Rusya ve Suriye ordusu Halep’in kuzeyinde muhaliflerin elindeki ‘kurtarılmış bölge’ye yönelik saldırılarını arttırdıkça Türkiye’nin sınır hatları ısınıyor. Mültecilerin sınırlara yığılması nedeniyle Türkiye’ye kapıları açması yönünde çağrılar yapılırken kaçan siviller arasında savaşçıların da olduğuna dair tanıklıklar endişelere yol açıyor. Sadece siviller değil cepheden de kaçışların olduğu, savaşçılara yönelik ‘gitmeyin, dönün’ çağrılarından anlaşılıyor. Gerek Genelkurmay Başkanlığı gerek Kilis Valiliği’nden yapılan açıklamalara bakılırsa kaçanlar arasında çok sayıda yabancı savaşçı var.
Sınırda oluşan manzaraya bakıldığında sığınmacılarla ilgili kaba hatlarıyla şöyle bir profil çıkıyor:
-
Halep-Azez arasındaki bölgeden kaçan siviller.
-
Kurtarılmış alanlarda savaşçılarla birlikte yaşayan aile fertleri.
-
Bayır-Bucak ve Halep-Azez hattında Türkiye’nin de destek verdiği savaşçılar.
-
İD’in yabancı militanları.
Türkiye yaklaşık bir yıldan beri askıya aldığı açık kapı politikasını Bayır-Bucak bölgesinden kaçanlar için Hatay-Yayladağı bölgesinde esnetti. Bu bölge, Türkmen Dağı üzerinden Cisr El Şuğur ve İdlib’e de yol veriyor. Ancak İdlib-Cisr hattındaki resmi kapı olan Reyhanlı’daki Cilvegözü Sınır Kapısı da hasta ve yaralılar hariç mülteci geçişine izin vermiyor.
Son zamanlarda mülteci baskısının arttığı Halep kırsalına açılan Kilis tarafındaki sınır kapısı Öncüpınar’da da geçişler sıkı tutuluyor. Daha doğuda İslam Devleti’nin (İD) elindeki Cerablus’a giden resmi kapı da kapalı.
Al-Monitor’a konuşan bir insan hakları yardım çalışanın ifadesiyle “Kapılar kapalı ama savaşçılar zaten alternatif yolları kullanıyor. Kaçak geçişler için kullanılan güzergahları tamamen kapatmak mümkün değil. Sıkı önlemler sıradan insanların geçişlerini engellemede başarılı, savaşçıların değil.”
Otogarda dokunaklı manzara
Reyhanlı ve Kilis taraflarında örülen duvarlar ve ilave başka önlemler nedeniyle sınırdan sızmalar zorlaşırken son günlerde Hatay’da artan mülteciler dikkat çekiyor. Hatay Büyükşehir Otogarı’nda yüzlerce insan elbiseleri çamur içinde bir yerlere gitmeye çalışıyor.
Bölgede insani yardım örgütlerinden iki farklı kaynak otogardaki mülteci akınına dair Al-Monitor’a şu bilgileri verdi:
“Yayladağı’ndan Hatay’a geçiş yapanlar Türkmen değil Araplar. Türkmenlerin çoğu zaten çok daha önce Yayladağı’ndaki iki mülteci kampına ve akrabalarının yanına yerleşmişti. Sınırın Suriye tarafında Yamadi’de kurulmuş olan kampta kalan 10-15 bin kadar sığınmacının çoğu da Rus hava bombardımanın yoğunlaştığı 23 Kasım’dan bu yana Türkiye’ye akın etti. Bu kişiler ağırlıklı olarak Yayladağı’na yerleştirildi. Ancak geçişlerin Türkmenlere açık olmasını fırsat bilen Araplar da Yayladağı’nı kullanıyor. İnsanlar Halep kırsalından İdlib taraflarına geçip dağlık alandan, tarlalardan ve derelerden yürüyerek Türkiye’ye giriş yapıyor. Günde ortalama 300-400 kişi bu şekilde Hatay’a ulaşıyor. Normalde Türkiye’de sığınmacılara verilen tanıtma kartları olmayanlar durduruluyor. Kartları olmayan sığınmacıları taşıyan minibüslere ‘araç bağlama’ cezası verildiği halde sınır hatlarından şehre gelişler bir şekilde sürüyor. Çünkü yolcu başına iki-üç kat daha fazla ücret alarak ceplerini dolduruyorlar. Sınırı gece geçenler sabah 6 gibi otogara varmış oluyor. Sonra otobüslerle İstanbul gibi kentlere gidiyorlar ya da devlet bunları alıp ülkenin farklı yerlerindeki kamplara taşıyor. Otogara çocuk ve kadınlarla birlikte yetişkin erkekler de geliyor. Erkeklerin savaşçı olup olmadığını bilen yok. Çünkü herkes sivil olduğunu söylüyor.”
