İran’daki protestolar ülkede hüküm süren baskıcı teokrasinin nihayet gevşeyebileceğine dair küresel bir tartışmanın fitilini ateşlerken komşu ülke Türkiye’de halihazırda sallantıda olan demokrasinin yok olup olmayacağı sorusu her geçen gün daha da ağırlık kazanıyor.
Darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde başlatılan ve ülkenin tüm demokratik kurumlarının altını oyan baskıcı uygulamalar korkuları daha da körüklüyor. Böyle bir ortamda, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den gelen beklenmedik bir çıkış ülkenin üzerine çöken kasvet perdesini az da olsa araladı.
Her şey Erdoğan’ın tek gerçek rakibi olarak görülen Gül’ün, iktidarın düşman addettiklerine karşı linci meşrulaştırdığı savunulan 696 sayılı kararnameyi eleştirmesiyle başladı. 11. Cumhurbaşkanı ihtiyatlı üslubunu elden bırakmadan Twitter hesabından şöyle yazdı: “Darbe teşebbüsüne karşı arkasına bakmadan sokağa çıkıp direnen kahraman vatandaşlarımızı koruma amacıyla çıkartıldığını düşündüğüm 696 sayılı KHK’nın yazımındaki hukuk diliyle bağdaşmayan muğlaklık, hukuk devleti anlayışı açısından kaygı vericidir.” Gül “üzücü olaylara fırsat vermemek” adına kararnamenin gözden geçirilmesi gerektiğini de ekledi.
Eski Cumhurbaşkanı’nın son derece ılımlı olan bu çıkışı bile umutları yeşertmeye yetti. Dışişleri Bakanlığı döneminde Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler kuran ve Türkiye’yi Orta Doğu’da kan kaybeden AB’nin yumuşak gücü olarak konumlandırmayı başaran Gül’ün eski müttefikine meydan okumak ve uçurumun kenarındaki ülkeyi kurtarmak için nihayet kolları sıvadığı düşünülüyor.
Neticede Gül hem Cumhurbaşkanı’nı alenen eleştirdi hem de Erdoğan’ın sosyal medya trollerinin alışıldık saldırılarına rağmen geri adım atmadı. Türkiye’nin seçimle iş başına gelen ilk cumhurbaşkanı trol hesaplarından yayılan “emperyalistlere hizmet” suçlamalarına şöyle yanıt verdi: “Partimizin kuruluş ilkelerinden biri olan düşünce ve ifade özgürlüğüne inanan birisi olarak, gerekli gördüğüm durumlarda görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim.”
Gül’ün “bazı milletvekilleri ve ilgili trolleri” hedef alan açıklamasında “saygısızlık ve ahlak sınırlarını aşan” gibi ifadeler kullanması beklentileri daha da artırdı; kılıçlar nihayet çekilmişti.
İslamcı hareketler üzerine çalışan Ruşen Çakır MedyaScopeTV’de Erdoğan ve müttefiklerinin gelişmeden “büyük bir rahatsızlık” duyduklarını belirterek Gül’ün tutumunu sürdürmesi halinde “Erdoğan’ın işinin daha da zorlaşacağı muhakkak” yorumunu yaptı.
Peki ya tutumunu sürdürmezse? En büyük korku şu: Erdoğan kasım 2019 seçimlerini kazanıp geçen yılki referandumda az farkla kabul edilen anayasal yetkilere kavuşursa ülkede bundan sonra yapılacak her seçim tek adam iktidarını güçlendirecek simgesel bir ritüelden ibaret olacak.
Türkiye’deki pek çok kesim Gül’ü, Erdoğan’ın artan otoriterliğine karşı sessiz kalmakla eleştiriyor. Hatta ketumluğu Erdoğan’ın elinde eski Cumhurbaşkanı'nı korkutan bazı bilgiler olabileceği iddialarına bile yol açıyor. Ancak 11. Cumhurbaşkanı muhtemelen Erdoğan ile ortak seçmen tabanını küstürmekten korktuğu için susuyor. Zira tabanın desteğini kaybetmek siyasi geleceği de kaybetmek anlamına geliyor ve muhafazakar seçmen iç ihtilaflara iyi gözle bakmıyor. Gülenciler ile Erdoğan arasındaki iç çatışmanın kamuoyuna yansıması tam da bu nedenle zaman almıştı.
Durum şimdi de farklı değil. Türkiye kamuoyu tarafından iyi tanınan muhafazakar aydınlardan biri -Türkiye’deki pek çok kişi gibi isminin açıklanmaması kaydıyla- durumu şöyle özetliyor: “Erdoğan Gül’ü düelloya davet ederken Gül uzaktan ok atmayı tercih ediyor.”
Nitekim Erdoğan geçtiğimiz günlerde Gül’e şöyle yüklendi: “Türkiye yanarken, İslam dünyası yanarken, insanlık inim inim inlerken sesleri, solukları çıkmayan, en küçük bir aksiyonlarını, tepkilerini görmediğimiz kişiler, bir anda sahaya inmeye, olur olmaz konularda konuşmaya başladı. Hayırdır, bir anda bu iştiyak, bu heves, bu hız, bu tepkisellik nereden çıktı? (...) Türkiye'nin yeni bir Kurtuluş Savaşı verdiği şu dönemde bize yakışan birlik olmaktır, beraber olmaktır, dayanışma içinde hareket etmektir.”
