Ayda Tuma-Süleyman İsrail vatandaşı Araplar arasında bağımsız, güçlü ve iddialı kadının simgesi. Ancak Hadaş Partisi listesinde ikinci, birleşik Arap listesinde de beşinci sıradan aday gösterilmeden önce İsrailliler tarafından pek tanınmıyordu.
Ona hayranlık duyanlar, onun faal ve yoğun meslek hayatını takip edenler ve Hadaş’ın Knesset listesinde yer bulmak için daha önceki başarısız girişimini bilenler bu haftaki seçimlerden sonra rahat bir nefes alıp “Nihayet!” dediler. Tuma-Süleyman, sonunda Knesset’te 13 sandalye kazanan Arap-Yahudi Ortak Listesi’nde yer alacak. Tuma-Süleyman’ın faal ve yapıcı bir parlamenter olması bekleniyor.
Nasıra doğumlu olan Tuma-Süleyman uzun soluklu toplumsal faaliyetleriyle Araplar arasında da başka kesimlerde de tanınan bir isim. 1992’de Şiddete Karşı Kadınlar isimli feminist Arap derneğini kurdu ve başkanlığını yaptı. İsrailli Arap yurttaşlar için kurulan Yüksek İzleme Komitesi’nin ilk kadın üyesi oldu ve El İttihat gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Tuma-Süleyman lise yıllarından bu yana siyasi ve toplumsal meselelerin içinde. Onu tanıyanlar ve parlamentoya uzanan yolculuğunu bilenler büyük bir memnuniyetle “Nihayet!” diyor.
Tuma-Süleyman şu ana kadar yaptıklarını, gelecekte yapacaklarını samimiyetle Al-Monitor’la paylaştı. Ayrıca Yahudi toplumunun İsrailli Araplara ve bilhassa da Arap kadınına bakışına değindi.
Röportajın tam metni şöyle:
Al-Monitor: Hadaş’taki yeriniz için verdiğiniz mücadeleye 22 yıl önce 13. Knesset seçimlerinde (1992) başladınız. Hadaş’ı siyasi yeteneğiniz konusunda ikna etmek zaman aldı.
Tuma-Süleyman: Öncelikle siyasi alanın ne olduğunu tanımlayalım. Sadece parlamentodan bahsediyorsak o zaman evet, biraz uzun sürdü. Ancak ben Knesset dışında da siyaset yapılabileceğine inananlardanım ve bunu kanıtladım. İsrail-Filistin Adalet ve Barış için Uluslararası Kadın Komitesi’nin kurucularından biriyim. Bu komite 20 Filistinli, 20 İsrailli ve dünyanın dört bir yanından 20 kadın üyeden oluşuyor. Arap nüfusunun gelecek vizyonunu (Yüksek İzleme Komitesi’nin 2006’da yayımladığı bir belge) kaleme alanlardan biriyim. İsrail’in Arap vatandaşları için kurulan Yüksek İzleme Komitesi’nin ilk kadın üyesiyim. İsrail’de Arapça yayımlanan El İttihat gazetesinin editörüydüm. Dolayısıyla siyaset sadece Knesset’te yapılmıyor diye düşünüyorum.
Al-Monitor: İsrail halkı sizi hemen birleşik listenin bir diğer isimi olan Hanin Zoabi ile kıyaslamaya başladı. Galiba buna biraz hazırlıksız yakalandınız.
Tuma-Süleyman: Ben Yahudi-Arap ortaklığına inanan sosyalist-komünist bir ideolojiden geliyorum. Ancak özellikle altını çizmek istediğim bir nokta var: Bence Zoabi’ye yapılanlar, İsrail kamuoyunun Siyonist ana akımın duygu sömürüsü için bir öcü yaratmak istemesinden ibaret. Bir öcü yaratarak yeni bir düşmanı hedef göstermek ve insanları bu düşmana duydukları kin etrafında birleştirmek için. Zoabi haksızlığa uğradı. O aslında işgal altında yaşayan bir halkın uğradığı haksızlıkları anlatıyor. İsrail Devlet’inde yaşayan Filistinli Arap nüfusun ulusal yurttaşlık haklarından bahsediyor. Ayrıca halkın bütünü için demokratik değerler ve eşitlikten bahsediyor.