Bu akışın yanı sıra Hatay, Kilis ve Gaziantep’teki hastanelere çok sayıda yaralı taşındı. Tabii birçok gözlemci aksini düşünse de yaralılar arasında “Ben savaşçıyım” diyen yok.
Kilis tarafına gidenler ise sınırlardan geçemedikleri için Azez ile Bab El Selame Sınır Kapısı arasındaki bölgede kurulan mülteci kamplarına sığınıyor.
Yerel kaynaklara göre Reyhanlı’da sınırın Suriye tarafında Bab El Heva Kapısı’nı tutan muhalif güçler de Türkiye ile yaptıkları işbirliği çerçevesinde insanları sınır hattına yaklaştırmıyor. Reyhanlı karşısında Atme gibi yerlerde de mülteci kampları var. Bu kamplarla Kızılay’ın yanı sıra İHH gibi örgütler ilgileniyor.
Korunaklı bölge çabası
Kilis’te sınır hatlarında araştırma yapan BBC muhabiri Selin Girit, izlenimlerini Al-Monitor’la paylaştı: “Kilis-Öncüpınar Sınır Kapısı altı gündür haber geçen gazetecilerin hareketliliği bir yana oldukça sakin. Ara sıra sınırın diğer tarafında bekleyen binlerce mülteciye gıda, su, battaniye ve temizlik malzemeleri taşıyan BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ya da Kızılay’a ait yardım kamyonları Suriye’ye geçiyor. Girip çıkan birkaç ambulans gördüm, şimdilik tıbbi acil durumlar için sınırdan geçişlere izin veriliyor. Yaralılar Kilis Devlet Hastanesi’nde tedavi ediliyor. Halep’in kuzeyindeki son saldırılarda bir gözünü kaybetmiş ve sırtında 15 şarapnel yarası olan bir adam bana eşi ve çocuklarını geride bıraktığını ve onları getirmek için döneceğini söyledi. ‘Türkiye’nin neden sınırı kapattığını anlamıyorum. Her gün onlarca hava saldırısı oluyor. Bu şekilde devam ederse Türk Cumhurbaşkanı’ndan sınırları açmasını istiyorum’ dedi. Yaralı bir yakınına refakat eden bir başkası ise “Suriye’de siviller savaşa çözüm bulunmayınca Batı’ya güvenini kaybetti. Dünya bizden savaşmamızı istiyorsa savaşırız fakat biz barış istiyoruz’ dedi.”
Kilis Valisi Süleyman Tapsız da şöyle konuştu: “Son üç yıldır sınırın öte tarafında 1.5-2 kilometre mesafedeki köylerde sivil toplum örgütlerine kurdurttuğumuz sekiz kamp var. Zaten üç yıldır oralarda 50-60 bin mülteci kalıyordu. Şimdi kampların kapasitelerini arttırarak yeni gelenleri de oralara yerleştirdik. Bu yeterli olmazsa diye dokuzuncu kampı da karşı tarafa kurduruyoruz. Hatta ilk gün 10 bin kişiyi bu yeni kampa yerleştirdik. Diğer tarafta son 48 saat içinde toplam 30-35 bin kişiyi yerleştirdik. Büyük bir sıkıntımız yok. Gelen insanları karşı tarafta absorbe edebileceğimiz kapasitemiz var. İnsani ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Türkiye tarafında da her türlü ihtimale karşı hazırlığımız var. Diğer illerde de bunun ön hazırlığı yapıldı”. Valinin dile getirdiği üzere mültecileri sınırın öte yakasında tutma stratejisi, aslında Türk hükümetinin Azez-Mera hattında güvenli bölge oluşturma stratejisinin bir parçası.
