Türkiye ile Hollanda arasında siyasi ve ekonomik ilişkilerin başlamasının 400’üncü yılı 17 Nisan 2012’de dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Hollanda ziyareti ile kutlanmıştı. Gül Hollanda Kraliçesi Beatrix’in sarayında düzenlenen kutlamada 400 yıllık bağın ekonomi, kültür ve turizm ilişkileriyle çok daha ileri boyutlara taşındığını dile getirmişti.
Suriye’de başlayan iç savaş sonrasında, Türkiye’nin talebiyle sınır bölgesine yerleştirilen Patriot hava savunma bataryalarını gönderen üç NATO üyesinden birisi Hollanda idi.
1 Nisan’da Türkiye-Hollanda ilişkileri 405’inci yılına girecek. Ancak iki ülke arasında 11 Mart’ta başlayan ve 48 saat içinde zirveye çıkan siyasi ve diplomatik kriz ipleri kopma noktasına getirdi.
13 Mart’ta Dışişleri Bakanlığı Hollanda’ya iki ayrı nota verdi. Bakanlar Kurulu, Hollanda ile her türlü resmi ilişkiyi ve görüşmeleri askıya alırken, Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi’nin Türkiye’ye girişi yasaklandı. Resmi ve diplomatik uçuş izinlerinin tümü iptal edildi. TBMM ile Hollanda Parlamentosu arasındaki dostluk grubunun da lağvedilmesi kararlaştırıldı.
Peki, Osmanlı döneminde İstanbul’dan Hollanda’ya gönderilen lale soğanları ile başlayan yüzlerce yıllık dostlukta karşılıklı tehdit, hakaret ve yaptırımlar noktasına nasıl gelindi?
Türkiye’de 16 Nisan’da yapılacak anayasa değişikliği referandumu krizde öne çıkan nedenlerden birisi. Referandumdan “evet” çıkması Erdoğan ve AKP için hayati önemde. Krizi, AKP’li bakanların yurt dışındaki yaklaşık 2 milyon seçmene yönelik Hollanda ve diğer Avrupa ülkelerinde yapmayı planladıkları miting ve kampanya etkinlikleri tetikledi.
Hollanda tarafında ise 15 Mart seçimleri öncesinde göçmen karşıtlığı, İslam ve Müslüman düşmanlığını temel alan politikalarıyla tanınan aşırı sağcı siyasetçi Geert Wilders’ın yükselişi etkili oldu. Wilders’ın yükselişi Başbakan Mark Rutte’nin de kaygılarından biriydi. Hollanda hükümeti, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun miting için ülkeye yapacağı ziyarete bu nedenle karşı çıktı.
Benzer sorun daha önce Almanya ile de yaşanmış, dışişleri, adalet ve ekonomi bakanlarının Almanya’daki miting ve referandum kampanyaları için verilen salon izinleri yerel belediyeler tarafından iptal edilmişti. Çavuşoğlu da bu nedenle Almanya’daki konsolosluk rezidansında Türklerle bir araya gelebilmişti.
Almanya’da da eylül ayındaki federal parlamento seçimleri öncesi aşırı milliyetçi ve göçmen karşıtı partiler önde görünüyor. Dolayısıyla Türk siyasetçilerin Almanya’da siyasi kampanyalar düzenlemeleri Şansölye Angela Merkel ve hükümetini sıkıntıya sokuyor. Öyle ki, Başbakanlık Müsteşarı Peter Altmaier “son seçenek” olarak Türk siyasetçilere seyahat yasağı getirme hakkını saklı tuttuklarını açıkladı.
Hollanda hükümeti de aynı şekilde Çavuşoğlu’nun Rotterdam ziyaretinde ısrarcı olması üzerine uçağının iniş iznini iptal etti. Almanya’dan Hollanda’ya geçmek isteyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’ya da izin verilmedi. Bakan Kaya, buna rağmen kara yoluyla Almanya’dan Hollanda’ya geçerek Rotterdam Başkonsolosluğu’nda toplantı girişiminde bulundu ama yolu kapatan Hollanda polisi, kadın bakanın aracından inmesine izin vermedi. Bakan “istenmeyen kişi” ilan edildi ve Almanya’ya sınır dışı edildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bunlara cevaben Hollanda’yı “Nazi artığı” ve “faşist” olmakla suçlayan sert sözleri ise gerilimi iyice tırmandırdı. Erdoğan, Hollanda’ya destek veren Almanya Başbakanı Merkel’i de “Müslüman düşmanlığıyla” itham etti. “Bedelini ödeyecekler” diyen Erdoğan bu ülkelerdeki Türkleri ve diğer Müslüman seçmenleri Merkel ve Rutte’yi protesto etmeye çağırdı.