Bizim tarzlarımız ve kendimizi ifade etme biçimimiz farklı olabilir ama sonuçta siyasi görüşlerimiz farklı değil. İkimiz de işgale itiraz ediyoruz ve demokrasiden yanayız.
Al-Monitor: Onunla kıyaslanmak istemediğinizi söylediniz. Sizce Zoabi Arap kesime zarar mı veriyor?
Tuma-Süleyman: Bence bir başkasıyla kıyaslanmamayı talep etmek kamusal faaliyetlerde yer alan herkesin temel hakkıdır. Eğer bir kıyaslama olacaksa beni neden Tamar Gozasky (eski solcu Knesset üyesi) ile kıyaslamıyorlar? Onunla aynı ideolojik görüşleri paylaşıyoruz.
Al-Monitor: Gozansky ile kıyaslanmak ister miydiniz?
Tuma-Süleyman: Tamar bir rol model. Benimle aynı ideolojiyi benimsemiş bir lider. İşgale karşı, barış için, kadın ve işçi hakları için mücadele etti. Dolayısıyla onunla kıyaslanmak herkes için onur olur. Ancak benim asıl dileğim Tuma-Süleyman’ı tanıtmak.
Al-Monitor: Toplumsal ve siyasi çalışmalarınız çok eskiye dayanıyor. Sizi bu faaliyetlere iten neydi?
Tuma-Süleyman: Bir kadın olarak değil, bir insan olarak benim gücüme çok inanılan bir evde büyüdüm. Eleştirel, etrafında olan bitenin farkında ve doğru soruları soran biri olarak yetiştirildim. Örneğin “Bu durum nasıl düzeltilebilir?” gibi sorular. 21 yaşında komünist olmayı seçmem de bir tesadüf değildi. Haksızlık gördüğüm yerde ister cinsiyetle ister ulusal aidiyetle ilgili olsun kenarda durup izleyici olmam mümkün değil. Kendim için, gelecek nesiller için daha iyi bir ortam, çevre yaratmak istiyorum. İki kızım var. Onları genç kadınlar olarak daha çok kucaklayan bir toplumda büyütmek istiyorum. Onlara demokratik muamele yapan bir ülkede büyüsünler istiyorum. Kızımı anaokuluna yazdırmak istediğimde mücadele etmem gerekti, çünkü evimizin yakınındaki anaokulu Yahudi okuluydu ve kızımı kabul etmek istemediler. Çok mücadele ettim ve sonunda başardım. Hadaş’ın Nasıra’da seçim kazandığı yıllarda ben büyüme çağındaydım. Bu bize farklılık yaratmak ve bir şeyleri değiştirmek için umut verdi. Tüm bunlar beni çevreme bakıp, doğru soruları sorup değişim talep etmeye sevk etti.
Al-Monitor: Bu çağda sadece İsrailli Araplar komünist olduklarını açıkça ve gururla söyleyebiliyor sanki. İsraillilerin gözünde komünizm adeta aşağılayıcı, hatta köhne bir kavram.
