Batı Şeria’daki mevcut güvenlik durumu sert eleştirilere konu olsa da Filistin Yönetimi ile İsrail arasında güvenlik iş birliğinin devam etmesi bekleniyor.
Filistin medyasının 28 Eylül’de verdiği habere göre İsrail’le koordinasyondan sorumlu Filistin Kamu İşleri Başkanı Hüseyin El Şeyh 9 Eylül’de Ramallah’ta İsrail hükümetinin Filistin bölgelerindeki koordinatörü Yoav Mordehay ve başka İsrailli yetkililerle görüştü. Filistin güvenlik teşkilatını öven Mordehay toplantıda şu ifadeyi kullandı: “Ürdün, Suriye, Lübnan, Mısır ve Gazze gibi güvenlik riskleriyle dolu bölgelerin arasında Batı Şeria istikrar ve huzura sahip tek bölge.” Mordehay bazı Filistinli grupların İsrailli yerleşimcilere saldırılar düzenleyeceği bilgisini aldıklarını ve bu nedenle Batı Şeria’da ilave Filistin güvenlik güçlerinin görev yapmasına izin vereceklerini belirtti.
Mordehay ayrıca Batı Şeria’daki güvenlik durumuna ilişkin verdiği bilgiler ve komşu ülkelerdeki istihbarat faaliyetleri için Filistin Ulusal Güvenlik Güçleri komutanı Tümgeneral Nidal Ebu Dukhan’a teşekkür etti. Ancak İsrailli yetkili Tümgeneral Ziad Hab El Rih’in başında bulunduğu Filistin Önleyici Güvenlik Teşkilatı ile iş birliğinin yetersiz olduğundan şikâyet etti.
Filistin Yönetimi ve İsrail’in güvenlik alanında yürüttüğü iş birliğinin ikili ilişkilerin ana direklerinden biri olduğu sır değil. İki taraf arasındaki gerilimin ve siyasi tıkanmışlığın zirve yaptığı dönemlerde bile güvenlik alanındaki iş birliği sürmüştür. Bu nedenle olacak ki Filistin Yönetimi, Batı Şeria’daki varlığını sürdürmek için bu iş birliğinin devam etmesi gerektiğine inanıyor. Güvenlik iş birliğinin aksaması veya bırakılması Filistin Yönetimi için sonun başlangıcı olur ve İsrail’le çatışmanın dolaylı ilanı anlamına gelir. Filistin Yönetimi’nin en azından şimdilik böyle bir durumu arzu etmediği anlaşılıyor.
Bahsi geçen toplantıdan yaklaşık iki hafta sonra Filistin güvenlik güçlerinden yapılan açıklamada Batı Şeria’nın güneyindeki Halhul kasabasına yanlışlıkla giren dört İsrail askerinin İsrail ordusuna teslim edildiği bildirildi. Filistin güvenlik birimlerinin Filistin Yönetimi topraklarına giren İsraillileri bu şekilde teslim etmesi olağan bir durum. Zira 1993 Oslo Anlaşması’na göre Filistin Yönetimi, bir suç veya güvenlik ihlali söz konusu olduğunda bile hiçbir İsrail vatandaşını tutuklama yetkisine sahip değil.
Genel İstihbarat Teşkilatı’nın eski subaylarından Nablus Valisi Tümgeneral Ekrem Racub 1 Ekim’de Filistin Yönetimi ile İsrail arasındaki güvenlik iş birliğinin önemli olduğunu ve devam ettiğini belirtti. Bu sözler, İsrail ordusunun planlama subaylarından Nimrod Sheffer’in 25 Temmuz tarihli açıklamasını pekiştirmiş oldu.
Mahmud Abbas’ın 30 Eylül’de BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma ve Hamas, İslami Cihat, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi Filistinli örgütlerin Abbas’a İsrail’le iş birliğini sonlandırma çağrıları bu iş birliğinin kıymetini hem İsrail hem Filistin nezdinde artırıyor. Bu konu Abbas’ın konuşmasında yer almadı. Bunun nedeni Filistin güvenlik güçleri içinde bu konuda görüş birliğinin olmaması olabilir. İsrailli ve Filistinli güvenlik makamları siyasi müzakerelerden bağımsız olarak yakın ilişkilere sahip.
