Türkiye’nin son yıllarda oldukça azalan bölgesel etkinliğini yeniden kazanabilmek için BM Güvenlik Konseyi (BMGK) geçici üyeliğine seçilme umutları 16 Ekim’de suya düştü. Seçim sonuçları, Türkiye’nin uluslararası alanda yalnızlaştığı iddialarını çürütmeyi uman Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu için hayal kırıklığı oldu.
Türkiye, 2015-16 dönemi “Batı Avrupa ve diğerleri” grubundan geçici üye seçilebilmek için İspanya ve Yeni Zelanda ile yarıştı. Yeni Zelanda 145 oy alarak seçilmek için gereken üçte iki çoğunluğa ilk turda ulaştı.
Türkiye ile İspanya arasındaki yarış ise üçüncü tura kadar devam etti. İlk turda 109, ikincide 73 oy alan Türkiye’nin oyları üçüncü turda 60’a kadar düştü. İspanya ise son turda 132 oyla kazandı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, aleyhteki tabloya rağmen, Türkiye adında lobi yapmak için Türk heyeti tarafından seçimlerden bir gün önce New York’un ünlü oteli Waldorf Astoria’da verilen pahalı resepsiyonda iyimser konuşmuştu:“Herkes, Türkiye'nin uluslararası örgütler ve BM nezdinde oynadığı rolün farkında. Bu kadar güzel çalışmanın inşallah yarın seçime de sandığa da yansıyacağını düşünüyoruz. Tabii ki seçimdir, her türlü sonuç olabilir ama biz Allah'ın izni ile yaptığımız çalışmaların karşılığını alacağız diye inanıyoruz.”
Ne var ki bu iyimserlik isabetli değildi. BM Genel Kurulu’nda kapalı oylamayla yapılan seçimlerden çıkan sonuç 2008’de kazanılan sonuçlardan oldukça farklıydı. Türkiye 2009-10 dönemi için katıldığı BMGK geçici üyeliği seçimlerinde 193 oyun 151’ini kazanarak ilk turda seçilmişti. Zira o zamanlar Ankara yalnızca İslam ülkeleri değil Asya, Afrika, hatta Karayip ülkeleri nezdinde bile yüksek bir itibara sahipti ve bu ülkeler Türkiye’nin BMGK’de etkin bir ses olacağına inanıyorlardı.
Son seçimler, Türkiye’nin henüz iki yıl önce bu koltuğu doldurmuşken aynı göreve yeniden aday olmasının arkasındaki mantığa dair de soru işaretlerine neden oldu. Zira diplomatlar kısa süre önce geçici üyelik koltuğunu doldurmuş bir ülkenin aynı üyeliğe yakın zamanda bir kez daha seçilmesinin düşük bir ihtimal olduğuna işaret ediyor.
1998-2000 yılları arasında Türkiye’nin BM nezdindeki Daimi Büyükelçisi olan emekli diplomat Volkan Vural da Al-Monitor’a açıklamalarında bu hususun altını çizdi. Şu an TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi olan Vural şöyle konuştu: “BM Güvenlik Konseyi Geçici üyeliği yaptıktan çok kısa bir süre sonra aynı göreve bir kez daha başvurmak pek akıllıca bir hareket değildi. Kazanma şansımız milyonda birdi, bilhassa da Türkiye’nin dünyadaki popülaritesi bu kadar düşükken”.
Peki Ankara’nın etkinliği daha yüksek olsaydı ve şu an fazlasıyla çalkantılı olan Orta Doğu’daki ülkeler için bir ses olacağı düşünülseydi durum farklı olur muydu? Vural’a göre geçmiş emsaller göz önüne alındığında Türkiye’nin kazanması yine de düşük bir ihtimaldi. Bu da, şu bariz soruyu gündeme getiriyor: BM sistemini tanıyan tecrübeli diplomatlar kazanma şansının bu kadar zayıf olduğunu bildikleri halde Türkiye neden bu adaylığa başvurdu?
Bu soruyu Hükümetin diplomatik yeteneklerini sorgulayarak yanıt veren Vural şöyle dedi: “Hükümetteki bu aşırı özgüvenin mantıklı bir açıklaması yok. Belki Orta Doğu’dan, kimi Arap, Avrupa ve bilhassa da Afrika ülkelerinden destek beklemiş olabilirler. Ancak ortada böyle bir desteğin olmadığı aşikar.”
