Suriye’nin Türkiye sınırındaki 14 bin nüfuslu Tel Abyad şehri, PYD’nin silahlı kanadı YPG ve Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı Burkan El Fırat güçleri tarafından İslam Devleti’nden (ID) alınınca dünya gündemine oturdu.
Türkiye'nin Akçakale sınır kapısının hemen karşısında yer alan Tel Abyad aylarca İD’in Suriye’deki başkenti ilan ettiği Rakka’nın en önemli “lojistik üssü” olarak işlev görmüştü. Türkiye tüm bu zaman zarfında Akçakale-Tel Abyad sınır kapısını hiçbir zaman kapatmadı ve artık tüm dünyanın bildiği gibi İD bu lojistik hattan çok iyi beslendi. Tel Abyad İD’in lojistik üssü olmasının yanında başka stratejik özelliklere de sahip. Şehir öncelikle PYD’nin Kuzey Suriye’de 2014 Ocak’ta ilan ettiği Cezire ve Kobani kantonlarını birbirinde bağlayan yol üzerindeki en önemli kavşak noktası. Aynı zamanda, stratejik önemdeki Halep’in kuzeydoğusuna hakim önemli bir toparlanma sahası. Kısacası, Tel Abyad, hem Halep’e veya Afrin’e yönelik bir batı harekatında hem de Rakka’ya yönelik bir güney harekatında operasyonel ve lojistik açıdan askeri tabirle önemli bir “koçbaşı”.
Tel Abyad’ın koalisyon uçakları ile koordineli bir harekatta PYD ve Burkan El Fırat güçleri tarafından ele geçirilmesi bir başka gerçeği de ortaya koyuyor. İlk kez bu harekatta askeri açıdan oldukça hassas bir konu olan taarruz eden kara birliklerinin hava unsurları tarafından yakından desteklendiğine ve karadaki taarruzla hava saldırılarının koordinesinin etkin şekilde yürütüldüğüne şahit olduk. Bu başarı, İD’e karşı bir ilkti. Nitekim, Irak’ta henüz böyle bir eş güdümün kurulamadığını biliyoruz.
Ankara’nın Endişesi
Tel Abyad ¨kurtarıldı¨ mı? Yoksa ¨düştü¨ mü? Bu konuda Türkiye’de kafalar karışık. Hükümete yakın basına ve milliyetçi kesimlere göre Tel Abyad düştü. ABD’nin PYD’ye destek vererek bölgede bir Kürt devletinin altyapısını hazırladığına yönelik iddiaların Tel Abyad’ın düşmesiyle kanıtlandığına inanılıyor. Örneğin, hükümete yakın Sabah gazetesi 19 Haziran’da ¨PYD DAEŞ’ten daha tehlikeli¨ manşetiyle çıktı.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) seçim başarısından ve potansiyelinden etkilenmiş görünen muhalif basına göre ise Tel Abyad Suriyeli Kürtler tarafından İD’den kurtarıldı. Ancak, Türkiyeli karar alıcılar Suriyeli Kürtlerin ‘asla devletleşmeyeceğiz’ garantisine rağmen yine de ‘bizi bölecekler’ korkusuyla bu başarıyı üzüntüyle karşılıyor.
Hürriyet’in konuya ilişkin haberinde AKP’li yetkililer, Genelkurmay Başkanı ile bazı kuvvet komutanları ve MİT Müsteşarı’nın katıldığı güvenlik zirvesine dikkat çekiliyor. Haberde, Tel Abyad zirvesinde en çok öne çıkan endişenin Suriye ve Irak sınırı boyunca oluşturulması planlanan “Kürt koridoru”nun Türkiye içine doğru yönelmesi ihtimali olduğu vurgulanıyor.
Ankara'nın bir diğer endişesi de Kuzey Suriye'deki demografik yapının değiştirilmesi ve Türkmenlerin, Arapların yerlerinden edilmesi. Böylelikle Türkiye’nin Suriye’nin geri kalanıyla irtibatını koparacak bir “Kürt hattı” kurulabilir. Burada PYD'nin Tel Abyad'ı almasıyla Cezire ve Kobani kantonlarının birleştiğini ve Afrin ile Kobani'nin birleştirilmesi yönünde önemli bir adım atıldığını hatırlamak gerekiyor.
