Türkiye ekonomisi kritik bir sürece girdi. 7 Haziran genel seçimlerinden sonra 6 hükümet seçeneği (AKP-CHP, AKP-MHP, AKP-HDP, CHP-MHP-HDP, HDP destekli CHP-MHP, HDP destekli AK Parti azınlık hükümeti gibi) ortaya çıktığı halde, erken seçim ihtimalinin hala canlılığını koruması ekonomik göstergeleri bozmaya başladı. Rusya’daki ekonomik kriz, komşu ülkelerdeki iç çatışmalar, Türkiye’nin Ortadoğu ve Afrika’ya ihracat kanallarının tıkanması, FED’in faiz artırım beklentisi ve euro/dolar paritesinin düşmesi de ekonomiyi zorluyor.
Öte yandan, gelirlerin azaldığı bir dönemde Suriye ve Iraklı mülteciler Türkiye ekonomisi için adeta “kara deliğe” dönüşmüş durumda. Bugüne kadar mültecilere 6 milyar dolarlık harcama yapıldığı bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı. Erdoğan, 9 Temmuz’da Ankara’da görev yapan büyükelçiler ve diplomatik misyon temsilcilerine şöyle sitem etti: “Şu anda Irak’tan 300 bin kişi, Suriye’den 1 milyon 700 bin kişi olmak üzere 2 milyon insana ülkemizde ev sahipliği yapıyoruz… Suriyeliler için bugüne kadar harcadığımız para 6 milyar doları aştı. Ama uluslararası kaynaklardan bize gelen 400 milyon dolar. Buna rağmen biz yardım elimizi asla çekmeyeceğiz.”
Bundan sonra ne kadar harcama yapılacağını kestirmek zor. Zira Suriye ve Irak’taki iç çatışmalar sona ermediği için mülteci sayısı her geçen gün artıyor.
Erdoğan, Tel Abyad’daki gelişmelerden dolayı Haziran’ın ilk 2 haftasında 20 bini aşkın Suriyelinin Türkiye’ye geldiğini, Kobani’den gelenlerin ise 190 bini bulduğunu belirtti.
Türkiye insani yardıma devam edecek, ama bunun için daha fazla kaynak gerekiyor. Dolayısıyla ekonominin büyümesine, güçlenmesine ihtiyaç var.
Peki, ekonomi büyüyor mu?
Hedeflerin tutturulamayacağı şimdiden belli oldu. Erken seçim ihtimalinin ekonomiye zarar verdiğini belirten Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, beklentilerin kötüleştiğini, yüzde 4 olarak öngörülen büyüme hızında aşağı yönlü risklerin arttığını söyledi. Siyasi görünüm netleşmediği için özel sektör yatırımlarında ertelenme riski bulunduğuna dikkat çeken Maliye Bakanı, “Siyasi belirsizliğin devam etmesi, Türkiye’nin uluslararası risk priminin de artmasına, liradaki değer kaybının kalıcı hale gelmesine, hatta faiz oranlarında bir miktar artışa sebep olabilir” dedi. Şimşek, cari açık ve turizmde de risk oluştuğunu hatırlattı.
Mayıs ayında 3.99 milyar dolarla tahminleri aşan cari açık, yıllık bazda 44,3 milyar dolardan, 44,7 milyar dolara çıktı.
Dünya Bankası, şu uyarıyı yaptı: “Türkiye’nin 2015 yılı ekonomik görünümü genel seçimler sonrasındaki siyasi belirsizliklerin giderilmesine bağlı. Belirsizlikler büyümede aşağı yönlü risk yaratıyor.” Dünya Bankası, 2015 yılı büyüme tahminini yüzde 3’te korurken, 2016 ve 2017 yılları için daha önce yüzde 3,9 ve 3,7 olan tahminini, her iki yıl için yüzde 3,5’e indirdi.
