Rus dış politika çevreleri Orta Doğu’nun, müstakbel Joe Biden yönetiminin dış siyasetinin öncelikler listesinde neden alt sıralarda yer alacağını anlatırken Moskova da Donald Trump yönetiminin son günlerini Rusya’nın Suriye’deki varlığını güçlendirmek için bir fırsat olarak kullanıyor.
Uzmanların beklentileri ile Kremlin’in hedefleri arasındaki bu farklılık pek de şaşırtıcı değil. Rusya’nın Orta Doğu politikasının başlıca özelliklerinden biri uzmanlar ile gerçek ağırlık sahibi olan resmi güvenlik birimleri ve özel güvenlik şirketleri arasındaki bölünmedir. Tüm yaşamsal kararlarda nihai karar merci ve Rus stratejisinin başat uygulayıcısı ise son sözü söyleyen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’dir. Böylesi bir yapılanmada uzmanlara düşen rol, Kremlin’e telkinde bulunmak, hatta alınan kararları açıklamak değil yetkili makamların aldıkları kararları onaylamak ve meşrulaştırmaktır.
Moskova’nın ABD’deki geçiş sürecinde izlediği siyasetin son örneklerinden biri Rus ordusunun Suriye’nin kuzeybatısındaki Ayn İsa’da gözlem noktaları kurma kararı oldu. Rusya’nın ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile vardığı uzlaşı neticesinde atılan adımla, Türkiye ve muhaliflerin kontrolündeki yakın bölgelerden Ayn İsa’ya yönelik saldırıları azaltmak amaçlanıyor.
Ancak uzlaşı kimilerinin inandığının aksine bölgedeki gerginliği azaltmaya yönelik bir Rus girişimini yansıtmıyor. Rusya ve Türkiye’nin, SDG’yi baltalamaya yönelik çabaları sürüyor; hatta Türkiye’nin bir Rus SU-24 uçağını düşürmesinin ardından iki ülke arasında tırmanan gerginlik bile bu çabaları akamete uğratmamıştı. Moskova bir yandan da Cezayir de dahil muhtelif ülkeler ve platformlar aracılığıyla Ankara ile Şam arasında Kürt meselesine yönelik müzakerelere ön ayak oluyor.
Rusya’nın Suriye’deki askeri eylemlerine vakıf bir kaynağın Al-Monitor’a verdiği bilgilere göre hem Ankara hem de Moskova olası bir tırmanmayı önlemek için Kürtler ve Amerikalıları provoke edecek adımlardan kaçınmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Kaynağa göre iki başkent bunun yerine “melez” bir siyaset izliyor. Türkiye’nin Ayn İsa’da Kürtleri sıkıştırma hamlelerinin ardından Rusya’nın hızla devreye girerek SDG’den ya bölgeyi boşaltmasını ya da bölgenin kontrolünü Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a devretmesini istemesi de bu siyasetin yansıması.
Neticede iki taraf bölgeye Rus güçlerinin konuşlandırılması konusunda uzlaştı. Moskova ile müzakerelerde Türkiye’ye koz sağlayan bu çözüm Ankara için de makul bir uzlaşı gibi görünüyor. Ancak Al-Monitor’a konuşan kaynak, Ayn İsa’ya Rus askeri unsurlarının sevkiyatının iki taraf arasında yeni çekişmelere yol açabileceği uyarısında bulunuyor.
Moskova Suriye’nin doğusunda da daha faal bir siyaset izlemeye başlamış durumda. Ancak bunun asıl nedeni Rusya’nın İslam Devleti’ne bağlı grupları bertaraf etmeyi amaçlayan Beyaz Çöl Operasyonu’nda üstlendiği rol değil. Rusya, Suriye istihbarat birimlerinin ülkenin kuzey ve batısındaki özerk Kürt idaresine yönelik tahripkâr faaliyetleriyle bağlantılı bir görüntü vermekten kaçınıyor. Moskova’nın bu bölgedeki devriyelere stratejik bir ara vermesi de Rus ile Amerikan ordusuna bağlı devriyeler arasında artık olağanlaşan “yol savaşları” değil. Fırat bölgesindeki özerk yapıyı tahrip etmeye çalışan Suriye rejimiyle birlikte hareket ediyor görüntüsünden kaçınmak ve böylelikle arabulucu konumunu korumak.
Öte yandan Suriye ordusuna bağlı unsurların Fırat Nehri bölgesindeki Rus varlığına giderek daha çok eklemleneceği bir gerçek, bilhassa da bölgede artan İD faaliyetleri düşünüldüğünde. Faaliyetler nedeniyle M-20 yolu üzerinde sokağa çıkma yasakları başlamış durumda.
Bu arada Esad ile doğrudan müzakerelere girmeyeceğini açıkça ortaya koyan ve Suriye’deki siyasi vitrin değişikliğini samimi bulmayan müstakbel ABD yönetimiyle diyalog ve müzakere opsiyonlarını çeşitlendirmek için Suriye’deki pozisyonunu güçlendirmeye çalışan aktörler Moskova ve Ankara ile sınırlı değil. Tahran da Biden yönetiminden yeni bir sayfa açmasını ve İran’la yeni bir uzlaşı arayışına girmesini bekliyor. Al-Monitor’un görüştüğü İran dosyasına vakıf Rus diplomatlara göre ABD’nin 2015’teki nükleer anlaşmaya dönmesi pek gerçekçi görünmese de Washington-Tahran hattında muhtelif konularda samimi ve kapsamlı müzakereler mümkün. Nükleer anlaşmaya dönüş konusunda ise herhangi bir müzakere çabasının İran’ın Suriye'deki varlığını azaltması şartına bağlanacağı muhakkak. Bunun bilincinde olan İran da Fırat bölgesindeki uluslararası Şii grupların saflarını Suriyeli savaşçılarla genişletme çabalarına hız vermiş durumda. Yani İran ileride sınırlamak durumunda kalabileceği faaliyetlerini şimdi hızlandırıyor.
