Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink 2004’te Cumhuriyet’in simge isimlerinden ilk kadın pilot Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğunu ifşa edince önce Genelkurmay tarafından uyarılmış, bir süre sonra da suikasta kurban gitmişti.
Türkiye’de devletin en hassas olduğu konuların başında soy kütükleri gelir. İnsanların hangi soydan geldiklerine dair arşiv kayıtları gizli tutulur ve bu konu ‘ulusal güvenlik’ meselesi sayılırdı. Hele bazı simge isimlerin sicilini tartışmaya açmak “ulusal bütünlük” ve “toplumsal barışa” tehdit addedilirdi.
Bu yüzden bireysel girişimlerle nüfus müdürlüklerindeki kayıtlara ulaşmak mümkün değildi. Etnik mozaiğe dair resmi söylem “Türk vatandaşlığı etnik ve dini kimliklere göre tanımlanmamaktadır” şeklinde olsa da soy kütüklerinin saklanmasının dillendirilmeyen iki nedeni vardı: Muhtedi, yani din değiştirmiş, diye kodlanan Müslümanlaştırılmış Ermeni, Süryani, Rum ya da Yahudilerle ilgili gerçekleri gizli tutmak. İkincisi de Atatürkçülüğün kuruluş felsefesi olarak Anayasa’da da yerini alan “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” tanımındaki Türklüğü tartışmaya açmamak.
Uzun bir dönem resmi politika Türkiye'de Türk’ten başka etnik bir aidiyetin olmadığı yönündeydi. Buna göre herkes Türk'tü, herkes Türkçe konuşmak zorundaydı. Dağa-taşa kazınan “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” sözü resmi öğretinin en önemli sloganıydı. Haliyle soy kütüklerine dair sıkı politika Türklüğü yücelten devletin temel zihniyetiyle de uyumlu olageldi.
Ülkenin Suriye’de savaşa müdahil olduğu ve milliyetçiliğin “Tek devlet, tek millet ve tek bayrak” sloganıyla tavan yaptığı bir dönemde, Nüfus Müdürlüğü anlaşılmaz bir şekilde 8 Şubat’ta soy kütüklerini e-devlet uygulamasıyla erişime açtı. Büyük ilgi yüzünden sistem kısa sürede çöktü. Saf kan Türk olmakla övünenlerden bazıları farklı etnik ve dini aidiyetten geldiğini öğrenenince şoka girip tuhaf tepkiler verdi. Sosyal medya sisteme girebilen şanslı vatandaşların paylaşımlarıyla yıkıldı. “Ülkedeki kripto Ermeniler-Rumlar-Yahudiler deşifre olacak” veya “Vatan hainleri soylarını öğrenecek” gibi mesajlarla nefret söylemi tavan yaptı.
Esasen Türkiye toplumunda soy muhabbeti son derece yaygın. Sır gibi saklanan bilgiler toplum ve devlet düzeninin işleyişinde ayrımcı bir faktör olarak kullanılıyor.
“Bizim sülale Ermeniymiş” ya da “Benim dedem dönmeymiş” şeklindeki itiraflar aile ortamında ya da sıkı dostlar arasında dillendirilir fakat sır olarak kalırdı. Dönme olduğu ortaya çıkanın hayatı karartılır, tabiri caizse ocağına incir ağacı dikilirdi.