Hamas’ın üst düzey mensuplarından Yasama Konseyi Güvenlik Komisyonu Başkanı İsmail El Aşkar Al-Monitor’a şu değerlendirmede bulundu: “Filistin güvenlik birimlerinin İsrail’le güvenlik alanında sürdürdüğü iş birliği ulusal uzlaşı kapsamında yer almıyor. Zira onlar Filistinli direnişçilerin peşine düşerek İsrail işgaline bedavadan hizmet ediyorlar. Filistin’deki güvenlik durumunun kötüleşmesi ve kutsal İslami mekânlara yapılan saldırılara rağmen bu iş birliğinin sürmesi kabul edilmez bir alçalma, derhal son bulması gereken bir suçtur.”
Kimliğinin gizli kalmasını isteyen Filistinli bir güvenlik yetkilisi ise şöyle konuştu: “İsrail’le güvenlik iş birliğinin durdurulup durdurulmaması müzakerelerdeki tıkanıklığın sürmesine, İsrail’in ihlallere devam etmesine, Filistin devletinin kuruluşuna dönük somut adım atıp atmamasına ve buna karşılık Hamas’la uzlaşı yönünde ciddi çabaların olmasına, güvenlik birimlerinin Filistinliler arasında mutabık kalınan ilkeler uyarınca yeniden yapılandırılmasına, üçüncü İntifada için biriken halk baskısına bağlı.”
Filistin Yönetimi ile İsrail arasındaki güvenlik iş birliği sadece ikili görüşmelerle sınırlı değil. Abbas’ın kendisi 29 Mayıs 2014 tarihli açıklamasında bu iş birliğinin “kutsal” olduğunu ve “İsrailliler ile Filistinliler siyasette anlaşsın veya anlaşmasın süreceğini” kaydetmişti.
Öte yandan Hamas 3 Ekim 2015’te Filistin güvenlik güçlerinin Batı Şeria’da bir tutuklama dalgası başlattığını ve 18 civarında Hamas mensubunun hedef alındığını duyurdu.
İş birliği devam ederken Filistinliler İsraillilere yönelik silahlı saldırılar düzenlemeye başladı. İsrail’in Kanal 10 televizyonunun 3 Ekim’de bildirdiğine göre Abbas, güvenlik durumunun daha da kötüleşmesini, gerilimin daha da artmasını önlemek adına Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik önleyici tutuklamalar yapılması için talimat verdi ve Filistin güvenlik güçleri bu talimat doğrultusunda İsrailli muhataplarıyla iş birliğini artırdı.
Al-Monitor, Filistin güvenlik birimlerince eylülün başında hazırlanan ve Filistin Yönetimi’nin güvenlik iş birliği konusunda geleceğe dönük beklentilerini içeren gizli bir rapora ulaştı. Raporda şu ifade yer alıyor: “En olası ihtimal iş birliğinin sürmesidir. Filistin Yönetimi halkın bu konudaki itirazlarını aşabilir ve Hamas’la uzlaşıyı uygulamazsa bu iş birliği zaman zaman azaltılabilir.” Raporda İsrail’in Filistin Yönetimi’ne bazı kolaylıklar sağladığı, bilhassa polis karakollarının açılmasına ve Filistin güvenlik güçlerinin Kudüs’ün dışında Azariya, Ebu Dis ve El Ram’da konuşlanmasına onay verdiği belirtiliyor ve şöyle deniyor: “Bu da İsrail’in güvenlik iş birliğinin sadece sürmesine değil genişlemesine de istekli olduğunu gösteriyor.”
Batı Şeria’daki güvenlik durumu 2000 yılında El Aksa İntifadası olarak da bilinen İkinci İntifada’nın patlaması gibi tehlikeli bir yön almazsa Filistin Yönetimi ile İsrail arasındaki güvenlik iş birliğinin sürmesi bekleniyor. Bu öngörüyü güçlendiren önemli bir neden de Filistin Yönetimi’nin İsrail’in olası yaptırımlarından kaçınmak istemesi. Bu yaptırımlar vergi gelirlerinin Filistin Yönetimi’ne aktarılmaması, üst düzey Filistin yetkililerine verilen VIP kimliklerinin iptal edilmesi ve böylece bu yetkililerin Batı Şeria’da ve yurt dışına hareket serbestisinin kısıtlanması, hatta 2002 Koruma Kalkanı Harekâtı’nda olduğu Batı Şeria’nın işgali şeklinde olabilir.