“Bu mücadelede tek başımıza olduğumuzu biliyoruz. Yine de devam etmekten başka seçeneğimiz yok.” İsrail savunma teşkilatından üst düzey bir yetkili geçtiğimiz hafta Al-Monitor’a böyle konuştu.
Başbakan Benjamin Netanyahu’nun ABD Başkanı Donald Trump ile 4 Nisan’da yaptığı telefon görüşmesi İsrail yönetimine şunu ayan beyan gösterdi: “İsrail’e karşı gelmiş geçmiş en dostane başkan” diye anılan Trump’ın ABD güçlerini Suriye’den çekme ve meydanı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e bırakma kararını değiştirme niyeti yok.
Netanyahu’nun bu çekilmeden doğacak sonuçları Trump’a anlatmaya çalıştığı söyleniyor. Görüşmenin içeriğine vakıf İsrailli kaynaklara göre Trump İsrail’in tutumunu anlayışla karşıladığını belirtti ama kararını değiştirmeyeceğini net bir şekilde ortaya koydu. Görüşmede ABD’nin İsrail’e uluslararası alanda güçlü destek veremeye devam edeceği ama Suriye bataklığına daha fazla saplanmak istemediği konuşuldu. Aktarılanlara göre Trump, İslam Devleti’nin bertaraf edilmesiyle ABD’nin Suriye’de kalmak için sebebi kalmadığını söyledi. Trump ayrıca ABD’nin İsrail’in yanında duracağına ve gerektiğinde destek sağlayacağına söz verdi.
Netanyahu için bu büyük bir hayal kırıklığı oldu. Trump ile arasındaki tatlı aşk hikâyesi bozuldu ve yerini buruk tat bırakan bir gerilim aldı. Netanyahu elindeki en iyi kartın Trump olduğunu biliyor. Zira İsrail’in menfaatleri söz konusu olunca Trump daima doğru şeyleri söylüyor. Sorun şu ki uygulamaya gelince bunlar lafta kalabiliyor.
İsrail’in ulusal güvenliği için şu an en kritik mesele İran’ın var gücüyle Suriye’de kalıcı varlık oluşturmaya çalışması. Ne var ki Trump tam da bu meselede İsrail’in beklentilerini ısrarla karşılamıyor.
Oysa Trump ABD’nin İran politikasını tersine çevirmiş durumda. Bu konuda selefi Barack Obama’nın tam zıddını düşünüyor. Başka bir deyişle Trump İran’ı bir kazanım olarak değil engel olarak görüyor, terör ve şiddet ihraç eden bir devlet olarak tanımlıyor. Öyle ki büyük güçler ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmeyi bile ciddi ciddi düşünüyor. Bunun nedeni, Trump’ın İran’ı ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarlarına, ayrıca ABD’nin başlıca bölgesel ortakları sayılan Sünni rejimlerin istikrarına yakın ve ciddi bir tehdit olarak görmesi. Ancak sözleri eyleme dökmeye gelince Başkan isteksiz davranabiliyor. “Suriye’de yarın ne olacak?” sorusuna da sessiz kalıyor.
İsrail kabinesinin kıdemli bir üyesi, kimliğinin gizli kalması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Kuzey sınırımızdaki İran meselesinde Trump’ın tavrı Obama’nın tavrından farklı görünmüyor. Nihayetinde her ikisi de bölgeden bir an önce çıkma ve Orta Doğu bataklığının Amerika’ya maliyetini daha da büyütmeme yönünde karar aldı.”
Yalnız kalmış olsa da İsrail çekingen davranmayacak. Nitekim geçtiğimiz günlerde Humus yakınlarındaki Tiyas (T4) Hava Üssü’nü hedef alan büyük hava saldırısı İsrail’e atfedildi ve resmi ABD kaynakları da bunu doğruladı. İsrail ise saldırıyla ilgili sessiz kaldı. Savunma Bakanı Avigdor Liberman 10 Nisan’da “T4’te neler olduğunu, kimin saldırdığını bilmiyorum.” derken İran’ın Suriye’ye yerleşmesine “bedeli ne olursa olsun” izin verilmeyeceğini vurguladı ve ekledi: “İran’ın Suriye’ye yerleşmesini kabullenmek İran’ın boynumuza kement geçirmesini kabul etmek olur. Buna izin veremeyiz.”
