması Halife Hafter tarafını rahatsız etti.
Türkiye’nin geçmişten bugüne Libya’daki tecrübeleri dikkate alındığında yeniden inşa sürecinde şansının açık olacağı öngörülebilir. Fakat bu zikzaklı süreçte anlaşmalar kâğıt üzerinde kalabiliyor. Bunun en iyi örneği inşaat firmalarının yarım kalan işleriyle ilgili 13 Ağustos 2020'de Ankara'da sağlanan mutabakattı. 24 Eylül 2020'de yürürlüğe giren mutabakatta, firmaları ile Libya’daki muhataplarının anlaşmaya varması için 90 günlük süre belirlenmişti. Sürenin dolduğu 24 Aralık’a kadar gelişme olmadı. İkinci 90 günlük süre de hiçbir sonuç alınmadan 24 Mart'ta sona erdi. Libya’daki kurumlar görüşme taleplerine bile yanıt vermedi.
Libya sürecine müdahil aktörlerin asıl derdi Türk firmalarının payına düşenden öte Türk askeri varlığının kalıcı hâle gelmesi. Pek çok taraf 23 Ekim Ateşkes Anlaşması gereği Libya’dan çekilmesi gereken milislere odaklansa da asıl mesele Türkiye’nin askeri olarak kalıcı hâle gelmesi. Ankara-Kahire ilişkilerinin normalleşmesi konusunda Libya, Mısır’ın ön şartına da dönüşmüş durumda. Türk askeri varlığının çekilmesi Kahire’nin Türk tutumunda en fazla aradığı değişiklik. Savunma Bakanı Hulusi Akar, Libyalı heyetle görüşmesinde askeri işbirliğinin devam edeceği mesajını yineledi. Seçilmiş hükümete kadar da bu konuda aksi bir gelişme beklenmiyor. Mısır ve Türkiye Libya’da zıtlaşarak ilerleme kaydedemeyeceğini anladığından beri birbirini gözetme eğilimi sergiliyor. Kahire’nin rahatlığı, Ankara’nın ise tedirginliği 24 Aralıkta oluşacak parlamentonun Türkiye eksenine yakın bir çoğunluk içermeyeceği öngörüsüne dayanıyor.
Deniz yetki alanları anlaşması da bu süreçteki diğer kritik konu. Dibeybe Türkiye ile anlaşmaların “meşru çerçevede” olduğunu söylese de bu konuda Kahire ve Atina’yı da dikkate alan bir esneklik barındırıyor.
Pragmatik davranan Dibeybe’nin seyahat rotası bile diğer aktörleri hesaba kattığını gösteriyor. Dibeybe kısa sürede Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis, İtalya Başbakanı Mario Draghi, Malta Başbakanı Robert Abela, Tunus Cumhurbaşkanı Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in yanı sıra Fransa, Almanya ve İtalya dışişleri bakanlarını Trablus’ta ağırladı. İlk ziyaretini Mısır’a yapan Dibeybe, Türkiye’ye gelmeden önce Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Ankara’dan sonraki durağı Moskova oldu. Rusya Başbakan Mihail Mişustin ile enerji, endüstriyel üretim ve ulaşım altyapısı gibi konularda işbirliğini ele aldı.
Dibeybe’nin tartışmalı anlaşmaların geleceğine dair taahhüdünü de bir garanti olarak okumak yanıltıcı olabilir. Ortak bildirideki “mutabakat muhtıralarının ilerletilmesi” cümlesinden anlaşılması gereken şey anlaşmaların Temsilciler Meclisi’nden de geçirilmesi. Şu anki meclis aritmetiğine göre anlaşmaların onaylanma şansı yok. Dibeybe’nin sözleri de müstakbel meclis için bir anlam ifade etmiyor.
Dibeybe’nin rotasını Menfi’nin rotası ile birlikte de okumak gerekiyor. İlk ziyaretlerini Paris ve Kahire’ye yaptıktan sonra 14 Nisan’da Atina’ya giden Menfi, Dibeybe’nin Türk şirketlerine yönelik işbirliği çağrısının bir benzerini Yunanlılara yaptı.
Daha önemlisi Menfi, Türkiye ile yapılmış anlaşmaların iptali ile ilgili taleplerle yeniden karşılaştı. Yunan Başbakanlık Ofisi’ne göre Miçotakis ile Menfi deniz yetki alanlarının belirlenmesi için müzakerelere derhal başlanması konusunda mutabık kaldı. Bu mutabakat “anlaşma imzalandı” diye yansıtılınca Başkanlık Konseyi Sözcüsü Necva Vahibe, Cenevre Mutabakatı’na göre konseyin herhangi bir anlaşmayı sonuçlandırmayacağını, deniz yetki alanlarının belirlenmesi dâhil müstakbel anlaşmaların hazırlıklarının seçilmiş hükümet tarafından yürütüleceğini açıkladı.
Dibeybe de Trablus’ta Miçotakis’e müzakerelere başlama sözü vermişti. Dibeybe Ankara’dayken Bingazi’ye giden Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias da aradığı işbirliğini orada buldu. Başbakan Yardımcısı Hüseyin Atiyye el Katrani, Türkiye-Libya mutabakatlarının meclisten geçmediğini hatırlatıp Avrupalılarla ortak çıkarları dikkate aldıklarını söyledi. Dendias, Katrani’ye “yasadışı anlaşmaya karşı durduğu için teşekkür ettiğini” söyledi.
Menfi’nin tutumu Türk tarafında “Anlaşma imzalamanın hükümetin yetkisinde olduğunun teyidi” olarak algılandı. Fakat Libyalılardaki algı farklıydı. Libyalı yorumcu Muhammed el Carh, Dibeybe’nin Türkiye’ye verdiği sözlerle barışa hizmet etmediğini, diğer ülkelerle tartışmalı anlaşmalar imzalamayı reddeden Menfi’den alacağı dersler olduğunu belirtti. Bir diğer yorumcu İmadeddin Badi ise “Menfi’nin herhangi bir resmi anlaşma imzalamayı reddetmesi takdire şayandır. Seçime giden yolda Libya’nın son ihtiyacı Başkanlık Konseyi ile Başbakan arasında bir meşruiyet yarışıdır” yorumunu yaptı. Bu hassasiyet, BM Libya Destek Misyonu’nun belirlediği yol haritasına da yansımıştı. Yol haritasında altıncı maddenin 10’ncu fıkrasına göre geçiş döneminde yürütme makamı Libya’nın dış ilişkilerindeki istikrara zarar veren veya uzun vadeli yükümlülükler getiren yeni ya da eski anlaşmaları dikkate almayacak.
İçerde derin bölünmüşlük, rakip aktörlerin Trablus’a siyasi-diplomatik yığınağı, Dibeybe’deki pragmatizm, Erdoğan’ın restleşmeye varan maksimalist beklentileri ve 500 yıllık ortak tarih diye başlayan hamaseti Libya’daki rekabeti kızıştırıyor.