COVID-19 pandemisinin damgasını vurduğu 2020 yılı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) performansı, Türkiye için bütün tahminlerin ve beklentilerin üstünde gerçekleşti. Öyle ki büyüme oranı, AKP iktidarının Eylül 2020’de açıkladığı Yeni Ekonomik Program’da öngördüğü yüzde 0,3’i bile aşarak yüzde 1,8’e ulaştı. IMF, OECD gibi kuruluşların yılın değişik dönemlerinde yaptıkları tahminler de kof çıktı ve yüzde 5 dolayında küçülme beklerken büyüme ile karşılaştılar.
1 Mart Pazartesi günü kısa adı TÜİK olan Türkiye İstatistik Kurumu, 2019 yılını yüzde 1’e yakın büyüme ile kapatan Türkiye’nin 2020’de, pandemi yılı 2020’de yüzde 1,8 büyüme ile kapadığını açıkladı. Dünya ekonomisinin yüzde 4 küçülmesinin beklendiği, Avrupa Birliği’nde küçülmenin yüzde 6,4’ü bulacağının açıklandığı koşullarda Türkiye, Çin ile birlikte küçülme yerine büyüyen, milli gelir pastasını büyüten ekonomi oldu. Kuşkusuz, işin bir de ABD doları ile ifade edilen boyutu var. Dolar fiyatının yerel para TL karşısında 2020’de yaklaşık yüzde 24 arttığı Türkiye’de, dolar üstünden ekonomi büyümedi, yüzde 7 dolayında küçüldü ve ülke milli geliri 717 milyar dolara düştü. 2019’da Türkiye 761 milyar dolarlık bir ekonomiydi. Böyle olunca kişi başına gelir de artmadı, 2019’daki düzeyinden yüzde 6 geriledi ve 8 bin 599 dolara indi.
Ekonomide yüzde 1,8’lik büyüme madalyonun parlak yüzü ama arka yüzünde bu büyümenin ağır maliyetleri olduğu, bir tür “Pirus büyümesi” gerçeği var. Bu büyümenin ağır bedelleri ve 2021’e taşıdığı kırılganlıklar dikkate alınmak zorunda. Birçok yorumcunun da paylaştığı gibi pandemide büyüme, birçok zorlanmış koşulla ve çoğaltılmış kırılganlıklarla gerçekleşti.
Tüm dünyada olduğu gibi pandeminin yükseldiği 2020 Mart ve sonraki aylarda Türkiye ekonomisi de sert bir düşüş gösterdi. Özellikle idari kapanma kararı verilen hizmet sektörlerinin kepenk indirmesiyle ikinci çeyrek, yani Nisan-Haziran döneminde Türkiye milli geliri 2019’un ikinci çeyreğine göre yaklaşık yüzde 10 daraldı. Merak edilen, devamında ne olacağıydı. AKP iktidarı haziran ayında pandemi ile ilgili aldığı önlemleri gevşetip salgının yayılma riskini göze alarak, özellikle de turizm mevsiminden umutlanarak ekonomiyi ısındırdı. Bunun aracı olarak kredi faizlerini daha da düşüren hükümet, kredi musluklarının açılması için kamu bankalarına direktif verirken özel bankaları da bu genişlemeye zorladı.
Bunların yanı sıra iktidar, 2019’da başlattığı döviz fiyatlarını bastırma tercihini daha da koyulaştırdı. İktidar bunu, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini “arka kapı” yollarıyla, yani şeffaf olmayan bir biçimde, kamu bankaları aracılığıyla piyasada bulabileceği fiyatın daha da altında fiyattan sattı. Sonunda iyice ortaya çıktı ki bu döviz satışları, iki yılın sonunda 128 milyar doları buldu. Bu politika, Merkez Bankası rezervlerini sıfırladı. Merkez Bankası halen kendisine ait bir dolar rezervi olmadan, swap (takas) yoluyla sağlanmış dövizler ile çarkını çevirmeye çalışıyor. 19 Şubat 2021 itibariyle Merkez Bankası rezervleri 45 milyar dolarlık borç dövizden oluştu.