Ankara'nın şimdi gözünü asıl çevirdiği yer ise Tel Abyad’ı Afrine’e bağlayacak köprü konumundaki Azez. Ankara Tel Abyad'da yenilgiye uğrayan İD'in niçin Azez’de saldırıya geçtiğini bir türlü anlamlandıramıyor. Azez, Kilis'in hemen karşısında, Türkiye’ye 15 kilometre uzaklıkta, yoğunlukla Türkmenlerin yaşadığı bir bölge. ÖSO’nun kontrolündeki Azez’in İD'in eline geçmesi halinde en az 70 bin Suriyelinin Türkiye sınırlarına dayanma ihtimali Ankara’yı ürkütüyor.
Al-Monitor’a konuşan bir güvenlik uzmanına göre aslında Ankara için asıl endişe kaynağı göçten ziyade Azez’de de Tel Abyad’da olduğu gibi bir “oldu bitti” ile karşılaşma ihtimali. Güvenlik uzmanı sözlerine şöyle devam ediyor: “Şayet Azez’de de İD'in saldırıya geçtiği yerleri Tel Abyad’da olduğu gibi koalisyon güçlerini bombalar ve boşalan alanları PYD doldurursa Kuzey Suriye'de Azez üzerinden Afrin de Kürt koridoruna bağlanmış demektir ki bu durumu Türkiye’nin kabullenmesi çok zor olur”.
Ankara’nın bir başka endişesi ise Kuzey Suriye’deki Arap ve Türkmenlerin çatışmaların yanı sıra baskı nedeniyle göç ettiği yönündeki iddialar. Türk basınında son bir haftadır PYD’nin Kürtlerin azınlık olduğu bölgede “etnik temizlik” yaparak homojen nüfus oluşturma çabası içinde olduğu iddialarına ve yorumlara sık sık rastlanıyor. Örneğin, Tel Abyad sınır kapısının PYD tarafından güvenlik gerekçesiyle kapatıldığı ve ülkelerine dönmek isteyen binlerce Suriyeli’nin bu nedenle Türkiye tarafında mahsur kaldığına ilişkin haberler çıkıyor. Bu iddialar, Ankara’da endişeyle takip ediliyor. Etnik temizlik ve zorunlu göç iddialarının kanıtlanması halinde bu durumun, PYD ve Burkan El Fırat arasındaki ittifakını riske atabileceğini not etmek gerekiyor. Ayrıca ABD de PYD’yle kurduğu iş birliğini ve İD’le mücadele ittifakını sorgulayabilir.
Tel Abyad’dan sonraki hedef neresi?
Öncelikle, Tel Abyad’ın PYD ve ÖSO tarafından ele geçirilmesinin ardından koalisyon hava unsurları tarafından desteklenen PYD ve ÖSO güçlerinin önünde 3 hal tarzı olduğunu not etmek gerekiyor.
Bunları sırasıyla şöyle:
- Şimdilik Tel Abyad başarısı ile yetinmek ve Tel Abyad ile civarındaki başarıyı konsolide ederek sürdürülebilir kılmak için bir süre silahlı güçlerini bu bölgede tutmak. Bu hareket tarzı Kuzey Suriye’deki harekatın temposunu düşüreceği ve uluslararası kamuoyunda “İD artık yenilmeye başladı” algısının etkisini zayıflatabileceği için olasılığı en düşük hal tarzı olarak değerlendirilebilir. Kısacası, koalisyon hava unsurları ile desteklenen PYD ve ÖSO güçlerinin, Tel Abyad başarısından faydalanmak için ileri harekatlarına devam etme ihtimali yüksek. O zaman sorulacak soru şu: Harekat ne yöne genişleyecek?
- Rakka kritik hedef olarak seçilerek Tel Abyad başarısı güneye doğru genişletilebilir. Bana göre, ABD’nin başını çektiği koalisyon güçlerinin aklında da bu hareket tarzı var. Çünkü ABD’nin Suriye’deki en öncelikli hedefi (Türkiye’de bazılarının iddia ettiği gibi bir Suriye Kürdistan’ı kurulmasından daha önemli) İD’in Suriye içindeki savaşma azim ve iradesini kırmak için örgütü operasyonel ve lojistik anlamda marjinalize etmek. Bu nedenle bu hal tarzı ABD’nin istediği hal tarzıdır.