Hollanda ile resmi ilişkilerin askıya alınmasına karşın herhangi bir ekonomik yaptırım kararı alınmaması ortaya çıkacak kayıpların ekonomide yaratacağı ağır fatura ile ilgili. Ticaretinin büyük bölümünü AB ülkeleriyle yapan Türkiye’nin ihracatında Hollanda 10’uncu sırada. Doğrudan yabancı yatırımlarda ise toplamı 22 milyar dolara ulaşan tutarla, Hollanda ilk sıralarda yer alıyor. Türkiye’de halen 2 bin 711 Hollandalı şirket faaliyet gösteriyor ve bunların arasında Shell, Philips, Unilever, ING Bank gibi küresel ortaklı şirketler de bulunuyor.
Hollanda’da yaşayan 400 bin Türk’ün yüzde 79’u çifte vatandaş. Hollanda’daki Türk girişimcilerin sayısı ise 23 bin ve ciroları 9 milyar doları buluyor.
Hollanda’nın dünya çapındaki petrol ve akaryakıt dağıtım şirketi Vitol mart ayı başında, 1 milyar 368 milyon euro ödeyerek Türkiye’nin en büyük akaryakıt dağıtım şirketi Petrol Ofisi’ni satın aldı.
Dolayısıyla Hollanda’nın Türkiye ekonomisinde önemli bir yeri var. Yılda ortalama 1 milyon Hollandalı turist Türkiye’ye geliyor. Nitekim, krizin ilk yansıması da turizmde görüldü. Türkiye’ye yönelik rezervasyonlarda yüzde 30 dolayında bir düşüş yaşanırken gerginliklerin sürmesiyle Avrupalı turistin tümüyle kaybedilmesinden kaygı duyuluyor.
Muhalefet partileri ise Türk bakanlara yönelik uygulamalara tepki göstererek hükümetin Hollanda ve Almanya’ya yönelik tutumuna destek veriyor. Ancak öte yandan bunların “kurgulanmış senaryolar” olduğunu da öne sürüyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin 2015 seçimlerindeki gibi içeride ve dışarıda gerilimi tırmandırıp düşman yaratmaya çalıştığını, milliyetçiliği ve İslamcılığı körükleyerek referandumda “evet” oylarını artırmayı hedeflediğini savunuyorlar. Hollanda ve Almanya’ya yönelik “İslamofobi” ithamlarını eleştiren HDP Sözcüsü Osman Baydemir Rotterdam Belediye Başkanı’nın Müslüman olduğunu hatırlatarak iktidarın kamuoyunu “Türkiye’nin dört tarafının düşmanlarla çevrili olduğuna” inandırmaya çalıştığını savundu.
Yurt dışındaki seçmen sayısında Almanya 1,4 milyon kişiyle ilk sırada. Hollanda, 245 bin seçmenle üçüncü. Dolayısıyla yurt dışı seçmenlerin tercihi referandum açısından önemli.
Anayasa değişikliğine destek veren Milliyetçi Hareket Partisi’nde (MHP) partili seçmenlerin büyük bölümü MHP yönetiminin “evet” tercihine karşı. “Hayır” kampanyası yürüten milletvekillerini ihraç eden MHP de milliyetçi seçmenleri kazanmak için Erdoğan’ın milliyetçi ve dini söylemleri ile Batı karşıtlığına bel bağlıyor.
Hükümet Çavuşoğlu’na salon vermeyen ve iki bakanın toplantılarını iptal eden Almanya ile krizi ise Hollanda’daki gibi derinleştirmedi. Kapıları tümüyle kapatan Avusturya’ya gitmek için de hiçbir bakan girişimde bulunmadı. Bu açıdan bakıldığında Avrupa’da ve içeride milliyetçi-İslamcı seçmeni kazanmaya yönelik “planlı bir gerilim siyaseti” yürütüldüğünü ve en az hasarla en büyük siyasi kazancı elde edebilmek adına Hollanda’nın hedef ülke seçildiğini söylemek mümkün. Nitekim, açıklanan yaptırımların içeriği de bir anlamda 16 Nisan’dan sonra hızla normalleşmeye geçebilme amacını yansıtıyor.