Iraklı Kürtlerin 25 Eylül’deki bağımsızlık referandumu, Orta Doğu’daki oyuncular arasında siyasetin ne kadar iç içe geçtiğini gösterdi. Diplomatik oyunlara yabancı olmayan Rusya, tipik strateji olarak en hareketli süreçlere dâhil olur ve kazanım elde etmeye, kendini bölgede daha görünür kılmaya çalışır.
Irak Kürdistanı konusunda Rusya’nın net ve tutarlı bir siyaset izlediğini söylemek zor. Moskova’nın merkezi Bağdat hükümeti ve Erbil’deki Kürt yönetimiyle ilişkileri son derece durumsal. Ancak Moskova her ikisiyle sağlam tarihsel bağlara sahip. Bağdat’la ilişkiler General Abdül Kerim Kasım’ın Batı yanlısı monarşiyi devirdiği 1958 yılına dayanır. Kürdistan’la ilişkiler ise daha girift. Merhum Mustafa Barzani’nin Sovyetler Birliği’nde 10 yıllık bir sürgün dönemi yaşaması Moskova ile Barzani ailesi arasında sağlam bir bağ oluşturmuşa benziyor. Mustafa Barzani’nin oğlu Mesud Barzani bugün Erbil merkezli Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkanı.
Ancak Bağdat ve Erbil’le ilişkiler yıllar içinde nasıl gelişmiş olursa olsun Kürt bağımsızlığı konusu sadece Irak’ı ilgilendirmiyor; Suriye, Türkiye ve İran’da da yankılanıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rudaw televizyonuna verdiği demeçte Kürt meselesinin “Irak sınırları ötesinde yansımaları olduğunu” ve “siyasi, jeopolitik, demografik ve ekonomik sonuçlar” doğurabileceğini vurguladı.
Rusya’nın Suriye’yle ilgili her konuda söz sahibi olmaya soyunması sonuç verdi. Son iki yılda Bağdat ve Erbil’den de birçok yetkili Moskova’ya giderek cömert iş birliği tekliflerinde bulundu. Görünen o ki tarafların hepsi bu işleyişten memnun. Hem Irak hem Kürdistan Moskova’yı birbirilerine karşı güçlü bir destekçi gibi sunuyor; Rusya ise enerji projeleri, silah anlaşmaları ve Orta Doğu’da imajını güçlendirmek gibi kazanımlar sağlıyor.
Rusya’nın Irak’taki önceliklerinde muğlak kalması referandumda tuhaf bir tutum almasına yol açtı. Resmi açıklamalarda Rus diplomatlar Irak’ın toprak bütünlüğünü desteklediklerini tekrar edip duruyor. Bu arada anlaşılan o ki bu destek Irak’ın kendisine değil Irak’ın bütünlüğü “bölgede istikrar ve güvenliği korumak, kritik sorunları çözmek adına önemli” olduğu için veriliyor. Öte yandan Rusya’nın Kürdistan’a yönelik söylemi çok daha nüanslı. Erbil’deki Rus konsolos yardımcısı ise ağustosta Kürt medyasına verdiği mülakatta “referandum yoluyla karar verileceği için” Moskova’nın “Kürdistan halkının kararını destekleyeceği” yönünde güçlü bir beyanda bulunmuştu. Bu ikircikli açıklamalar Erbil’le yoğun ticari ilişkilerle birleşince Kürdistan Rusya’nın desteğine sahip olduğunu iddia edebiliyor.
Rus diplomatların neler söylediği veya ima ettiği bir yana Kürdistan’ın bağımsızlığı Rusya’nın bölgedeki menfaatlerine zarar verir. Öncelikle, önemli bir ortak olarak görünen ve daha iki hafta önce direkt uçuşların 13 yılın ardından yeniden başladığı Bağdat’la ilişkiler tehlikeye girer. Bunun ötesinde Rusya şu an Orta Doğu’da birlikte çalıştığı Türkiye ve İran’la karşı karşıya gelir.