İsrail’in politikası bundan daha açık anlatılamazdı. Görünen o ki İsrail son aylarda korku eşiğini aştı ve Suriye’de bir çarpışma rotasına girdiği gerçeğini kabullendi. Bu çarpışmanın en iyimser senaryoda İran ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’la; kötü senaryoda İran, Esad ve Hizbullah’la; en kötü senaryoda ise İran, Esad, Hizbullah ve Rusya’yla olması öngörülüyor.
İsrail’de savunma teşkilatı genellikle siyasal iktidara askeri arenada sınır koyar, siyasetçilerin maceracı yaklaşımlarını frenler. Ancak bu defa savunma yetkilileri Netanyahu, Liberman ve kabinenin diğer savaşkan üyeleriyle aynı görüşte. Savaş Kabinesi ile ordunun tepe kademeleri arasında böylesi bir görüş birliği İsrail’de çok uzun zamandır görülmemişti. Mutabık kalınan politika aslında basit: İsrail’in hiçbir şart ve koşulda Suriye’de çekingen kalma lüksü yok. İran’ın Suriye’de hava ve kara üssü kurmasına, askeri altyapı oluşturmasına izin verilemez. Bugün hareketsiz kalanlar bir yıl sonra – veya belki üç yıl sonra – uyandıklarında kendilerini vahim bir durumda bulur. Ya bu politika bölgede savaşa yol açarsa? Açarsa açsın. İsrail artık bunu dert etmiyor, en azından şimdilik.
Suriye’deki T-4 üssüne düzenlenen hava saldırısı İsrail’e bugüne kadar atfedilen tüm saldırılardan çok daha yoğundu. Saldırıya katılan F-15’lerin sekiz füze attığı ve bunlardan birkaçının Suriye savunma sistemi tarafından vurulduğu bildirilse de istihbarat raporlarına vakıf Batılı kaynakların Al-Monitor’a verdiği bilgiye göre İran’ın kendi insansız hava araçları için bağımsız bir hava üssü oluşturduğu T4’ün kuzeybatı köşesine onlarca füze atıldı. Batı’ya ulaşan bilgilere göre üs tamamen tahrip edildi ve en az yedi İranlı öldürüldü. Saldırı görülmemiş bir tepki dalgasına neden olurken Rusya’dan da oldukça sert bir kınama geldi. Dahası İsrail’in Moskova Büyükelçisi Gary Koren olaya açıklık getirmek üzere Rus Dışişleri Bakanlığı’na bakan yardımcısıyla görüşmeye çağrıldı. İran ise İsrail’e atfedilen saldırıyı “suç” olarak niteledi ve misilleme tehdidinde bulundu.
İsrail’den yine herhangi bir korku işareti gelmedi. Liberman, 10 Nisan’da İran’ın Suriye topraklarından İsrail’i hedef alması halinde misliyle cevap alacağını belirtti. İsrail savunma teşkilatındaki kaynaklara göre İran tehditlerini yerine getirecek olursa İsrail Esad rejimini devirmek ve bizzat Esad’ı ortadan kaldırmak için ne gerekiyorsa yapacak. Başka bir deyişle Tahran, Şam ve Moskova’ya son derece açık bir mesaj veriliyor: Ev sahibi çıldırdı ve artık her şey olabilir. İsrail tek başına kalmış olabilir ama bu onun gözünü korkutmuyor, aksine kendi eliyle koyduğu kırmızı çizgileri korumak için varoluşsal önemde olan cesaret ihtiyacının altını çiziyor.
Top şimdi Tahran’da. Rusya’ya gelince İsrail’in beklentisi o ki Putin İsrail’in bu agresif politikası karşısında geri duracak. Bölgedeki kaotik durum düşünüldüğünde İsrail yönetiminde hiç kimse şu an geri adım atmayı düşünmüyor. İran Suriye’de askeri altyapı kurmak uğruna İsrail’le açık savaşı göze alıyorsa İsrail’in de her şeyi göze aldığını bilmek zorunda. Bölgede şu an aslında karmaşık ve çoğu zaman çelişik menfaatlere sahip pek çok çatışan gücün yer aldığı bir “tavuk oyunu” oynanıyor. İsrail işte böyle bir ortama yeni bir caydırıcı unsur getirmeye çalışıyor. Bu çabanın başarılı olup olmadığı önümüzdeki haftalarda belli olacak.