Büyümedeki sıkıntının kaynağı ihracatın gerilemesi. En büyük alıcı konumundaki Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Rusya ve Ortadoğu dâhil talepte düşüş var. Geçen yıl 157,6 milyar dolara ulaşan ihracat bu yıl Haziran sonu itibariyle (12 aylık) toplam 150 milyar 807 milyon dolara geriledi. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, dolardaki küresel güçlenme ve emtia fiyatlarındaki gerilemenin 2015 yılı ihracatında 20 milyar doların üzerinde bir negatif etki yapacağını açıkladı.
Al-Monitor’a konuşan Maliye eski Bakanı Zekeriya Temizel, 2015 yılının kaybedilmesinde erken seçimin olasılığının etkisine dikkat çekti: “Erken seçim ihtimali yerli ve yabancı yatırımcıyı tedirgin ediyor. Yatırımcılar piyasaya güven verecek bir Hükümetin kurulmasını bekliyor. Dışarıdan sermaye girişine ihtiyaç var. Türkiye 45-50 milyar dolar civarındaki cari açığı, bu yıl vadesi dolan 132 milyar liraya yakın borcu çevirmek zorunda. O nedenle yapısal reformları gerçekleştirebilecek bir hükümetin süratle kurulması önemli. Erken seçim olursa Türkiye 8 ay daha kaybeder. Buna rağmen, eğer koalisyon oluşturma niyeti bulunmuyorsa daha fazla oyalanmaya da gerek yok…”
Ekonomi Bakanlığının verileri, Zekeriya Temizel’in açıklamalarını doğruluyor. Türkiye’de doğrudan yabancı sermaye girişinde Ocak-Nisan aylarını kapsayan 4 aylık dönemde yüzde 22,6’lık düşüş var. Geçen yıl aynı dönemde 5 milyar 204 milyon dolar olan uluslararası doğrudan yabancı sermaye girişi, bu yıl 4 milyar 028 milyon dolara geriledi.
Turizmde de tablo iç açıcı değil. Türkiye’de turistik tesisler genellikle euro üzerinden rezervasyon yapıyor. Euro/dolar paritesinin düşmesi ve Rusya’dan gelen turist sayısının azalması turizmde beklentileri zayıflattı. 2010 yılından beri düzenli olarak artan gelirlerin 5 yıl sonra ilk kez bu yıl düşmesi bekleniyor.
2010 yılında 24,9, 2011’de 28,1, 2012’de 29, 2013’te 32,3, 2014 yılında 34,3 milyar dolarlık turizm geliri elde edilmişti. Türkiye Otelciler Federasyonu Başkanı Osman Ayık, “Tahminlerimize göre bu yıl 5 milyar dolarlık kayıp söz konusu olacak” dedi.
Özelleştirme gelirlerinin doğru kullanılmamış olması da ekonomideki kırılganlığı artırıyor.
Al-Monitor’a konuşan CHP’nin ekonomi kurmaylarından, Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Umut Oran, özelleştirmenin fiyaskoyla sonuçlandığını öne sürdü: “1986-2002 döneminde toplam 8 milyar dolar özelleştirme geliri elde edilirken, devlete ait liman, fabrika, tesis ve kıymetli arazileri satan AKP iktidarlarını kapsayan 2003-2015 döneminde bu tutar 61,8 milyar dolara ulaşmıştır. Özelleştirmeden elde edilen gelirler yeni yatırımlara yönlendirilmek yerine faiz ödemesi ve açıkların kapatılmasında kullanılmıştır. Buna rağmen 13 yılda toplam 300 milyar lira dolayında bütçe açığı verilmiş, devletin toplam borcu 650 milyar lira ile önceki 80 yılın 2,5 katına çıkarken, büyüme yüzde 4,7 ile önceki dönemlerin altında kalmıştır.”
Ekonomik göstergelerdeki bozulma Hükümet tarafından şimdilik görmezden geliniyor. AK Parti, 13 yıllık tek başına iktidar döneminin ardından yenilgiyi kabullenebilmiş değil. Bir an önce geniş tabanlı koalisyon oluşturup piyasayı rahatlatmak yerine, “ekonomiye bir şey olmaz” havasında, muhalefetle yeniden bilek güreşine tutuşmanın hesabını yapıyor…