Afgan kaynaklarından gelen bilgiler, Halife İbrahim olarak da bilinen İslam Devleti’nin gizemli lideri Ebu Bekir El Bağdadi’ye dair yeni ayrıntıları ortaya koyuyor. Bu bilgilere göre Bağdadi, birkaç senesini Afganistan’da cihatçı Araplar ve Taliban’la çalışarak geçirdi. Bağdadi’nin Afganistan’a 1990’ların sonunda Ebu Musab El Zerkavi ile birlikte gittiği anlaşılıyor. Ürdün uyruklu Zerkavi, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgalinin ardından Irak El Kaidesini kurdu. Bu örgüt daha sonra İslam Devleti’ne dönüştü.
Asıl ismi Ahmed Fadıl El Haleyli olan 1966’ doğumlu Zerkavi, gaddarlığıyla tanınan adi bir suçluydu. 1980’li yıllarda Ürdün’de hapis yatarken radikalleşti ve bir köktendinciye dönüştü. Hapisten çıkınca 1989-1992 yılları arasında Afgan mücahitlerinin saflarında Kabil’deki Sovyet destekli komünist rejime karşı savaştı ve sonra Ürdün’e döndü.
Zerkavi, 1994’te Kral Hüseyin’in İsrail ile yaptığı barış anlaşmasına karşı eylemler planladığı suçlamasıyla Ürdün makamlarınca tekrar tutuklandı. Haşemi krallığına karşı yıkıcı faaliyetlerden yargılandığı dava, Zerkavi’ye şöhret getirdi. Kral Hüseyin’in şubat 1999’da ölmesi üzerine oğlu Abdullah tahta geçti ve bu dönemde çıkan genel af sayesinde Zerkavi beş yıl hapis yattıktan sonra serbest kaldı. Sonra tekrar Afganistan’a gitti.
Zerkavi ile Bağdadi’nin işte bu dönemde birlikte yaşayıp çalışmaya başladığı söyleniyor. Afgan kaynaklar, ikisinin arasında yakın bir ortaklık olduğunu anlatıyor. Zerkavi, Cund El Şam (Suriye Ordusu) isminde Araplardan oluşan bir grup kurdu ve Usame Bin Ladin ile El Kaide’den önemli destek aldı. Grup, Kabil ve Herat’ta faaliyet gösterdi.
2000 yılının arifesinde Zerkavi’nin grubu, Ürdün’de büyük otelleri ve Hristiyanlığa ait tarihi turistik mekânlara yönelik büyük bir terör eylemi planladı. Ürdün istihbaratı aralık 1999’da bu planı ortaya çıkardı. Eylemin planlayıcısı olduğu suçlamasıyla Zerkavi’ye gıyabında dava açıldı. Bağdadi’nin bu planda nasıl bir rol oynadığı bilinmese de işin içinde olduğu anlaşılıyor.
Zerkavi gibi Bağdadi de Afganistan’dayken Taliban’la yakın ilişkiler geliştirdi. Her ikisi de Taliban’ın İran ve Şiilere karşı duyduğu mezhepçi nefreti paylaşıyordu. Bağdadi özellikle Taliban’ın eğitim bakanı ile yakındı. Eğitim bakanlığı ise oldukça gülünç bir makamdı. Zira Taliban, kadın ve kızların eğitimi başta olmak üzere çoğu eğitim faaliyetini yasaklamıştı.
Muhtemeldir ki Bağdadi, 11 Eylül’ü takip eden ABD müdahalesinden sonra Taliban’ın diğer dostları gibi Afganistan’dan kaçtı. Irak’a giden Zerkavi ise ileride Irak El Kaidesi olacak, Zerkavi’nin 2006’daki ölümünden sonra da Irak İslam Devleti’ne dönüşecek örgütün temellerini atmaya başladı.
Yeni bilgiler, Bağdadi hakkında daha net bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlıyor. Bağdadi’nin en az 1999’dan itibaren Zerkavi ile ortaklık etmiş olması, onun Irak’taki radikal Sünni hareketin ve bu hareketin Şiiliğe karşı savaşının öncülerinden biri olduğunu gösteriyor. Bağdadi, en baştan beri işin içindeydi.
Bu bilgiler, Bin Ladin’den sonra El Kaide liderliğini üstlenen Eymen El Zevahiri ile Bağdadi arasındaki gergin ilişkilere de ışık tutuyor. Zevahiri, Zerkavi ile adamlarına daima kuşkuyla bakmış, onları aşırı mezhepçi ve canavar ruhlu görmüştü. Bin Ladin’e de Zerkavi’ye güvenmemesi için telkinlerde bulunmuştu.
Zevahiri, aralarındaki güç mücadelesi sonucunda Bağdadi’yi bu yılın başlarında El Kaide’den ihraç etti. Zevahiri, El Kaide’nin Suriye’deki şubesi olarak Nusra Cephesi’ni tercih etmiş, Bağdadi ise o dönem Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) olarak anılan örgütünün patron olmasını istemişti. Nusra Cephesi’ni aslında IŞİD kurmuştu ve Bağdadi daha büyük bir sıfatın peşindeydi. Yakın zamanda kendini halife ilan eden Bağdadi, şimdi İslam Devleti diye anılan örgütü aracılığıyla tüm İslam dünyasını yönetmeye hevesleniyor.
Öte yandan, Afganistan’daki Taliban lideri Molla Ömer de müminlerin gerçek komutanının kendisi olduğunu iddia ediyor. Molla Ömer’in bu iddiası, Bin Ladin’in kendisine kefil olduğu 1990’lara kadar uzanıyor.
Bağdadi ise muhtemelen tüm rakiplerini artık geride bıraktığına inanıyor. Bağdadi’nin kendini halife ilan etmesi, Ömer’in konumuna doğrudan meydan okumak anlamına geliyor. Son derece ketum olan ve hâlen Pakistan’ın Ketta kenti yakınlarında saklanan Ömer, pekâlâ rakibinin bu iddiasını görmezden gelip Orta Doğu’da cihadın başarılarını selamlamayı seçebilir.