Tayyip Erdoğan’ın 2011 yılı Ekim ayında başbakanken annesi vefat ettiğinde annesinin cenaze töreni çoğu televizyonda canlı olarak yayınlanmıştı. Bu sayede, Türkiye’de milyonlar Erdoğan’ın mezarlıkta annesinin cenazesini İslami usullere göre defnetmesini, cenaze töreni boyunca tüm doğallığı ile ön planda olmasını, tabutu en önde taşımasını, ceketini ve kravatını çıkartarak annesinin naaşını mezara bizzat kendisinin koymasını ve mezara ilk toprağı kendisinin atmasını seyretmişti. O gün hakkında aklımda kalan bu görüntüler kadar sıkı bir Tayyip Erdoğan hayranı olan alt kat komşumun o günün akşamı cenaze hakkındaki yorumuydu. “Görüyorsun bak, adam başbakan ama annesinin cenazesini bile bizim gibi gömüyor. Nasıl da atladı mezara? Hastayım bu adamın sahiciliğine.”
O günden sonra aklıma takılan bir kavram oldu “Tayyip Erdoğan’ın sahiciliği.” Gerçekten de beğenelim veya beğenmeyelim, Erdoğan’ın siyasi kariyerinin başarısında Türkiye’deki seçmen çoğunluğunu oluşturan muhafazakar Anadolu insanı ile doğrudan kurabildiği bağ büyük rol oynuyor. Bu bağın da taşıyıcı kolonu “Erdoğan’ın sahiciliği” dediğimiz bu kavram.