Savaşçı geçişi de sürüyor
Savaşçılara gelince; bu konu en belirsiz olanı. Yerel bir kaynak Al-Monitor’a şu bilgileri veriyor: “Gelenler arasında elbette savaşçılar da var. Oranını ya da sayılarını kestirmek zor. Ancak cepheyi terk edip Öncüpınar Sınır Kapısı’na gidenler olduğunu ve bunları tekrar cepheye götürmek için özel bir çaba harcandığını duydum. Bunlara telkinlerde bulunanlar sınırın Suriye tarafındaki silahlı oluşumlar. Bayır-Bucak’taki örgütlerden de bazı savaşçılar Türkiye’ye kaçtı. Cepheyi terk edenlere yönelik suçlayıcı açıklamalar görüyoruz”.
Daha çarpıcı olan bilgiler Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile Kilis Valiliği’nden yapılan açıklamalarda yer alıyor. Bu açıklamalar genelde Türkiye’nin İD ile mücadelede ne denli kararlı olduğunu gösterme saikiyle yapıldığı izlenimi de veriyor.
Mesela TSK’nin internet sitesine son birkaç günde yüklenen bilgiler şöyle:
-
03 Şubat 2016: Suriye'den Türkiye'ye yasa dışı yollardan girmeye çalışan ve DEAŞ (yani İD) terör örgütü üyesi olduğu değerlendirilen dördü çocuk, yedi şahıs yakalandı.
-
04 Şubat 2016: Gaziantep-Oğuzeli’de, Türkiye Suriye sınırını yasa dışı yollardan geçmeye çalışan ve DEAŞ terör örgütü üyesi olduğu değerlendirilen yabancı uyruklu altı şahıs yakalanarak gözaltına alındı.
-
06 Şubat 2016: Gaziantep’te, Suriye'den Türkiye'ye yasadışı yollardan giriş yapmaya çalışan DEAŞ terör örgütü mensubu olduğu değerlendirilen yabancı uyruklu altı şahıs yakalandı.
-
Burada genelde İD üyelerinin aileleriyle birlikte Türkiye’ye geçiş yaptığı anlaşılırken bir açıklama tam tersi yönde yani Türkiye’den Suriye’ye geçen yabancılarla ilgili:
-
7 Şubat 2016: Gaziantep-Oğuzeli’de, Türkiye’den Suriye’ye yasa dışı yollardan geçmeye çalışan ve DEAŞ terör örgütü üyesi olduğu değerlendirilen 10’u yabancı uyruklu 11 şahıs yakalanmıştır.
Kilis Valiliği’nin açıklamalarına göre de 4 Şubat’ta Nusra Cephesi üyesi 4 kişi yakalandı. Yine aynı gün İD’in kontrolündeki bölgenin karşısında yer alan Elbeyli sınırında Suriye’ye geçmeye çalışan biri çocuk üç yabancı ele geçirildi. 3 Şubat’ta da yine Elbeyli’de İD ile bağlantılı üç yetişkin ve dört çocuk yakalandı. 01 Şubat’ta Elbeyli’de Türkiye’ye geçmeye çalışan İD ile bağlantılı dört yetişkin ve dokuz çocuk yakalandı. (...) Yine 1 Şubat’ta Elbeyli’de İD ile irtibatlı bir Türk ve altı Yabancı uyruklu şahıs ele geçirildi.
Bu veriler sınır hatlarında tek düze bir durumun olmadığını anlatıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AB yetkilileri Jean Claude Juncker ve Donald Tusk ile üç milyar Euro’ya karşılık sınırların sıkı tutulması pazarlığını yaparken “İki yıl için 3 milyar avro verecekseniz, konuşmaya gerek yok. AB’nin parasına muhtaç değiliz. Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarını açıp mültecileri otobüslere doldururuz” diye şantaj konusu haline getirdiği mülteci meselesi, ağır insani dramlarla yürekleri sarsıyor. Ayrıca akıllara ‘Suriye ordusu sınıra kadar olan bölgeyi tekrar geri aldığında bütün bu savaşçılarla Türkiye ne yapacak?’ sorusunu da getiriyor. Bu, artık Avrupa’yı da kara kara düşündüren bir soru.