Ucuz ve bol kredi ile iç talebin canlandırılması, yılın ikinci yarısında iş gördü. Yıllık yüzde 40’a yakın artırılan krediler, özellikle tüketici kredilerinin coşturulması ile iç talep, bilhassa konut ve dayanıklı mal pazarı hızla canlandı. Üçüncü çeyrek olarak adlandırılan Temmuz-Eylül döneminde GSYH, 2019’un aynı dönemine göre yüzde 6,7 büyüdü. Eylül sonunda ekonomi aşırı ısındı, enflasyon tırmandı, cari açık büyüdü. Bu tehlikeli durum, TL’den uzaklaşmayı, döviz ve altına yönelişi hızlandırdı ve dolar fiyatı 8.50 TL’leri görür duruma gelince vites düşürmek, ekonomi soğutulmak istendi. Ama yine de yılın son çeyreğini oluşturan Ekim-Aralık döneminde soğumaya geçilemedi, iç taleple, yatırım harcamalarıyla ekonomi son çeyrekte de yüzde 6’ye yakın büyüdü ve yılın tamamında büyüme yüzde 1,8’yi buldu.
Dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 4 dolayında küçüldüğü tahmin edilen bir yılda yüzde 1,8 büyümenin göze aldığı bedeller Türkiye’yi daha da kırılganlaştırdı. Türkiye 2021 yılına yıllık yüzde 15 tüketici, yüzde 25 üretici enflasyonu ile girdi. İşsizlik dar anlamda yüzde 13 dolayında iken geniş tanımla yüzde 30’a yaklaştı. Büyüme, pek de istihdam yaratarak gerçekleşmemişti. Dağıtılan kredilerin geri toplanması, geleceğe taşınan en büyük sorunlardan biri olacağa benzer. 2019 yılında 6 milyar dolar fazla veren döviz dengesi (ödemeler dengesi) 2020 yılında 37 milyar dolar açık verdi. Bu açığın 25 milyar dolarlık kısmının altın ithalatı ile ilgili ama tasarruf sahibinin bu kadar altına talep duyacak kadar güvensizlik yaşaması, “büyüme” isimli parlak madalyonun arkasında yatan bir diğer önemli uyarıcı.
Türkiye, yüzde 6’ye yakın büyüme kaydettiği son çeyreğe Ekim-Aralık dönemine ekonomiyi soğutmak hedefiyle girmişti ama bu ancak kasım başında Merkez Bankası ve Hazine Bakanlığı’nda iki “patron” değişikliği ile başlatılmış, ilk elde TL faizleri artırılarak soğuma sağlanmak istenmiş, bu değişiklik içeride ve dışarıda görece karşılık bularak döviz fiyatını 8 TL basamağından 7 TL basamağına indirmiş, Türkiye’nin risk primi (CDS) de 500’lerden 300’ün altına doğru seyretmiş, iki yıl aradan sonra İstanbul borsasına yabancı yatırımcı giriş yapmış, bu da döviz fiyatlarını aşağı çekmişti.
Ama soğuma aniden olmuyordu. Ekonomi yılın ortalarından aldığı rüzgâr ile son çeyrekte de büyüme temposunu korudu ve son çeyrek yüzde 6 büyüme ile kapanırken ne enflasyon ne cari açık hız kesti.
Yeni yıla taşınan bu kırılganlıkların hafife alınmaması gerektiği, dünya ekonomisinde şubat ayının son haftasında yaşanan türbülansta kendisini gösterdi ve TL, en hızlı değer kaybeden yerli para olarak emsal ülkelerden ayrıştı, dolar fiyatı yeniden 7.45 TL dolaylarına çıktı.
2020’de Türkiye büyümesinin bir de dolarla ifadesi var. Dolar TL karşısında 2019’da yüzde 18, 2020’de yüzde 24 artış gösterdi. USD üstünden ifade edilen GSYH ve nüfusa bölündüğünde elde edilen kişi başına gelirde parlak bir görüntü yok. USD ile Türkiye milli geliri 2020’de ancak 717 milyar dolar olarak gerçekleşti ve 2019’un milli gelirinin 43 milyar dolar altına düştü. 2020’nin ortalama nüfusuna bölündüğünde ise kişi başına gelir ancak 8 bin 599 dolar olarak ifade ediliyor. Bu, 2017’deki kişi başına gelirin 2 bin dolar altı demek. Türkiye’de son üç yılda Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde USD ile milli gelir ve kişi başına gelir düzenli düşüş hâlinde. 717 milyar dolara düşmüş bir gelirle Türkiye ekonomisi dünyada ilk 20 sıralamasında yer alacak mı, bu da diğer ülkelerin milli gelir verilerinin netleşmesi ile anlaşılacak.