Türkiye'de devletin yıllardır örtbas etmeye çalıştığı yakın tarihin felaketleri kâbus gibi gündeme dönüyor. 36 yıl önce Alevilerin neredeyse yüzde 80'ini evlerini terk edip büyük şehirlere ya da yurtdışına gitmek zorunda bırakan Maraş’taki katliam da Türkiye'nin yakasını bırakmayan olaylardan biri. Devlet geçmişle doğru dürüst yüzleşmediği sürece tarihin trajedik sayfalarına ilgi daha da artıyor. Bu yıl Maraş olaylarını anmak için dikkat çeken bir etkinlik planlandı ama hükümet komşu illerden taşıdığı 2200 polis ve jandarma ile insanların kente girmesini engellemeye çalıştı. Farklı kentlerden otobüslerle gelenler Maraş’a sokulmazken bireysel olarak kente girenler küçük çaplı bir anma gerçekleştirdi. AKP yönetimi Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) suçlayabileceği Dersim katliamını gündeme getirirken milliyetçi-muhafazakâr kesimlerin karıştığı olayların anılmasına bile tahammül edemiyor.
Maraş’ta 19-26 Aralık 1978'de bombalı ve silahlı eylemlerin yanı sıra ‘Komünistler cami yakıyor’ ve ‘Din elden gidiyor’ sloganları eşliğinde yapılan kışkırtmalar sonucu çıkan olaylarda resmi makamlara göre 111, sivil örgütlere göre 150 kişi öldürüldü. Kurbanların çoğu aleviydi. Alevilere ait 200’ü aşkın ev yakıldı, en az 100 işyeri tahrip edildi. 804 kişi hakkında dava açıldı, ceza alanlar oldu ama olayları tezgâhlayanlar karanlıkta kaldı. 12 Eylül 1980 darbesinin gerekçelerinden biri de Maraş olaylarıydı. Bu yüzden solculara ve Alevilere karşı ülkücüler ve dindarların kullanıldığı Maraş olayları derin devletin işi olduğu kanaati yaygınlaştı.
‘Mezarlar belirlensin’
Peki, neden Maraş hala kapanmayan bir yara? Bu yıl ki anma etkinliklerinde yer alan Yalıncaksultan Alevi Kültür Derneği temsilcisi Selin Yalıncakoğlu, Al-Monitor’un sorularını yanıtlarken “Aradan 36 yıl geçtiği halde kurbanların nereye gömüldüğünü bile bilmiyoruz. İnsanlar hiç olmazsa öldürülen yakınlarının mezarını bilmek istiyor. Ağıt yakabilecekleri bir mezar bile yok” dedi. Aleviler canlarını kurtarmak için kentten kaçarken geride kalan cesetlerin toplu olarak gömüldüğü söyleniyor. Yalıncakoğlu, “İnsanların nereye gömüldüğünü bilen devlet. Devlet susuyor, yardım istediğimizde kapılar kapanıyor” diye ekledi. Ayrıca devlet katliamın izlerini silerek suç işlemeye devam ediyor. Yalıncakoğlu devlete kızgın: “Yakılmış olan evleri belediye yıkıyor. Böylece katliamın izlerini kapatıyorlar. Kalan tek bir ev vardı, onu da yıktılar.”
Yaraların üzerine tuz biber eken bir diğer konu devletin kurbanları anmaya bile izin vermemesi. Gerekçe ‘provokasyon olabilir’. Yalıncakoğlu ise bu gerekçeyi devletin kendisinin parmakla gösterildiği bir olayı örtbas etme bahanesi olarak niteliyor: “Provokasyon varsa devletin bize değil provokatörlere karşı önlem alması gerekiyor. Bize deniliyor ki ‘Etkinliği Maraş’ta düzenlemeyin çünkü kışkırtmalar nedeniyle tehlikeli olabilir.’ Beş yıldır bizi Maraş’a sokmuyorlar. Gidin Narlı’da anın diyorlar. Katliam Narlı’da olmadı ki! Ama topluca Narlı’ya gidecek olsak ona da izin vermiyorlar. Gidin başka bir zaman gelin diyorlar. Yani olayı katliam gününde anamıyoruz. Bu sene bizim 15 katımız kadar polis yığdılar. 5 yerde kimlik kontrolü yapıldı. Tek isteğimiz mezarların yerinin söylenmesi ve anmaya izin verilmesi. Ama devlet unutturmak için elinden geleni yapıyor.”
AKP neden seçicilik yapıyor?
Burada “Devlet neden yüzleşmekten kaçıyor?” ve “1937-1938’deki Dersim katliamını rahatlıkla gündeme getiren AKP hükümeti Maraş’ta neden yasakçı kesiliyor” soruları yanıt arıyor. AKP yönetiminin de klasik devlet refleksiyle hareket ettiğini savunan Yalıncakoğlu, şunları kaydetti: “Devletin izni olmadan bu katliamlar yapılmazdı, bu işin üstüne gittiğinde altından kendi çıkacağı için bunu yapmıyor. Dersimi anmak kolay çünkü tanıkları kalmadı. Maraş’ın tanıkları hala yaşıyor. Devlet bunu ortaya döktüğünde sorumlunun kendisi olduğu ortaya çıkacak. Devlet darbe gerekçesi olması için katliam yaptı.”
