MOSKOVA — Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İdlib’deki çatışmaları durdurmak için sağladıkları yeni anlaşma, uzatmalı İdlib meseleni beklemeye aldı. Rusya-Türkiye ilişkileri son haftalarda bir stres testine tabi tutulurken, gerilimi düşürmek için iki liderin bizzat devreye girmesi gerekti. Ancak Moskova ve Ankara arasındaki temel anlaşmazlıklar hâlâ çözülmüş değil.
Liderlerin 5 Mart’taki Kremlin buluşmasında Putin Erdoğan’a hitap ederken, “Suriye’nin İdlib bölgesindeki durum o kadar kötüye gitti ki doğrudan ve şahsen görüşmemiz gerekti” dedi.
“Öncelikle, Suriye’de hayatını kaybeden askeri personeliniz için içten başsağlığı dileklerimi sunmak isterim. Can kaybı her zaman büyük bir trajedidir” diyen Putin, Suriye kamuoyunda son günlerde yaygınlaşan Moskova’nın müttefiki Şam’ı umursamadığı, kendi çıkarlarını düşündüğü yorumlarına cevap verircesine şöyle devam etti: “Ne yazık ki size daha önce telefonda da söylediğim gibi askerlerinizin orada bulunduğundan Suriye ordusu dâhil hiç kimse haberdar değildi. Suriyeli askerler arasında da zayiat oldu. Suriye ordusu ağır kayıplar verdiğini bildirdi.”
27 Şubat’taki hava saldırısında en az 34 Türk askeri hayatını kaybetmiş, Türkiye de Suriye ordusuna çok sayıda kayıp verdiren misillemelerde bulunmuştu.
İkili ilişkilerin her iki taraf için İdlib ötesinde önem taşıdığına işaret eden Putin, “Her şeyi konuşmamız, mevcut gelişmeleri analiz etmemiz gerekir ki, birincisi bunlar bir daha yaşanmasın, ikincisi de sizin de önem verdiğinizi bildiğim Rusya-Türkiye ilişkileri zarar görmesin” diye konuştu.
Putin’in kullandığı dil ve verdiği mesajlar, Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerde büyük resmi önemsediğine ama aynı zamanda Türkiye’yi yatıştırmak için Şam’ı feda etmek istemediğine işaret ediyor.
Zirveden önce 4 Mart’ta basına konuşan Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, ikili temaslarda çözülemeyen kritik konulara bizzat Putin ve Erdoğan’ın çözüm bulması gerektiğine işaret ederek şöyle demişti: “Erdoğan’la İdlib krizinin ele alınması planlanıyor. Beklentimiz, bu krizin öncesi ve sebepleri konusunda, krizin yansımaları ve son bulması için gerekli olan ortak tedbirler paketinde anlayış birliğinin sağlanması yönünde.”
Rus diplomatik jargonunu tercüme etmek gerekirse söylenen şuydu: Rusya’ya göre kriz, Türkiye’nin terör örgütü Heyet Tahrir El Şam’ı gerilimi azaltma bölgesinden çıkarma taahhüdünü yerine getirememesi yüzünden patlak vermişti. Türkiye’nin bunu yapmadığı gibi adeta örgütün mevzilerini korumasına yardım etmesi, Rusya’yı rahatsız ediyordu. Bununla birlikte Moskova son günlerde yaşananların Erdoğan’ı siyaseten zora soktuğunu, mülteci akımları açısından Türkiye’ye insani alanda büyük sıkıntı yarattığını da anlıyor, dolayısıyla gerilimi düşürmeye, bu durumu aşmanın yollarını aramaya hazır olduğunu gösteriyordu.
Bu yaklaşım Rusya’nın Türkiye gibi zor muhataplarla ilişkilerde takip ettiği üç ilkeyi yansıtıyordu. Birincisi, Türkiye’nin güvenliği açısından hassasiyet ve önem taşıyan konularda anlayış göstermek. İkincisi, kendi kırmızı çizgilerini ve bu konularda işbirliğini mümkün kılacak kulvarı açıkça ortaya koymak. Üçüncüsü de tutumları Ankara için önem arz eden ABD gibi diğer tarafların hatalarından yararlanmak ve ortaya çıkan çelişkileri kendi lehine kullanmak.
Beş saat 45 dakika süren Moskova zirvesinden çıkan sonucun oldukça mütevazı olduğu görünüyor. Ancak, 2018 Soçi mutabakatının “ek protokolü” olarak adlandırılan üç maddelik uzlaşıya kolay varılmadığı, özellikle Türk tarafı için kolay olmadığı aşikâr. Neticede Putin ve Erdoğan 6 Mart 00:01’den itibaren “temas hattı botunca tüm askeri faaliyetleri durdurma”, M4 karayolunun kuzeyinde 6 kilometre ve güneyinde 6 kilometre derinliğinde güvenli koridor tesis etme ve 15 Mart’tan itibaren M4 karayolunun Trumba'dan (Serakib'in 2 kilometre batısı) Ayn El Havra'ya kadar olan kesimi boyunca Türk-Rus ortak devriyelerinin başlaması konusunda anlaştılar. Güvenli koridorun işleyişine dair usullerin Türk ve Rus savunma bakanlıkları arasında yedi gün içinde kararlaştırılacağı belirtildi.
Protokolde zikredilmeyen en önemli konulardan biri M5 karayolu. Bu, Türkiye’nin M5’in mevcut statüsünü kabul etmek zorunda kaldığının işareti olabilir. O halde bu başlı başına Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın ülkenin geri kalanını kontrol altına alması ve kuzeye doğru geçiş sağlaması yönünde kritik bir adım anlamına gelir. Uçuşa yasak bölge de masadan kalkmış görünüyor ki bu da Şam için kazanım demek.
M4’ün güneyindeki Türk gözlem noktalarının akıbeti, bundan sonra izlenecek en ilginç konulardan biri ve iki tarafın çözmekte en çok zorlanacağı meselelerden biri hâline gelebilir.
Gelinen noktada mülteciler meselesi de büyük bir belirsizlik oluşturuyor. Ancak görünen o ki Putin Avrupa ülkeleriyle bundan sonra yapacağı görüşmelerde bu konuyu Avrupa’ya yönelik yeni mülteci akımlarının durdurulmasına şahsi katkısı olarak sunabilecek kartlara sahip.
Ancak Moskova’da sağlanan yeni anlaşma fazlasıyla geçici bir düzenlemeye benziyor.
Çok muhtemel ki taraflardan en az biri, hatta anlaşmaya imza atmayanlar da dâhil tarafların tümü ateşkesi ihlal edecek. M4 çevresindeki güvenlik bölgesine militanların, teröristlerin, Suriye güçlerinin girmesi veya sızması muhtemel. Rus-Türk devriyeleri çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Kaldı ki bu devriyelerin başlayacağı güne kadar da her şey olabilir.
Mamafih yeni anlaşmadan kasıt bizatihi İdlib’de değil Rusya-Türkiye ilişkilerinde “ateşkes” sağlamaktı. Bu anlamda anlaşma her iki taraf için görece başarı sayılır. Tarafların fazlasıyla hırslandığı, kamuoyunda aşırı duygusal bir söylemin hâkim olduğu, sahada gerilimi daha da körüklemeden yapılacak fazla bir şeyin kalmadığı bir ortamda kalıcı bir anlaşma zaten mümkün değildi. Dolayısıyla bu asgari başarı belki şu an mümkün olanın azamisiydi. Özetle, Suriye’de bir sonraki kriz patladığında Moskova ve Ankara’nın referans alacakları yeni bir çıtası olacak.