İSTANBUL -- Uzayıp giden Suriye savaşı, BM verilerine göre 4 milyondan fazla insanın ülkeden kaçmasına ve Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Türkiye gibi komşu ülkelerde mülteci olmasına yol açtı. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, 2015 yılının sonunda Suriyeli mülteci sayısının 4 milyon 270 bini aşacağını öngörüyor.
Türkiye şu an dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke. Bunların %45’i Suriyeli. Türkiye’de, özellikle İstanbul’da yaşayan Suriyelilerin sayısı çoğalırken bir grup Suriyeli entelektüel, kültürel yaşamı sürdürmeye ve Araplarla Türkler arasında kültürel diyalog kurmaya çalışıyor. Bu çabalar kapsamında haziranda İstanbul’un Arapça yayınlar sunan ilk büyük kitapçısı açıldı. İsmi Safahat, yani “sayfalar”.
Hem kitabevi hem kafe olarak hizmet veren mekânın kurucularından Suriyeli ressam Samir Kadri Al-Monitor’a şöyle diyor: “İstanbul’un merkezi konumu, çeşitli ülkelerden turist çeken bir kent olduğu dikkate alındığında Safahat Türkiye’de Araplarla Türkler arasında, Araplarla diğer milletler arasında kültürel etkileşim sağlayan ilk Arap kültür platformu olmayı amaçlıyor.”
Safahat’ın raflarında Arapça, İngilizce, Fransızca ve Türkçe kitaplar yer alıyor.
Kadri şöyle devam ediyor: “Kitabevi üç Suriyeli ve bir Ürdünlü arkadaş tarafından kuruldu. İstanbul’da bir kitabevi açmaya karar verip bunu kendi maddi imkânlarımızla hayata geçirirken buranın Arap kültürünü temsil eden yeni bir kültürel mekân olmasını, Arapça ve çeviri kitapların tanıtımına katkıda bulunmasını ve Suriyeliler başta olmak üzere mültecilerin deneyimlerini yansıtan toplantılara, kültürel ve sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapmasını istedik.”
Kadri kitap kafenin kâr amacı gütmediğini, tüm seminer, etkinlik ve sergilerin ücretsiz olduğunu vurguluyor. Kitaplar ise cüzi ücretler karşılığında incelenebiliyor ve uygun fiyatlarla satın alınabiliyor.
Safahat ayrıca kitaplara erişimi kolaylaştırmak amacıyla ve başta öğrenciler olmak üzere kimi müdavimlerin kaldıramayacağı yüksek kargo ücretlerine çözüm olarak Arap ve uluslararası yayıncılardan özel bir kargo hizmeti sağlıyor.
Kadri, mültecilerin onları temsil edecek, savaşın yaralarını saracak bir kültür ortamına ihtiyaç duyduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Arapça kitapların çoğu Suriyeli yazarlara ait olup ideoloji, siyasi eğilim veya din temelinde herhangi bir ayrım gözetmeden devrim temaları işliyor. Ayrıca Arap ve yabancı yazarlara ait edebiyat, siyaset, sanat ve felsefe alanında yüzlerce eser sunuluyor.”
Safahat’ın çocuklar ve gençlere özel önem verdiğini belirten Kadri, çocuklara yönelik kitaplara, çizgi roman ve oyuncaklara özel bir bölüm ayrıldığını anlatıyor ve ekliyor: “Devrim 2011’de patlak vermeden önce Suriye’de bir çocuk kitapçısı kurma hayalim vardı. Ancak işlerin bu hâle gelmesiyle her şey değişti ve ailemle önce Ürdün’e kaçtım, sonra Türkiye’ye geldim. Şimdi bir Arap kitabevi açarak hayalimin küçük bir parçasını gerçekleştirmiş oluyorum.”
Kadri Al-Monitor’la sohbetinde “Direnmek bizim hayat felsefemiz.” cümlesini birkaç kez tekrarlıyor ve şöyle diyor: “Doğal olarak savaş Suriyelilerin hayatlarını kültür de dâhil her alanda etkiledi. Yapmaya çalıştığımız şey birlik olmak ve direnmek. İstanbul’dan ve yurt dışından pek çok aydın, yazar ve sanatçıyla temasa geçtik. Savaşın bazı artçı şoklarını onarmak ve sığınmacı olarak yaşadığımız şu koşulların irademizi kıramayacağını göstermek istiyoruz.”