Maraş’taki etkinliği katılan HDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ise parti olarak meclise katliamın boyutlarının açıkça çıkarılması için bir araştırma komisyonu kurulması ve özür dilenmesi yönünde önergeler verdiklerini ama hükümetin olumlu yaklaşmadığını belirtti. Tuncel Al-Monitor’a şunları söyledi: “Son olayda yerel idare gösteriye izin verme eğilimindeydi. AKP’nin tavrıyla etkinlikler yasaklandı. İktidar aslında hiçbir şeyle yüzleşmek istemiyor. Dersim’i de sırf CHP’ye karşı politik bir baskı aracı olarak gündeme getirdi. Bizim verdiğimiz önerge bütün katliamlarla yüzleşmek içindi. Ama iktidar yanaşmadı. Devlet hala Alevilerle eşit yurttaşlık ilişkisi kurmaya hazır değil. Çok ciddi bir toplumsal muhalefet ortaya çıktığı için AKP ön almak amacıyla Alevi açılımını gündeme getiriyor.”
Al-Monitor’a konuşan tarihçi Ayşe Hür ise devletin yüzleşmeye yanaşmamasını mağdurların yeterince seslerini çıkarmamasına ve olayın derin devlet kumpası olmasına bağlıyor: “Katliam yaşanır yaşanmaz toplumsal belleğin derinlerine itilmişti. 1977’de siyasi kökenli şiddet olaylarında 231 kişi ölmüşken bu rakam 1980’de 2800'e çıkmıştı. Günde ortalama 20 kişi öldürülüyordu. Dolayısıyla Maraş çok ‘özgün’ değildi. 12 Eylül'den sonra uzun bir süre ‘amnesia’ (bellek kaybı) yaşadık. Geçmişle yüzleşmek talebi çok yeni bir durum. Yüzleşme güçlü örgütlenmeleri olan mağdur gruplarının (Kürtler) veya uluslararası arenada güçlü örgütlenmeleri olan mağdur gruplarının (Ermeniler) iktidarları zorlamaları yoluyla oldu. Bu olayda ise mağdur olanlar yenik olan solcular ile çekingenlikleri adeta fıtratları haline getirmiş olan Aleviler. Mağdurların bile hesap sormakta zorluk çektiği bir olayı faillerin hatırlamasını beklememek lazım. Yine Yahudilerin yaşadığı 1934 Trakya olayları, 1942 Varlık Vergisi de gündeme gelmiyor. İkincisi olay bir ‘derin devlet’ kumpası. Yani 'derin devlet' lobisi hala işlevini sürdürüyor. 6-7 Eylül 1955 yağmasının arka planı da hala aydınlanmadı. Üçüncüsü AKP korunma refleksi ile devletin legal ve illegal olanaklarına yaslanma ihtiyacı duyuyor.”
Hür bütün bu engellere rağmen güçlü bir toplumsal talep olursa ya da AKP yeni bir gündeme ihtiyaç duyarsa Maraş’ı da derin devleti gözden kaçıracak şekilde raftan indirebileceğini kaydetti.
AKP'nin ideolojik akrabalığı
Gazeteci Ali Topuz ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Maraş bir pogromdur. Derin devletin kullandığı paramiliter yapılar, onların silahlı birimleri yani ülkücü militanları olayların içindedir. Devletin bununla yüzleşmesi, kendi suçuyla yüzleşmesi anlamına gelir. Bu türden işler yapanlar siyasal olarak zorlanmadıkça yüzleşemez. Devletin ‘Türk Sünni’ homojen toplum projesi bu tür olayların sık sık yaşanmasına yol açtı. 6-7 Eylül, 1974 Kıbrıs harekatı, Bozcaada ve Gökçeada'nın Rumlardan arındırılması hep benzer yollarla yapıldı. Devlet Maraş'la yüzleşmek yerine, Maraş'ı kendi iç manevralarına gerekçe yapmayı seçti. Maraş'ta katliamı durdurmayan asker 1980 darbesinde tüm silahlı güçleri durdurabilecek güçte olduğunu gösterdi. AKP’nin yüzleşmekten kaçınması ise hem devlet olduğu ölçüde bu geleneğin mirasçısı oluşuyla hem de Maraş'ta saldırganlığın körüklenmesi amacıyla kullanılan dinsel ideolojik iklimle akrabalığından kaynaklanıyor. AKP’lilerin söylemi aynı: ‘Hain kışkırtıcılar, masum halkı suçlu göstermek ve (Sünni) İslam'ı suçlamak için böyle olaylar tezgahladılar.’ Bu bakış devletin suçlu olabileceğini düşünmez. Böyle olmasaydı Maraş'taki anmaları engellemek için hukuku çiğnemezdi ve Alevi çalıştaylarına katliamın 1 no'lu sanığı Ökkeş Kenger’i (Şendiller) davet etmezdi.” Şendiller’i milletvekili yapan da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kariyerini borçlu olduğu Refah Partisi idi.
Devletin yüzleşmekten kaçtığı uzun bir olaylar listesi var. Bu liste karanlıkta kaldıkça sağlıklı ve barışçıl bir toplumun inşasını da zorlaştırıyor.