Ürdün Kralı Abdullah 14 Haziran’da İslam Devleti’nin (İD) ilerleyişini durdurmak ve ülke sınırlarını emniyete almak için Suriye’nin güneyi ve Irak’ın batısındaki aşiretleri silahlandırma planlarını yineledi. Bu açıklamanın ardından Ürdün’ün üstleneceği rol ve atacağı adımlara ilişkin tartışmalar hâlâ durulmuş değil.
Ürdün’ün savaşın pençesindeki iki komşusuna yönelik büyük bir strateji değişikliğine gideceğine dair tartışmalar Kral’ın Haşimi Sancağı’nı silahlı kuvvetlere verdiği 9 Haziran’daki resmi törenle alevlendi. Gözlemcilere göre tören derin bir simgesellik ve mesajlarla yüklüydü. Saraydan yapılan açıklamada şöyle dendi: “Haşimi Sancağı’nın renk ve motifleri Haşimi ailesine ve Büyük Arap İsyanı’na ait tarih, meşruiyet, din ve Arapçılık unsurlarını barındırmaktadır.”
Ürdün Genelkurmay Başkanı General Meşal El Zabin ise 10 Haziran’da silahlı kuvvetler radyosuna yaptığı açıklamada bu olayın anlamını şöyle açıkladı: “Bu sancak resmi Ürdün bayrağının yerini almayacak. Tören, sabrımızın sınırı olduğuna dair başkalarına verilen bir mesaj niteliğindeydi. Ordu kanun kaçaklarını ve teröristleri bertaraf edecek. Ordunun rolü artık savunmayla sınırlı kalmayacak, caydırıcı da olacak.” Ancak dış tehditlere karşı yeni yaklaşımın ayrıntıları anlaşılamadı.
14 Haziran’da ise siyasi yorumcu Mahir Ebu Tahir, Ad Düstur gazetesinde yayımlanan makalesiyle kamuoyunda büyük tepki uyandırdı. “Ürdün’ün işlevsel tanımının değişiyor olabileceğini” ve Amman’ın Irak, Suriye ve Batı Şeria’nın bazı bölgelerini içine alan “yeni bir Arap Krallığı’nın başkenti” hâline gelebileceğini yazan Ebu Tahir şöyle devam etti: “Ürdün, bölgedeki diğer ülkeler gibi sabotaj ve parçalanma tehdidiyle karşı karşıyadır. (...) Ürdün kendisini Sünni Arapların ocağı olarak tanımlayabilir. Ya farklı bir formül altında genişleyeceğiz ya da yok olup gideceğiz!”
Ürdün’ün Suriye ve Irak’ın bazı bölümlerini içine alarak topraklarını genişletebileceği iddiası, Ürdün’de ve Arap dünyasındaki yorumculardan eski hükümet yetkilileri ve yabancı gazetecilere kadar dört bir yanda yankı uyandırdı.
Eski bakanlardan Muhammed Davudiye El Arap El Yaum gazetesinde 21 Haziran’da yayımlanan yazısında şu ifadeleri kullandı: “Ne sınırlarımızın genişlemesini ya da küçülmesini ne de ülkenin resmi sıfatının değişmesini kabul ederiz.”
Ad Düstur’un bir diğer siyasi yorumcusu Uraib El Rantavi ise 19 Haziran’daki köşesinde bahsi geçen askeri törene ve bu törenin anlamına ilişkin “resmi bir anlatımın olmamasını” eleştirdi. “Büyük Ürdün” olasılığına ilişkin savları reddeden Rantavi şöyle devam etti: “Iraklıların, Suriyelilerin, Filistinlilerin ulusal kimliklerinden vazgeçeceklerine inanmak saflık olur. Ya Ürdünlüler -- gerek Filistin kökenli Ürdünlüler gerekse Doğu Şerialı Ürdünlüler -- bu konuya nasıl bakıyor? Onlar kendi ülkelerinde azınlık olmayı kabul edecek mi?” Rantavi, böylesi bir planın “Ürdün’de hâlihazırda zaten tartışmalı bir konu olan ulusal kimlik meselesine yeni sorunlar ekleyeceğini” belirtti.
Ebu Tahir, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada yazısının analizden ziyade bilgiye dayandığını söyledi. Yazara göre Irak ve Suriye’deki İD tehdidinin büyümesi Ürdün’e müdahaleden başka seçenek bırakmıyor.
Fransız haber ajansı AFP’nin 19 Haziran’da Şam’dan geçtiği habere göre ise Suriye’nin önde gelen hükümet yanlısı bazı aşiretlerin temsilcileri “teröristlere” arka çıktığı gerekçesiyle Kral Abdullah’tan destek almayı reddetti. Suriye daha önce de Ürdün’ü defalarca Şam rejimiyle savaşan muhalif grupları eğitmek ve silahlandırmakla suçlamıştı. Ancak 26 Haziran’da bazı Suriyeli aşiretler İD’in ülkedeki son kazanımları karşısında Kral’ın aşiret mensuplarını eğitip silahlandırma vaadini memnuniyetle karşılayan bir bildiri yayımladı. Aşiretlerin sözcüsü olarak konuşan Şeyh Muhammed El Cibn, aşiret reislerinin bu girişime destek vermek amacıyla Ramazan’ın ardından temmuz ortasında Amman’da bir araya geleceğini söyledi.