Kimi kamuoyu araştırmacıları Gül’ün aday olması halinde seçimleri kazanabileceğine inanıyor. Ancak önde gelen bir araştırmacı şu uyarıyı dile getiriyor: “En büyük risk Gül’ün risk almaktan çekinmesi ve Erdoğan’ın artan baskısı karşısında geri adım atması. Gül en ufak bir risk almadan ülkenin anahtarları kendisine teslim edilsin istiyor.”
Yine de hem aydınlar hem de kamuoyu araştırmacıları Türkiye’deki gidişatı değiştirme gücüne sahip tek ismin Gül olduğu konusunda hemfikir. Zira Gül Türkiye’deki iki kilit seçmen kitlesinden de oy alabilir: Dindar muhafazakarlar ve Kürtler.
Çakır da “Tek bir tweet’in böyle bir etki yaratması muhalefetin içinde bulunduğu krizin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor” yorumunu yapıyor.
Gelişmeyi Al-Monitor’a değerlendiren kıdemli bir emekli diplomata göre Gül, “Türkiye’nin itibarını ve Batı nezdindeki güvenilir konumunu onarabilecek ve ülkeyi demokrasi özlemi duyan Müslümanlar için bir örnek haline getirebilecek” birkaç liderden biri.
Yeni yasaya göre Gül’ün bağımsız aday olması için halktan 100 bin imza toplaması lazım. Konunun hassasiyeti nedeniyle isminin açıklanmasını istemeyen HDP’ye yakın bir siyasetçi bunun “çocuk oyuncağı” olduğunu söylüyor. HDP içinde bir süredir bu konuda değerlendirmeler yapıldığını ve bir görüş birliği oluşmaya başladığını kaydeden siyasetçi Al-Monitor’a şöyle diyor: “Desteklemek zorundayız çünkü Erdoğan’ı yenebilecek, az da olsa yeniden istikrar getirebilecek, hukuk devleti tümüyle yıkılmadan onarabilecek tek kişi Sayın Gül’dür.”
Pek çokları gibi Gül de özünde milliyetçi bir siyasetçi olsa da Kürt meselesi çözülmeden Türkiye’nin anlamlı bir ilerleme kaydedemeyeceğinin farkında. Nitekim 2009’da devletin, PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşerek başlattığı barış sürecini "Kürt sorunuyla ilgili önümüzdeki günlerde çok iyi şeyler olacak" sözleriyle kamuoyuna ilk duyuran da 11. Cumhurbaşkanı olmuştu. Gül’ün 2009’daki bir Tahran seyahati sırasında uçakta yaptığı bu tarihi açıklamayı dinleyen gazeteciler arasında Al-Monitor’daki köşe yazarı meslektaşım Cengiz Çandar’ın yanı sıra ben de vardım. Samimiyeti ve hevesi açıkça görülebiliyordu.
Kürt siyasetçi de milliyetçi Meral Akşener’in Gül’ü destekleyen blokta yer alması durumunda dahi Kürtlerin ittifaka dahil olmakta beis görmeyeceklerini belirtiyor. Akşener ile ittifakın Erdoğan cephesinden gelebilecek “teröristlerle iş birliği” suçlamalarının bertaraf edilmesine de yardımı olur.
Al-Monitor’a konuşan muhafazakar aydına göre ise Gül’ün bir sonraki hamlesi, süresi bu ay sona erecek olan OHAL’in yeniden uzatılmaması gerektiğini anlatan bir açıklama yaparak bunun nedenlerini izah etmek olmalı.
Bu denklemi sarsabilecek isim ise yakında adaylığını açıklamaya hazırlanan ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu. Kılıçdaroğlu CHP liderliğini devraldığı 2010’dan bu yana hiçbir seçim kazanamadı. Ancak Al-Monitor’a bilgi veren CHP kaynaklarına göre yine de 2019 seçimlerinde muhalefetin çatı adayı olabileceği yanılgısına kapılmış durumda.
Kılıçdaroğlu’nun Akşener ve HDP ile ikna turlarına başladığı, destek karşılığında hem Akşener hem de HDP’li bir vekile başkan yardımcılığı teklif ettiği belirtiliyor. CHP’nin oy oranının yüzde 25 civarında olduğu düşünüldüğünde ana muhalefet lideri adaylığını koyarsa muhalif oyları bölerek Erdoğan’ın seçimlerin ilk turunda zafer kazanmasını kolaylaştırabilir.
Dolayısıyla hem Akşener hem de Kürtlere masadaki sandalyelerini garantileyecek daha sağlam bir aday lazım. Bu tabloya işaret eden Kürt siyasetçi de “Bu isim Kılıçdaroğlu değil Gül’dür. Hesap ortada” diyor. Her ne kadar Erdoğan’ın iktidarı bırakmamak için son dakikada bir hileye başvurması ihtimal dahilinde olsa da muhalefeti zafere taşıyacak en güvenceli yol Kılıçdaroğlu’nun adaylıktan vazgeçmesi olur. Kısacası bu süreçte Kılıçdaroğlu’na düşen tarihi sorumluluk yarışa girmemek, Gül’e düşen ise girmektir. Gül’ün son çıkışı büyük bir coşku yarattı ama asıl soru iki siyasinin üstlerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirip getirmeyecekleri. Daha da yaşamsal olan ve tüm kasvetiyle belirsizliğini koruyan soru ise şu: Erdoğan rakiplerini saf dışı bırakmak için ne kadar ileri gidebilir?