Akademisyen bir babanın oğlu olan ve Ankara’daki iyi bir üniversitenin diş hekimliği bölümünün henüz 1. sınıfında okuyan 19 yaşında soyadı açıklanmayan Süleyman Bengi'nin 16 yaşında ikiz erkek kardeşleri Dilar ve Dilşat'ı da yanına alarak İslam Devleti'ne (İD) katılmak üzere Suriye'ye gitmesi Türkiye medyasında geniş yankı buldu. Gerçekten de hem annesi hem de babası eğitimli, gelir durumu iyi olan bir aileden gelen ve iyi bir üniversitenin prestijli bir bölümünde okuyan bir genci acaba yanına iki kardeşini de alarak bu büyük maceraya iten temel motivasyon ne olabilirdi?
Süleyman Bengi’nin hikayesi
Ailesi Diyarbakır’da yaşayan Süleyman Bengi’nin babası Dicle Üniversitesi Maden Mühendisliğinde öğretim üyesi, annesi ise devlet memuru. Dört kardeşi olan Süleyman Bengi’nin ailesinin gelir düzeyi iyi. Süleyman Bengi’nin Ankara’da Al-Monitor’un ulaştığı Cebeci Ankara’da aynı öğrenci yurdunda arkadaşları şu hususların altını çizdiler: Süleyman Bengi bir seneden beri kaldığı öğrenci yurduna zaten geldiğinde dindar ve ibadetlerini yerine getirmeye çalışan bir gençmiş.
Süleyman’ın çok içine kapanık, pek kimseyle arkadaşlık kurmak istemeyen bir kişiliği olduğunu vurgulayan yurt arkadaşları onun hiçbir toplu faaliyete katılmak istemediğine dikkat çekiyorlar. Ayrıca arkadaşları Süleyman’ın özellikle Cebeci bölgesinde adı Al-Monitor’da saklı bir kitapçıya sık sık gitmeye başladıktan sonra değişmeye başladığına dikkat çekiyorlar. Önce bu kitapçıya gidip gelmeye başlayan Süleyman yurttaki spor salonunda disiplinli bir şekilde spor yapmaya ve ağırlık çalışmaya başlamış. Hatta bu antremanlarından birinde arkadaşlarını müzik yerine ilahi dinlemeleri konusunda uyardığı, bu nedenle salonda kavga çıktığını da arkadaşları ifade ediyor. Ayrıca giyim tarzı değişmiş. Hatta birkaç arkadaşını da bu kitapçıya götürmeye çalışmış ancak başarılı olamamış. Bir arkadaşı şöyle diyor: “Her şey 4 ay içinde oldu. Aslında bu ilk senesiydi. Ama belki de babası veya annesi yanına gelseydi ondaki bu değişiklikleri fark edebilirdi.”
Süleyman’ın arkadaşlarına “Gözlediğiniz bu değişimi neden yurt müdürlüğüne veya okulundaki hocalarına rapor etmediniz?” diye soran Al-Monitor’a ise öğrencilerin cevabı ilginç: “Biz aslında Süleyman’daki radikalleşmeyi fark ettik. Ayrıca bu konuda bize yardımcı olabilecek bir telefon numarası, uzman veya ofis de yok. Nereye başvuracağımızı bilemedik.”
Görünen o ki, Süleyman’ın Diyarbakır’da iki farklı lisede okuyan kardeşleri Dilar ve Dilşat ile sosyal medya üzerinden (özellikle Facebook) ile sıkı bir ilişkisi varmış. Süleyman’ın kardeşlerini de sosyal medyadaki görüşmeleri ile radikalleştirdiği ve Ankara’ya yanına gelerek beraber Suriye’ye gitme konusunda ikna ettiğini söylemek mümkün. Dilar ve Dilşat’ın lisedeki sınıf arkadaşları ikisinin de derslerinde başarılı öğrenciler olduğunu söyledi. İkizlerin okuldan hiç kimseyle iletişim kurmadıklarını belirten arkadaşları, durumu öğrenince büyük şaşkınlık yaşadıklarını dile getirdi.
İkisi 16 yaşında üç çocuğunun İD'e katılmak üzere Suriye’ye gittiği öğrenen maden mühendisi baba M.Şefik İ. “Biz onlara insan sevgisini öğretmiştik, nasıl bu noktaya geldiler anlamadık” dedi.
Aslında bu pişmanlık cümlesinin Türkiye’de yüzlerce anne-baba tarafından söylendiğini de not etmek gerekiyor. Çünkü resmi rakamlara göre bu güne kadar Türkiye’den İD'e katılmak üzere Suriye ve Irak’a geçenlerin sayısı 2500’e yaklaşmış durumda. Bunlardan yaklaşık 800 kadarı yanlarında ailelerine de götürmüş. Ancak Al-Monitor’un Ankara’da görüştüğü güvenlik uzmanlarına göre sahadaki gerçek tablo bu resmi rakamlardan çok daha endişe verici. Bir kaynak beş bin civarında katılım olduğundan bahsederken bir başka kaynak ise “Asıl sorun katılıp Suriye veya Irak’a savaşmaya gidenler değil” diyor ve ekliyor “Asıl sorun radikalleşip burada kalanlar. Bunların sayısı da binlerle ifade edilebilir.”
Peki nedir Türkiye’de gençleri aşırı Selefi akımlara iten temel dinamik?
Bu konuda pek çok açıklama mevcut. Bunlardan ilki siyasi. Al-Monitor’un İstanbul’da görüştüğü Türkiye’deki siyasal İslamcı hareketin önde gelen teorisyenlerinden biri konuyu değerlendirirken, “mahalle baskısından” çekindiği için adını vermek istemiyor. Ancak bu entellektüele göre Türkiye’de şu anda iktidarda olan AKP, Türkiye’deki siyasal İslamcılığı “çürüttü” ve “eleştiri kabul etmez” bir yapıya büründürdü. Bu nedenle Türkiye’deki yeni nesil İslamcı gençler kendilerine protesto gücü veren aşırıcı Selefi akımlara yöneliyor. Kendi adını verememesini bile hükümetin Türkiye’deki İslamcı hareketleri nasıl paralize ettiğinin bir göstergesi olduğuna vurgu yapan bu entellektüele göre “AKP hükümetinin kendi içinde bile mutedil bir Islami eleştirisi yok. Kitlelerle ilişki demokratik değil. AKP elitleri yanlış yaptığında yanlışını İslamcılar bile söyleyemiyor ” diyor.
Uzman değerlendirmesini şöyle tamamlıyor: “Bu gençler Türkiye’deki laiklere tepki olarak İD'e gitmiyor. Tam tersine Türkiye’deki siyasal İslamın çürümüşlüğünü ve samimiyet yoksunluğunu görüyor da gidiyorlar. İD bu çocuklara sahte olmayan, gerçek bir arkadaşlık, samimiyet vadediyor. Türkiye’deki İslamcı gençlerde kendini ifade etme sorunu var. Bu gençler hayata bir şekilde katılmak zorundalar. İşte bu tepkidir İD’i bu gençler arasında cazibeli kılan.”