İstanbul Marmara Üniversitesi’nde çalışan Suriyeli araştırmacı Hüsam Muhammed de Al–Monitor’a şöyle konuşuyor: “Suriye’deki kültürel yaşam savaşın yıkıcı etkisinden fazlasıyla etkilendi. Ağır bir mültecilik durumuyla karşılaştık ve çoğu Suriyeli için ilk adres Türkiye oldu. Ancak gençler ve entelektüeller dil farklılıkları, Arapça başvuru kaynaklarıyla kitapların eksikliği gibi zorluklarla karşılaştı. Ayrıca Halep’te alıştığımız kültürel toplantılara, sanat etkinliklerine artık gidemiyorduk.”
Muhammed’e göre kültürel gruplar ve edebiyat seminerleri kitabevine gelen genç Arapların düşünce biçimini geliştiriyor: “Bu kitabevi vatan özlemimizi hafifletiyor ve anılarımızı canlı tutuyor. Ayrıca özellikle gençler arasında dünya görüşleri ve entelektüel yönelimleri ne olursa olsun yakınlaşma ve fikir alışverişine imkân sunuyor.’’
Muhammed’e göre Suriye’deki savaş bir gün muhakkak sona erecek ve mülteciler yurtlarına dönecek. Mültecileri dönüş gününe hazırlamak gerektiğini düşünen Muhammed, Suriyeli gençleri birbirine yakınlaştırmayı, yeni nesle farklı kültürel ve siyasi akımlara karşı hoşgörü aşılamayı kendisi ve arkadaşları için görev biliyor.
Muhammed bunu şöyle açıklıyor: “Arap rejimleri bizi kavgamızın otoriter Arap rejimleriyle değil, birbirimizle olduğuna inandırdı. Dolayısıyla şimdi kendi aramızda kültürel diyaloğa imkân tanımalıyız. Adalet, özgürlük ve eşitliğe dayalı bir ulus inşa etmek için farklılıkları kabul etmeliyiz.’’
İki çocuk annesi Suriyeli öğretmen Neval Suphi de iki yılı aşkındır İstanbul’da yaşıyor. Çocuklarını büyütürken Suriyeli gruplardan, özellikle de kültürel olanlardan fazlasıyla yararlandığını anlatan Suphi şöyle diyor: “Suriye’deki savaşın, Türkiye’ye kaçışımızın etkilerini telafi etmeye çalışıyoruz. Arap ve Suriyeli gruplar sayesinde çocuklarıma arkadaş buldum. Arap kütüphaneleri ve farklı Arap ülkelerinden gelen çocuklara, hatta Türk çocuklarına yönelik kültürel gruplar çocukları başka ülkelerin kültürleriyle tanıştırıyor ve onlara farklılıklara karşı hoşgörü aşılıyor.”
Kültürel seminerler, sanatsal sergiler, şiir geceleri gibi kültürel ortamlara destek veren Suphi şöyle devam ediyor: “Bizim yetişkin kuşağın içinde büyüdüğü yalnızlaşma ve içine kapanma hâli düşünüldüğünde tüm bu etkinlikler yan yana yaşadığımız insanları tanıma imkânı sağlıyor. Çocuklarımın farklı büyümesini istiyorum. Bu tarz etkileşimin yeni bir kültürü, yeni bir edebiyatı, yeni bir sanatı ortaya çıkaracağını ve bunun da çatışma değil, diyalog ve katılım temelinde yeni bir nesil yaratacağına inanıyorum.”
İskenderiye’deki Mısır Yazarlar Birliği’nin eski başkanı Muhammed Zekeriya Anani de “Arap bölgesindeki siyasi durum kültürel alanı ve insanların eğilimlerini yansıtan yayıncılık sektörünü kesinlikle etkiledi.” diyor ve Arap halklarının hem kendi aralarında hem diğer halklarla diyalog ve etkileşim içinde olmasının önemini vurguluyor.
Kitabın bir direniş biçimi olduğuna ve kitap yayımcılığının kolaylaştığına inanan Anani şu tespitte bulunuyor: “Her ne kadar birçok insan kitapları üstünkörü veya pasif bir şekilde sırf okumuş olmak için okusa da bilgiye aç, gerçekle kurguyu ayırt etmek isteyen, ‘öteki’yi tanımaya meraklı büyük bir genç kesim de var.”
Anani, genç nesillere özel ilgi göstermek gerektiğini, koşullar ve zorluklar ne olursa olsun gençlerin bilgi ve eğitime teşvik edilmesi gerektiğini söylüyor.