- Önce Afrin kantonu sonra Halep hedef olarak seçilerek Tel Abyad başarısı batıya doğru da genişletilebilir. Ben bunun PYD’nin istediği hareket tarzı olduğunu düşünüyorum. Suriye’deki silahlı mücadelesini etnik referanslarla şekillendiren PYD için öncelikli hedefin Afrin kantonundaki Suriyeli Kürt güçlerle birleşmek ve Suriye’nin kuzeyindeki “Kürt koridoru”nun otonomisini ve gücünü konsolide etmek. Afrin’de kontrolü sağladıktan sonra PYD Kuzey Suriye’de en önemli güç merkezi olan Halep’e yönelerek bu şehrin geleceği konusunda söz sahibi olmak isteyebilir. Bu durum, PYD’nin Suriye’deki güç oyunundaki pozisyonunu çok güçlendirir. Ancak bu hal tarzının riskleri de çok. En önemli risk PYD’nin batıya yönelmesi halinde başta Türkiye’ye müzahir Türkmen ve ÖSO grupları ile doğrudan çatışma ihtimali. Burada Türkiye’nin alacağı tavır önem kazanıyor. PYD ile Türkiye’nin doğrudan karşı karşıya gelmesi ABD-Türkiye ilişkilerinin de gerilmesine yol açabilir.
İD’in Tel Abyad’ın kontrolünü kaybetmesinden sonra batıdaki Azez’e yönelik taarruzlarına hız vermesindeki stratejik amacının şu olduğunu düşünüyorum: Dikkatleri batıya toplayarak, Rakka üzerindeki baskıyı hafifletmek. Aynı zamanda PYD ve koalisyon güçlerini ikinci hal tarzından uzaklaştırarak üçüncü hal tarzına yani batıya doğru ilerlemeye sevk etmek.
Son sözlerin Türkiye’ye dair olmasında fayda var. Tel Abyad’daki gelişmeler, Türkiye’nin kendi sınırında yer alan bir bölgede dahi gelişen olayları tam anlamıyla analiz etme ve yönlendirme konusundaki kapasite eksikliğini net bir şekilde ortaya çıkardı.
Artık son resimde 870 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırının, Lazkiye ile Halep bölgelerinin bir bölümü dışında sınır hattının neredeyse tamamı Ankara’nın tehdit olarak değerlendirdiği gruplar tarafından kontrol ediliyor. Bu açıdan, Kuzey Suriye’de Türkiye açısından ciddi bir güç boşluğu doğmakta. Bu güç boşluğu, Ankara’nın güvenlik bürokrasisindeki (özellikle ordudaki) Suriyeli Kürtlere ilişkin ‘kemikleşmiş Kürt alerjisi’ ile AKP hükümetinin Suriye krizine yönelik ‘ümmetçi bakış açışı’nı daha da belirgin hale getiriyor. Aynı zamanda, Tel Abyad realitesinin artık Suriye’de tek bir aktörün düzen inşasını imkansız hale getirdiğini söylemek de mümkün.
Suriye’de artık tüm aktörlerin içinde olduğu ve coğrafi gerçekliğe dayanan bir güç dengesinin nasıl kurulacağına yönelik tartışmalar hız kazanacak gibi görünüyor. Ama yıllardır Suriye’de tek bir karta oynayan Türkiye, yıllar önce Irak’ta düştüğü hataya düşmekte. Yani Tel Abyad sonrası yeni realitede Suriye’deki Kürtleri hala hesaba katmamakla hata ediyor. Türkiye’nin belki de Iraklı Kürtlerle normalleşme yaklaşımını Suriyeli Kürtler için de gündeme alması gerekiyor. Ama ortada PKK ve bundan kaynaklanan hazım sorunu olunca Ankara, Suriye’de sahadaki gerçekliği olduğu gibi değil de görmek istediği gibi görüyor. Bu da haliyle sahadaki gerçekliğin okunmasında bir renk körlüğüne neden oluyor.