Kerkük’ün Kürt kontrolüne geçtiği 2014 yılından beri Rus enerji devlerinin gözü Irak Kürdistanı’ndaki petrol ve gaz sahalarında. Aslında Rusya’nın önceliklerinin İran’dan Irak’a kaydığı açıkça görülüyor. Fakat Irak’taki Kürt bölgeleri karayla çevrili olduğu için petrol ihracatı tümüyle Irak’ın diğer bölgelerinde veya Türkiye’deki deniz limanlarına bağlı. Taşıma güzergâhlarının açık kalması hem petrol sahalarını geliştiren Gazprom için hem Kürt petrolünü alıp satan Rosneft için önemli.
Bazılarına göre Rusya bu kârlı enerji sektörüne yatırımlarını artırarak aslında bölgenin müstakbel bağımsızlığına yatırım yapıyor. Bu görüş tam olarak doğru değil. Kürdistan bağımsızlık ilan eder ve Türkiye de Kerkük-Ceyhan boru hattını kapatma tehdidini yerine getirirse Rusya’nın bölgedeki yatırımları iflas bayrağını çekebilir. Rusya’nın menfaati petrolün Irak’tan Ceyhan’a sorunsuz akmasıysa eğer Erbil’in bağımsızlık ihtimali Kremlin’in hesabında daha ziyade bir yük olarak görünüyor. Rusya’nın savaş cephelerine yakın bölgeler dâhil Kürdistan’da petrol işine girmesi basit bir nedenden kaynaklanıyor: Buradaki ham petrolün çıkarılması aynen Kuveyt ve Suudi Arabistan’da olduğu gibi ucuza mâl oluyor. Bu da Moskova’yı bazen büyük mali ve siyasi riskler de alarak bu petrol için rekabet etmeye sevk ediyor.
Ancak Rusya’nın referandumu desteklemekten geri durması en çok zamanlamadan kaynaklandı. Tarih aylar önce belirlenmiş olsa da referandum Suriye çözüm sürecinde kritik bir ana denk geldi. Referandumun hemen ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İran ve Türkiye cumhurbaşkanlarıyla üçlü bir telefon görüşmesi yapması tesadüf değildi. Bu format Irak Kürdistanı’ndan ziyade Suriye konulu görüşmelere özgü. Bu da üç liderin bağımsızlık oylamasından doğacak sonuçların Suriye barış sürecini etkilemesinden tedirgin olduklarına işaret ediyor.
Referandumdan çıkan “evet” sonucu, Rojava olarak da anılan kuzey Suriye’de “demokratik federal sistem” ilan eden Kürtlerin hedefleri ve Suriye savaşındaki tarafların görüşmeleri sürdürme iradesi konusunda da soru işaretleri doğuruyor. Suriye’de Kürt özerkliği fikrini kabul eden Moskova bu konuyu son dönemdeki görüşmelerin gündeminden çıkardı. Ancak referandum, Kürt bölgesinin fiili özerkliğine yönelik bu üstü kapalı kabulü sona erdirebilir. Bu durum Türkiye ve İran’ı memnun eder.
Ayrıca şunu da unutmamak gerekir: Etnik azınlıkların bağımsız olması fikri Rusya’da hâlâ can alıcı bir konu. Çeçenistan’ın bağımsızlık mücadelesi hafızalardan silinmiş değil. Bazıları Kuzey Kafkasya’daki cumhuriyetlerin Iraklı Kürtler gibi bağımsızlık isteyecek kadar büyük olmadığını savunuyor ama Rusya’nın da Kürdistan’a benzeyen karayla çevrili, petrol zengini bir bölgesi var: Müslüman ağırlıklı Tataristan. Moskova ile Tataristan arasında 10 yıllık bir iktidar paylaşımı anlaşması vardı. Anlaşmanın süresi geçtiğimiz ağustos ayında sona erince Kremlin düzenlemenin uzatılmasını reddetti. Bu tavır, Moskova’nın özerklik biçimlerine ne kadar kuşkulu baktığını yansıtıyor.
Şüphesiz Irak Kürdistanı Rusya’ya ait bir bölge değil ve burada tamamen farklı etmenler devrede. Ancak bağımsızlık referandumunun Orta Doğu’da işleri daha karmaşık hale getirdiğini ve hem Irak hem Suriye’de uzun vadeli sonuçlar doğurabileceğini herkes kabul ediyor.