Yazar Hayko Bağdat topumun içinde barındırdığı ve bir türlü hesaplaşamadığı o derin çelişkiye dair Al-Monitor’a şunları söyledi: “1915 soykırımı sırasında ölümden kaçmak için toplu din değiştirmeler olduğu gibi sürgünde bırakılan binlerce çocuk var. Yabancı misyonerlere ulaşanlar ülke dışına çıkartıldı. Bir kısmı yollarda çeteler tarafından avrat ve ırgat olarak kullanıldı. Bir kısmına sahip çıkıldı, Müslüman ailelere paylaştırıldı. Ermeni izlerini silebilmek için bunları daha çok İslamcı ve milliyetçi partilerde görürüz. Toplum bu gerçeği öğrenmeye hazır değil. Düşünün bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış birinin (Lütfi Doğan), Ermeni Patrikliği koltuğuna oturan biriyle (Şnork Kalustyan) kardeş olduğunu. 1961’de Beyrut’tan memleketine dönen Şnork Kalustyan Türkiye Ermeni Patrikliği içinde aziz olarak anılan ve 1915’ten sonraki en zor dönemde görev yapmış biriydi. Soykırım sırasında annesi çocuklarını gönderiyor, kendisi Müslüman oluyor. Sonra Doğan Efendi ile evleniyor ve iki kız ve bir erkek çocuğu oluyor. Bu kızlar başörtüleriyle Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi’nde üvey kardeşleri Şnork Kalustyan’ı ziyaret ediyor. İki kız kardeşin üçüncü kardeşi Lütfü Doğan. Malatya’da MHP’li teşkilat başkanının annesi vefat ettiğinde dayısı Beyrut’tan papaz kıyafetiyle cenazeye geldi. Hiç kimse bir şey diyemedi.”
AB’ye uyum sürecinde güzel günlerin yaşandığı dönemde insanlar daha az da olsa etnik ve dini kökenlerini sorgular hale gelmişti. Tabii son yıllarda hükümetin milliyetçi-mukaddesatçı sapmasıyla istenmeyen ya da üstü çizilen insanların “kripto Ermeni” diye lanetlendiği günlere geri dönüldü.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir seferinde "Bizim ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz, çok affedersiniz Rumluğumuz kaldı" sözleriyle sadece kendi içinde bulunduğu duruma değil toplumun ruh haline de ışık tutmuştu.
Soy-sop takıntısının tehlikeli boyutlarda olduğu bir toplumda bu meselenin şahsiyet suikastı ve siyasi linç kampanyaları için kullanışlı bir silaha dönüşeceğini düşünenler sistem kapanmışken tekrar açılmamasını salık verdi. Onlardan biri Cumhuriyet yazarı Prof. Dr. Tayfun Atay: “Bana Gürcü olduğumu söylememe hususunda kardeş tavsiyesinde bulunulmuştu ki bu en hafif basınç... E-devletteki taramadan ‘Affedersiniz Ermeni’ veya ‘Dönme’ veya ‘Rum tohumu’ veya ‘Gâvur dölü’ olduğunu öğrenme ‘riski’ bulunanlar yok diyebilir misiniz? Hayır. Ve düşünün, sapına kadar Türkçü'sünüz ama ‘saf kan’ Ermeni çıktınız! Toplumsal infial yaratır bu.”
Tabi tartışmalar sürerken 14 Şubat’ta sistem yeniden açıldı.
İnsanların ilgisindeki patlama bir yana soy kütüklerinin neden açıldığı merak ediliyor?
Gazeteci-yazar Serdar Korucu zamanlamanın manidar olduğuna dikkat çekerek kuşkularını dile getirdi: “Birkaç yıl önce açılım süreçleri içerisinde bu adım atılmış olsaydı muhakkak komplo teorileri bugünkü kadar güçlü olmayacaktı. Halbuki bugün devlet yetkililerinin ifadesiyle bir varoluş mücadelesi veriliyor üstelik de yedi düvele karşı. Yani tam bir Kurtuluş Savaşı’ ruhu.”
Sisteme karşı çıkanlar ırkçılık bataklığındaki bir toplumun daha fazla derinlere gömüleceği kaygısını taşıyor. Ancak hakikatlerin bilinmesi şok etkisi yapsa da uzun vadede ırkçılığın geriletilmesine katkısı olmaz mı? Al-Monitor’a konuşan Korucu şöyle diyor: “Katkısı muhakkak olur, olacaktır. Türkiye’de herkes geçmişini merak ediyor. Bu bir gerçek. En sert yüzleşmeyi damarlarındaki kanı kutsayanlar yaşayacaktır. (...) Yüzleşme neden bu ülkede bu kadar zor? Hrant Dink’in hedef olmasının nedenlerinden biri de ‘soy ağacı’ haberi değil miydi? Ermenistan'dan Türkiye'ye gelerek temizlik işlerinde çalışan Hripsime (Sebilciyan) Gazalyan'ın Hrant Dink ve Diran Lokmagözyan ile görüşmesinde Sabiha Gökçen’in kendisinin teyzesi olduğunu söylemesi taşları oynatmamış mıydı?”