Ebu Tahir bu gelişmeyi şöyle yorumladı: “Aşiret reisleri ordunun kendi bölgelerine doğrudan müdahale etmesini isterse Ürdün’ün buna ne tepki vereceğini görmek ilginç olacak.”
Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Usame El Nuceyfi 1 Mayıs’ta Anbar’ın İD militanlarına karşı savunulması kapsamında Ürdün’ün Anbar’daki aşiretleri silahlandırmayı kabul ettiğini açıklamıştı.
Hükümetin toprak genişletme iddialarına tepki vermesi 10 günden fazla sürdü. Hükümet Sözcüsü Muhammed El Momani 24 Haziran’daki basın toplantısında Ürdün’ün sınırlarını genişletme amaçlı herhangi bir planı olmadığını, aksi yöndeki tüm haber ve iddiaların mesnetsiz olduğunu söyledi ve ekledi: “Ürdün diğer ülkelerin egemenliklerine saygılıdır. (...) Öyle ki biz bu ülkeler istikrar ve güvenliğe kavuşsun diye onlara yardımcı oluyoruz.”
Ancak siyasi yorumcu Fahid El Kitan’a göre Ürdün’ün komşu ülkelerdeki çatışmalara ilişkin stratejik yaklaşımı değişiyor olabilir. Kitan Al-Monitor’a şu değerlendirmeyi yaptı: “Uzun vadeli tehditlerle karşı karşıya olduğumuz için askeriye ve güvenlikle ilgili birimlerin rolü artacak. Şu aşamada savunmadan caydırıcılığa henüz geçmiş değiliz. Ama pozisyonumuzun yakında değişebileceğine dair işaretler var. Önceliğimiz kaosun topraklarımıza sıçramasını engellemek olmalı. Ancak sınırlarımız dışında herhangi bir hedef ülkeyi tehlikeye atar.”
Ürdün Yasama Meclisi üyelerinden Cemil El Nimri ise Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Eğer mezhepçiliğe ve kanunsuzluğa son verip ılımlı bir ulusal güç yaratmak istiyorsak Irak ve Suriye’deki Sünni aşiretlerin desteklenmesi elzemdir. Öte yandan toprak genişletme ya da bölgesel emellere dair söylenen her şey hastalıklı hezeyanların ürünüdür.” Süveyde vilayetindeki Suriyeli Dürzi azınlığın korunmasına ilişkin çağrılar sorulduğunda ise Nimri şöyle konuştu: “Dürzilerin kuzeydoğu sınırlarımızdaki varlığı stratejik derinliğimizin bir unsurudur. Bu insanları İD militanlarıyla doğrudan temas sağlamadan korumak için elimizden geleni yapmalıyız.”
Siyasi analist Labib Kamhavi, Ürdün’ün sınırları dışında üstleneceği herhangi bir role olumsuz bakıyor. Kamhavi’nin Al-Monitor’a yaptığı değerlendirme şöyle: “Ürdün’e (Irak ve Suriye’deki) parçalanmaların sonucunu absorbe etme rolü dayatılıyor ki bu da İsrail ve Amerika’nın çıkarlarına hizmet ediyor. Bölgede yaşananlar son derece tehlikeli. Ürdün Suriye ile Irak’ı parçalama ve buradaki Sünni aşiretleri federal bir yapıyla Ürdün’e bağlama teşebbüslerinin parçası olmamalı. Ürdün’ün genişlemesi Arap milliyetçiliği davasına hizmet etmez.” Kamhavi ayrıca İsrail’in Golan Tepeleri’nde bir “Dürzi hattı” oluşturmak istediğini ve bunun ileride bir Dürzi devletine dönüşmesiyle İsrail ile Arap dünyası arasında Ürdün benzeri bir tampon bölge oluşturmayı planlandığını öne sürdü.
Ürdünlüler ülkelerinin Suriye ve Irak’ta yeni bir rol üstlenmesi konusunda bölünmüş durumda. Çoğunluk İD ve Nusra Cephesi gibi İslamcı örgütlerin Ürdün sınırlarına bu kadar yaklaşmış olmasının yarattığı tehlikeyi kabul ediyor. Ancak “Büyük Ürdün”ün bu tehditlere çözüm olabileceği çok ufak bir azınlığın düşüncesi. Kitan’ın da dediği gibi “Ürdün, sınırları dışında bir askeri ve siyasi tuzağa çekilme teşebbüslerine karşı uyanık olmalı.”