Tahran böylelikle müzakerelerde kullanabileceği ve gerektiğinde vazgeçebileceği muhtelif kozlar toplamış oluyor. Tahran geçen yıllar içinde Suriye’de çok katmanlı bir varlık inşa etti. Bu, sadece Suriye Devlet Başkanı’nın kardeşi Mahir Esad’a bağlı Dördüncü Tümen ile İran destekli örgütler içinde Devrim Muhafızları’nın nüfuzunun güçlendirilmesiyle sınırlı değil. İran’ın girişimleri arasında tüm Suriye’yi kapsayan iletim hatlarına sahip elektrik santrallerinin inşası gibi kapsamlı projeler de var.
Öte yandan özerk Kürt idaresi kontrolündeki Fırat bölgesinde de dikkat çekici gelişmeler söz konusu. SDG’nin siyasi kanadı Suriye Demokratik Meclisi’nin düzenlediği son konferans sadece özerk yönetimin meşru bir güç olma ve siyasi reform çabalarını yansıtması açısından değil Moskova, Kahire ve Suriye muhalefetinden temsilcilerin katılımları bakımından da önemliydi.
Al-Monitor’un daha önce de aktardığı gibi Moskova bu platformları, Kürtleri siyasi müzakerelere dahil etmek için bir fırsat görüyor. Bu kapsamda Moskova’daki Suriyeli muhaliflerin lideri Kadri Cemil, Suriye’nin doğusundaki Rus çıkarlarının korunması için kritik öneme sahip. Cemil, SDM konferansında SDG’nin gösterdiği uyumu överken, grubun “Suriye’de yolsuzluğun bitirilmesi için bir güvence” olduğunu söyledi. Cemil daha sonra Rus basınına verdiği röportajda ise Suriye’deki bölünmüşlüğü ve ABD politikalarını eleştirdi.
Kürt gruplar Cemil ve diğer benzeri isimlerle ilişkilerini geliştirerek Şam’la birlikte yaşamanın mümkün olduğunu gösteren bir yapıya kapı aralıyorlar. Ancak A-Monitor’a konuşan Rus güvenlik birimleri kaynaklarına göre Kürtlerle Suriye rejimi arasında bir uzlaşı birkaç nedenden dolayı pek olası değil.
Birincisi tüm anlaşmazlıklara rağmen ABD ve Türkiye, Suriye dosyası konusunda ortak bir noktada buluşabilirler. Türkiye hem Suriye petrolünün Irak Kürdistanı üzerinden satışına müdahil hem de İdlib’de ABD tarafından destekleniyor. Ayrıca ABD, Rusya’nın Suriye’deki faaliyetlerinin dizginlenmesinde Türkiye’ye kritik önem atfediyor. Bu rolü Obama döneminde Avrupa Birliği üstlenmişti.
İkincisi Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır, Esad rejimiyle temaslarını sürdürseler de -kimi kaynaklara göre Kahire, bilhassa da Mısır İstihbarat Servisi Başkanı Abbas Kamil Suriye’yi Arap Birliği’ne yeniden almak için var gücüyle uğraşıyor-- ilişkiler halen oldukça değişken.
Al-Monitor’un görüştüğü muhtelif kaynaklara göre Suudi Arabistan da Suriye’deki rolünü artırmanın yollarını arıyor. Ancak Suriye rejimiyle uzlaşıya sıcak bakmıyor. Trump yönetiminin Suriye konusunda net bir pozisyonu olmadığı için Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’dan yetkililer SDG kontrolündeki bölgeye pek çok ziyaret gerçekleştirdi. Ancak Riyad’ın Suriyeli Kürtler ve aşiretlerle geliştirdiği işbirliği, nüfuzunu Şam’ın ötesine taşıma çabasından ziyade “Suriye’de alternatif bir geleceği” destekleme gereğini yansıtıyor. Suudi Arabistan’ın SDG’ye verdiği desteği azalttığına dair haberlere karşın Riyad Suriye’nin doğusundaki faaliyetlerine hız vermiş durumda. Bunu, Al-Monitor’a konuşan PKK’lı kaynaklar ve Rus Dışişleri Bakanlığı’ndan yetkililer de doğruluyor. Kaynaklara göre krallık, Suriye ve İran istihbaratının Arap aşiretlerin desteğini kazanma çabalarını da baltalamaya çalışıyor.
Şam ve Moskova’nın, Ürdün ve Irak üzerinden Suudi Arabistan ve BAE ile ticari bağ kurma çabalarının önünde ise engeller söz konusu. ABD Sezar Yasası kapsamındaki yaptırım uygulamalarını sertleştirirse Suriye’nin müttefikleri yaptırımları baypas etme taktiklerini gözden geçirmek durumunda kalabilirler. Dahası şu an için sadece söylemde geliştirilen Suriye’nin yeniden imarına yönelik projeler de rafa kalkabilir.