Tuma-Süleyman: Komünizm aşağılayıcı bir kavram olmaya başladı ama Marksizm için aynı şey söz konusu değil. Kızım bir keresinde bana şöyle demişti: “Sanırım komünist bir Arap olmak komünist bir Yahudi olmaktan daha kolay.” Arap cephesinde komünist olmak, hakları için mücadele etmiş, Arap halkını 1948 öncesinde sıkıyönetimin sonuna kadar savunmuş bir grubun üyesi olmak demek. Bu büyük bedellere mâl oldu, hem bireyler hem de bu grup için. Bence bu gurur duygusu partinin Arap toplumundaki tarihçesinden ileri geliyor. Zira bu aynı zamanda kültürümüzü muhafaza etmenin bir yolu olmuştu. Yeni bir Arap kimliği yaratılmaya çalışıldığı günlerde -- ulusal aidiyetinden kopuk İsrailli Arap kimliği -- El İttihat gazetesi ve El Cedid dergisi Arap kültürünü muhafaza etti. Komünist partinin gazetesi de bu kimliği korudu. Semih El Kasım (şair) yazmaya orada başladı, Emile Habibi ve Mahmut Derviş de öyle.
Al-Monitor: İzninizle, üzücü bir konuya değinmek istiyorum. Dört yıl önce eşinizi kaybettiniz. Bugün Knesset’e uzanan yoluculukta yalnızdınız. Eşinizi kaybetmek parlamento yolunda azminizi artırdı mı?
Tuma-Süleyman: Evet, bir eşim vardı ve o hâlâ benimle. Çok özel bir insandı ve mücadelelerimde bana çok destek verdi. Yorulduğum zaman bana hep şöyle derdi: “Ayda senin kendine özgü bir sesin var ve insanlar onu duymak istiyor. Sen kenarda duramazsın.” Bu bana hep güç vermiştir, hâlâ da veriyor. Tedavisi sırasında beş ay onun yanındaydım. Aynı sorundan mustarip başka insanları gördüm. Ancak onların bununla baş edecek enerjisi ve bilgisi yoktu. İsrail sağlık sisteminde kolayca yollarını kaybettiklerini gördüm. Araplara orada bile farklı muamele ediliyor. Dört yıl önce ailem ve benim için bir destek grubu ararken Arapça konuşulan tek bir grup bile yoktu.
Öte yandan Arap toplumunda dul bir kadın olmak kendine özgü baskı ve ayrımcılık katmanları barındıran bir konum. Eskiden kendime sorardım, hâlen de soruyorum: O diğer kadınlar -haklarından iyice mahrum bırakılan kadınlar- bu süreci nasıl yaşıyor?
Al-Monitor: Başbakan Benjamin Netanyahu seçim günü seçmen tabanını “Araplar sandıklara akın akın geliyor.” diye uyardı. Bu kampanyadaki uzun çalışmalarınızda İsraillilerin Araplara yönelik olumsuz hissiyatını sanırım siz de tecrübe etmişsinizdir.
Tuma-Süleyman: Birkaç hafta önce, seçim kampanyam sırasında Akre’de iki Ort okulunda panele katıldım. Biri Yahudiler biri Araplar içindi. Kendi memleketim Akre’de Liberman’ın partisine oy verecek pek çok Yahudi olduğunu görmek beni korkuttu, bilhassa da birlikte yaşamanın kenti olarak resmedilen bir yerde.
Al-Monitor: Knesset’e gelirken kadına karşı şiddet, yoksullukla mücadele ve birlikte yaşama konularındaki uzun ve zengin tecrübenizi de yanınıza alacaksınız sanırım. Bu açıdan odaklanacağınız yasa tekliflerini tahmin etmek zor değil.
Tuma-Süleyman: İşçi haklarıyla ilgili her şey… Sadece Araplar için değil, haklarından mahrum bırakılan tüm insanlara nasıl yardım edeceğime bakacağım. İlgilenmek istediğim şey bu. Yoksulluk meselesini göz ardı edemezsiniz. Bunun hem sınıfsal hem etnik boyutları var.
Al-Monitor: Knesset Genel Kurulu’nda muhtemelen karşınızda hiçbir freni olmayan sağcı politikacıları bulacaksınız. Şimdi onlar çoğunlukta.
Tuma-Süleyman: Merak etmeyin. İş başa düştüğünde ben gerçek bir savaşçıyımdır. Savaşları nasıl idare edeceğimi bilirim. Siyasete değişmek için değil, değiştirmek için giriyorum.