Türkiye’nin ikinci çeyrek büyümesi hayal kırıklığı yarattı. İlk çeyrek verilerine bakıp “Biz Avrupa’nın çoğundan daha iyiyiz” diyen Hükümet üyelerinin ikinci çeyrek rakamlarını görünce övünmekten vazgeçtikleri gözleniyor.
Türkiye birinci çeyrekte yüzde 4,7 oranında büyüyünce Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçitelevizyona çıkarak “Avrupa’daki 33 ülkeden daha hızlı büyüdük. Sonraki çeyreklerde büyümenin aşağı gitmesi mümkün değil” demişti.
Ekonomi Bakanı bu açıklamayı yaptığında tarih 10 Haziran 2014’tü. Aradan sadece 3 ay geçti, ikinci çeyrek rakamı geldi: Yüzde 2,1. “Aşağı gitmez” denilen yüzde 4,7’lik büyümenin yarısından bile az. Bu rakam, sadece Bakan Zeybekçi’yi zor durumda bırakmadı, Orta Vadeli Programda yer alan yılsonu yüzde 4’lük büyüme hedefini de “tutturulamaz” hale getirdi.
Ekonomi Bakanının Haziran ayı tahminlerinden bir bölüm daha: “Geçtiğimiz dönemde bazı enstitü ve derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin büyümesini aşağı yönlü revize etti. Bu teknik ve matematik olarak mümkün değil. Ekonominin tüm aktörlerini, dinamiklerini bilen, hisseden bir hükümetiz. 2. ve 3. çeyreği de rahatlıkla görebiliyoruz. Türkiye ihracatını, üretimini ve büyümesini artırıp, bu zinciri güçlendirerek yoluna devam edecektir.”
İkinci çeyrek rakamları bu iddiaların tümünü boşa çıkardı. Ekonomi yönetimi, büyüme hedefini aşağı yönlü revize etmek için çalışmalara başladı!
Pusuda bekleyen bir başka tehlike var: Her olumsuzluğu “hayali” düşmanlara; faiz lobisine, derecelendirme kuruluşlarına bağlayan Hükümet, kamuoyuna oynamaya devam eder ve “faizi düşürün” diye Merkez Bankasına baskıyı sürdürürse döviz kurları da kontrol edilemez noktaya gelebilir.
Ancak Ekonomi Bakanının ikinci çeyrekteki düşüşten yüksek faiz politikasını sorumlu tutması Merkez Bankasına baskının devam edeceğini gösteriyor. Buradaki risk şu: Enflasyon yüksek seyrederken faizleri düşürmeye kalkışmak global likiditeyi ürkütebilir. Hele hele ABD’de faizlerin artırılması konuşulmaya başlanmışken böyle bir girişimde bulunmak, sıcak paraya bağımlı Türkiye için oldukça büyük bir kumara dönüşebilir.
Türkiye’de sorgulanması gereken, AK Parti iktidarları döneminde ekonominin itici gücü haline getirilen inşaat sektörü. Çünkü inşaat sektörü “sanal” büyüme yaratıyor. Türkiye’nin sanayi yatırımlarına ve gerçek üretime ihtiyacı var. Oysa ikinci çeyrek verilerine bakıldığında sanayinin frene bastığı, özel sektör fabrika yatırımlarının düştüğü görülüyor.
İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan da bu noktaya dikkat çekiyor: “Türkiye’nin 10 yıldır büyüme yolunda sırtını dayadığı sektörler rollerini tamamlamıştır. Türkiye artık daha yüksek düzeyde büyümek için ciddi bir makas değişikliğine, yani sanayi ve üretime yönelmek durumundadır.”
Türkiye’nin birinci ve ikinci çeyrek büyümelerinin ortalaması yüzde 3,3. İlk çeyrek büyümesinde yüzde 11,4 oranında artan ihracat birinci etken olmuştu. İkinci çeyrekte ihracat artışı yüzde 5,5’e düşse de büyümenin itici gücü olmaya devam etti. Faizsiz bankacılığa zemin hazırlamak için her fırsatta “faiz lobisi” diye eleştirilen ve aşağılanan finans kesiminin de büyümeye katkısı devam ediyor. Finans ve sigorta faaliyetleri yılın ikinci çeyreğinde sabit fiyatlarla yüzde 7,1 arttı. Birinci ve ikinci çeyrek birlikte ele alındığında “faiz lobisinin” büyüme oranı yüzde 10,7 olmuş ve Türkiye’nin 6 aylık büyümesine sadece bu kesim 1.28’lik katkı sağlamış.