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Fethullah Gülen hareketi arasındaki çatışmaya da işaret eden Vural Afrika ülkelerinin Türkiye’ye desteğine dair ilginç bir noktayı da vurguladı: “Gülen hareketi okulları, şirketleri ve ticaret ağıyla Afrika’da güçlü bir varlık gösteriyor. Hükümet geçmişte Türkiye’ye destek toplamak için bu hareketle birlikte çalışmıştı. Hükümet ile hareket arasındaki çatışmanın da Afrika devletlerinden gelen desteği olumsuz yönde etkilemiş olması muhtemel”.
Bölge ülkeleriyle, en başta da Mısır’la ilişkilerin mevcut durumu göz önüne alındığında Türkiye’nin Orta Doğu’dan destek alma olasılığının da düşük olduğuna dikkati çeken Vural şöyle devam etti: “En önemli Arap ülkesiyle ilişkileriniz bu kadar kötüyse Arap dünyasından destek almanız mümkün değil”.
Körfez ülkelerinin, Ankara’nın Müslüman Kardeşler’e verdiği desteğe ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdul Fettah Sisi’ye yönelik iğneleyici saldırılarına tepki duyduğuna işaret eden Vural, bunlar düşünüldüğünde Türkiye’nin ilk turda aldığı oy oranının bile bir başarı sayılabileceğini söyledi.
Diplomatlar ve uzmanlar Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarının azalmaya başladığı 2010 yılını bir dönüm noktası olarak görüyor. Bu, Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’yla da aynı döneme (Mayıs 2009-Ağustos 2014) denk geliyor.
Davutoğlu’nun Türkiye’yi Orta Doğu ve Balkanlar’da önemli bir aktör yapmaya yönelik aşırı iddialı planları kendisine yönelik yeni-Osmanlıcılık suçlamalarına neden olmuştu. Bu suçlama, Türkiye’nin Mısır ve Suriye politikalarından ve bölgenin yerleşik rejimleri tarafından sevilmeyen Müslüman Kardeşler ve Hamas’a verdiği destekten memnun olmayan Orta Doğu ülkelerince halen dillendiriliyor.
Bölgedeki pek çok aktör bugün Türkiye’yi Sünni-Şii çatışmasını körükleyen ve Nusra Cephesi ya da İslam Devleti (İD) gibi radikal Sünni örgütleri destekleyen bir ülke olarak görüyor.
Türkiye’nin uluslararası itibarını kaybetmesinin diğer nedenleri arasında ise demokrasi ve insan hakları alanında yaşanan gelişmeler gerekçe gösteriliyor. Yetkililerin 2013’teki Gezi Parkı protestolarına gösterdiği sert tepki ve Avrupa Birliği’yle müzakereler kapsamında gerçekleştirilen reformlardan geri adım atılması da bunlara dahil.
Türkiye’nin 2008’de BMGK geçici üyeliğini kazanmasının ardından Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan resmi açıklamada Ankara’nın bölgesel uyuşmazlıklara barışçıl çözümler getirmeye çalışacağı ve bu kapsamda kolaylaştırıcı roller üstlenmeye ve farklı inançlar arası diyaloğa katkı sunmaya kararlı olduğu vurgulanmıştı.
Ancak bu kararlılığa rağmen, Türkiye’nin İsrail ve Mısır’la olan diplomatik ilişkileri şu an yok denecek kadar azaldı. Bölgesel istikrarın yeniden tesisi için İran, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkelerle olan diyalog da oldukça zayıflamış durumda. Ayrıca Erdoğan’ın BM’ye sürekli yönelttiği Suriye ve Gazze eleştirileri ile BMGK’nin daimi üyelerinin konseydeki etkinliğinin azaltılması için giriştiği nafile kampanya Türkiye’ye destek kazandırmışa benzemiyor.
BM Güvenlik Konseyi seçimlerindeki başarısızlığın ardından New York’ta bir açıklama yapan Çavuşoğlu, Türkiye’nin bağımsız dış politikasından rahatsız olan bazı ülkeler olduğunu belirterek, “Bugün ilkesel duruşumuzdan dolayı rahatsız olanlar olabilir” dedi.
Tarihin Türkiye’nin tutumunu haklı çıkaracağını söyleyen Çavuşoğlu, içeride de AKP’ye karşı siyasi bir koz olarak kullanılacak olan bu apaçık diplomatik başarısızlığı cesaretle örtmeyle çalışarak şöyle devam etti: “Dolayısıyla biz oy kaygısıyla, bazı ilkelerimizden, tutumumuzdan, duruşumuzdan da vazgeçemeyiz. Bizden beklentisi olan ülkelerin sesi ve vicdanı olmaya devam edeceğiz".