Korucu soy kütüğünün siyasi suikast ve linç aracına dönüşmemesi için veri güvenliğinin şart olduğunu vurgularken bir gerçeği daha hatırlatıyor: “Zaten bu tür bilgilerimizi devletin kurumları biliyor. En azından Agos’un soy kütüğü haberi bize bunu göstermişti. Kimin Rum, Ermeni, Yahudi olduğunu kodlarla belirleyen bir sistemin sessiz sedasız yaşadığını öğrenmiştik. Acı olan bu bilgiler erkeklerin askerlik çağında bile yüzlerine vuruluyor. Kendi geçmişlerini bilmeseler bile onlara hissettiriliyor. Velhasıl biz bilsek de bilmesek de zaten birileri bizim ne olduğumuzu bizden daha iyi biliyor. O nedenle varsın biz de bilelim.”
Haziran 2013’te Agos 1923’ten beri nüfus kayıtlarında Rumların 1, Ermenilerin 2, Yahudilerin 3 numara ile kodlandığını açığa çıkarmıştı. Dini azınlıkların bu şekilde fişlenmiş olması büyük bir tartışmaya yol açmıştı. Tecrübelerden hareketle bu fişlemeye dair çıkan bir sonuç şuydu: Devlet herkesi herkesten daha iyi biliyor ve bu sayede kamu idaresini “sakıncalı” nüfustan koruyor.
Hayko Bağdat da soy kütüğündeki tehlikeye parmak basıyor: “Soy kütüğü tehlikelidir, Hrant Dink’in öldürülme nedenidir. Erivan’da Soykırım Müzesi Müdürü Türkiye’den gelen bir heyete soykırımdan kurtulanların en fazla bahsettiği üç şeyi sıralamıştı: ‘İlk önce onlara yardım eden Müslümanları, ikinci olarak onlara ihanet eden Ermenileri anlatıyorlar. Üçüncü olarak da yaşadıkları felaketi. Biz (Müslümanlaştırılan) Ermenilerin bilgilerini verirsek bunların torunları zor duruma düşer.’ 100 yıl sonra bu durum hala böyle. Türk devleti bizden şunu kabul etmemizi istedi: ‘Hepiniz Türk’sünüz’. Peki, ‘Türküm’ dediğimde bana devlet idaresinde yer veriyor mu? Hayır. Ben ‘Hayır Ermeniyim’ dediğimde de bana terörist muamelesi yapıyor. Bu anlayış milim değişmedi. Benim için soy kütüklerinin açıklanmasının hiçbir kıymeti yok. Bu derin devletin manipülasyon konusu olabilir. Malum eski derin devlet yeni derin devlete kızgın. Nedeni de devletin ciddiyetini bitirmesi. Soy kütüğü Yusuf Halaçoğlu’nun siyasette yükselme nedenidir. ‘Kafamı bozmasınlar elimde dönmelerin listesi var’ demiştir. Türkiye siyasetine bir tehdittir.”
2007’de dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu “Elimde Ermeni dönmelerinin listesi var, mahallesine, evine kadar” diyerek büyük bir tartışma başlatmıştı. Daha sonra Milliyetçi Hareket Partisi’nden (MHP) siyasete atılan Halaçoğlu’nun sözleri siyasete yönelik tehdit olarak algılanmıştı.
Öte yandan, açılan kayıtlarda tam şeffaflık olacak mı, belli değil. Yazar Yervant Özuzun da bu konudaki şüphesini dile getiriyor: “Ne değişti bilmiyoruz. Mesela nüfus alt bilgilerinde etnik farklıların kod numaraları var. Biz Ermeniler (2) kod numaralı vatandaşlarız. Onlar kalktı mı? Sanmıyorum. Yeri geldiğinde kullanmak için gizlenmiş olabilir."