İkinci çeyrek büyümesinde vahim bir tablo var: Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış büyüme ikinci çeyrekte birinci çeyreğe göre yüzde 0,5 oranında azaldı. Bu durum 2012 yılı ilk çeyreğinden beri ilk kez daralma yaşandığını gösteriyor. Peki neden? Çünkü vatandaş tüketmiyor. Yılın ikinci çeyreğinde vatandaşın tüketimindeki artış yüzde 1 bile değil. Yüzde 0,4. Doğal olarak tüketmeden üretim de olmuyor, büyüme de.
Türkiye dünya liginde bir basamak geriye düştü
Türkiye ekonomisi 19 çeyrektir kesintisiz büyüyor. Ama hangi oranlarda? Daha önceki Hükümetler dönemindeki büyüme ile AK Parti Hükümetleri dönemindeki büyüme rakamları arasında fark var mı?
Geçen hafta Cumhuriyet gazetesinde Tarık Yılmaz’ın önemli bir çalışması yayınlandı. Hükümetin yıllardır “ekonomiyi biz büyüttük” iddiasına ilişkin şu değerlendirme yapılıyor:
“AKP’lilere bakılırsa milli gelir 3,7 kat artarak 350 milyar liradan 1 trilyon 655 milyar liraya çıktı. Ancak gerçek büyümeyi görmek istiyorsanız sabit fiyatlarla değerlendirme yapmak gerekir. Buna göre AKP’nin 13 yıllık iktidarı döneminde büyüme toplamı yüzde 71 oldu. Bu da yıllık ortalama 4,6 düzeyinde büyüme anlamına geliyor. Hatta 2008-2014 ikinci çeyrek arasındaki dönemde büyüme ortalaması yüzde 3,4 oldu. Burada AKP öncesi 30 yıllık dönemde büyüme ortalamasının yüzde 4-4,5 arasında olduğunu hatırlatmak gerekiyor.”
Yani AK Parti Hükümetleri, Türkiye ekonomisini önceki dönemlere göre daha fazla büyütememiş. Rakamlar neredeyse aynı.
Bir de “2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme” iddiası var. Bu iddianın da tutma olasılığı zayıflıyor. Keza 2013 sonunda 820 milyar dolara ulaşan büyüme, yani GSYH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) rakamı, 2014 yılı ikinci çeyreği itibariyle 797,5 milyar dolara gerilemiş durumda. 22,5 milyar dolarlık azalma var. Bu düşüş Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yerini de bir basamak aşağı çekti. Daha önce 17. sırada bulunan Türkiye 18. sıraya indi. 800 milyar dolarlık GSYH’ya sahip olan Hollanda 17. sıraya yükseldi.
Peki, Türkiye ekonomisi nereye gidiyor? Olumlu beklentilerin azalıyor mu?
Maalesef Irak ve Suriye’deki gelişmeler, Ukrayna krizi, ABD’de faiz artırma beklentileri Türkiye için bundan sonraki sürecin pek kolay olmayacağını gösteriyor.
Şimdiye kadar 50 milyar dolarlık özelleştirmenin yanı sıra, imar, inşa işleriyle idare edildi. Dünyadaki likidite bolluğu, bölgesel olaylar ve başka faktörlere bağlı olarak gelen kayıt dışı para Türkiye’yi idare etti. Ancak dünyada koşullar değişiyor, bölgede gerilim ise artıyor.
Bilkent Üniversitesi Ekonomi Profesörü Erinç Yeldan, sanayinin milli gelir içindeki payının yüzde 25’ten yüzde 15’e düştüğüne dikkat çekiyor. Sadece inşaat sektörüne dayalı bir büyüme modeli için “Türkiye AKP’nin inşa ettiği molozların altında kalacak” diyor.
Diğer yandan 3 Ekim’de Türkiye raporunu açıklamaya hazırlanan Fitch’ten olumsuz sinyaller geliyor. Geçen hafta yapılan açıklamadaki “Türkiye ekonomisinin dengelenmesi giderek daha zor hale gelmeye başladı” ifadesi önemli. Eğer bu açıklamanın ardından not düşüşü gelirse dışarıdan sermaye girişi azalır. Ekonomiyi dengelemek iyice zorlaşabilir.
Türkiye’de AK Parti iktidarlarını özetlemek için kullanılan “İnşaat ya Resul Allah” sloganı bakalım daha ne kadar süreyle geçerliliğini koruyacak? İnşaat sektörü Türkiye’yi daha ne kadar oyalayacak?