Türkiye’nin tartışmalı petrol anlaşmasıyla tercihini Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden (KBY) yana kullanması, merkezi Irak hükümeti nezdinde kaybettiği anlamına geliyor.
Al-Monitor’dan Denise Natali’nin 29 Mayıs tarihli makalesine göre, bu anlaşma Ankara ve KBY’nin Bağdat’a meydan okumaya ne denli hevesli olduğunu gösteriyor. Bölgesel Yönetim Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Erbil’deki Kürt parlamentosunda bu hafta yaptığı konuşmada, Türkiye ile 50 yıllık bir enerji anlaşmasının imzalandığını duyurması da bu meydan okumaya bir diğer örnek.
Bağdat, Türkiye’nin ayrıntıları halen belirsiz olan bu anlaşmayı kabul etmesini, Irak’ın içinde bulunduğu siyasi krizi derinleştiren bir yardakçılık olarak görüyor. Anlaşmayı uluslararası tahkime de götüren Bağdat Paris merkezli Uluslararası Ticaret Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine dava açtı. Washington da Türkiye ile KBY arasındaki iş birliğine yönelik itirazlarını sürdürüyor.
Türkiye ise Bölgesel Yönetim ile yapılan enerji anlaşmalarının Irak Anayasa’sına uygun olduğunu ve ülkenin bütünlüğüne zarar vermediğini savunuyor. Enerji Bakanı Taner Yıldız da “komşu, dost ve kardeş ülke Irak'la yoku değil, varı paylaşacağız” diyor. Ne var ki Bağdat, KBY'nin merkezi hükümetin onayı olmadan ülke petrolünü ihraç etme hakkı olmadığında ısrarlı.
Al-Monitor’un ulaştığı Türk yetkililer Paris merkezli mahkemede açılan davanın uzun süreceğini ve bir sonuca ulaşmayacağını söylüyor. Sektörel uzmanlara göre ise Türkiye ve Kuzey Irak yönetimi sahadaki realitelere bel bağlamış durumda ve bu realitelerin yasal engelleri aşacağına inanıyor.
Tüm bu gelişmeler, Bağdat-Ankara ilişkilerini normalleştirmek için başlatılan diplomatik girişimlerin de altını oyuyor. Girişimler Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Ekim 2013’te Ankara’ya, Türk muhatabı Ahmet Davutoğlu’nun da bir sonraki ay Bağdat’a gerçekleştirdiği ziyaretlerle başlamıştı. Davutoğlu Irak ziyareti kapsamında Iraklı Şiilerin Necef ve Kerbela’daki liderleriyle de görüşmüştü. Zira Ankara’nın Sünni merkezli bir siyaset izlediğini düşünen Iraklı Şiiler bu durumdan rahatsızdı. Davutoğlu, ziyareti sırasında Türkiye ile Irak arasında 2009’da başlatılan ancak sonradan rafa kalkan “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin” de yeniden canlandırılacağını açıklamıştı. Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Aralık ya da Ocak 2014’te Ankara’yı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da bundan kısa süre sonra Bağdat’ı ziyaret edeceği haberini de Davutoğlu vermişti.
Ankara’daki diplomatlar bu açıklamaları, Türkiye ile Irak arasında yeni bir başlangıcın sinyali olarak değerlendirmişti. Türkiye’nin Erbil ile Bağdat arasında enerji konularında ara buluculuk yapabileceğine dair ümitler de artmıştı.
Ne var ki, Davutoğlu’nun Bağdat ziyaretinin üstünden yaklaşık yedi ay geçti ve sözü edilen üst düzey ziyaretlerin hiçbiri gerçekleşmedi. Maliki Nisan’daki seçimlerin ardından şimdi doğal olarak yeni hükümeti kurmakla meşgul ancak hükümeti kursa bile yakın zamanda Ankara’ya gelmesi beklenmiyor.
Bütün bunlar iki ülke ilişkilerinin sağlam, karşılıklı temasların yoğun ve Ankara’nın Bağdat üzerinde nüfuz sahibi olduğu 2010 öncesindeki dönemin çok geride kaldığını gösteriyor. Oysa, Erdoğan beraberindeki kabine üyeleriyle Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilk toplantısı için Ekim 2009’da Bağdat’a gittiğinde, iki ülke arasında enerji, güvenlik, sağlık ve tarım da dahil pek çok alanda 48’i aşkın anlaşma imzalanmıştı.
WikiLeaks tarafından basına sızdırılan resmi ABD belgelerine göre Washington da o zamanlar Türkiye’yi Irak hükümetinin en yakın müttefiklerinden biri olarak görüyordu. ABD güçlerinin Irak’tan çekilmesi sürecinde Türkiye’nin yardımcı bir rol oynayabileceği düşünülüyordu. Türkiye’nin Iraklı Sünnileri siyasi süreci boykot etmemeye ve siyasete dahil olmaya ikna etmesi de hem Irak hükümeti hem de Washington tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Zira Saddam Hüseyin’in 2003’te devrilmesinin ardından ülkedeki ayrıcalı konumlarını kaybeden Iraklı Sünniler siyasi süreçlere katılmayı reddetmişlerdi.
Ankara’nın bir zamanlar Iraklı Kürtlerin siyasi özlemlerine ve Türkiye’deki Kürtleri cesaretlendireceği gerekçesiyle Kuzey Irak’ın özerklik kazanmasına engel olmaya çalışması ise tarihin bir cilvesi olsa gerek. Hatta Iraklı Kürt siyasetçiler 2009’da Türkiye’nin o zamanki Bağdat Büyükelçisi Murat Özçelik’i Irak’ın içişlerine karışmak ve ülkenin seçim yasasını Ankara’nın hedefleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışmakla suçlamışlardı. Kaderin bir diğer cilvesi de Ankara’nın o zamanlar, ABD’yi Türkiye’ye komşu bağımsız bir Kürdistan kurmaya çalışmakla suçlamasıydı.
Bugün ise işler tersine döndü ve Türkiye, ABD’nin itirazlarına rağmen Bağdat’a karşı açıkça Iraklı Kürtlere arka çıkıyor. Ankara ile Bağdat arasındaki gerginliğin ilk işareti Irak’taki 2010 genel seçimlerinde gelmişti. Iraklı Şii siyasiler Türkiye’yi ülkenin içişlerine karışmakla suçlamıştı. Ankara o seçimlerde laik bir siyasetçi ve eski geçiş dönemi başbakanı olan İyad Allavi’nin liderliğindeki “El Irakiye” ya da bir diğer ismiyle Irak Ulusal Hareketi’ni desteklemişti.
New York Times’ın ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Christopher R. Hill imzasını taşıyan WikiLeaks belgesine dayandırdığı bir haberine göre Özçelik Maliki’nin yeniden seçilmesine karşı çıkmıştı. Hill’e göre Türk Büyükelçi, ABD’li diplomatlara Maliki’nin yeniden seçilmesi halinde “kendi gücünü arttırmaya bakacağını ve uzun süreli ihtilafların çözülmesinde iş birliğine yanaşmayacağını” söylemişti. Ancak seçim sonuçları Ankara’nın beklentilerini yansıtmamış ve Türkiye seçimin en büyük kaybedenlerinden biri olmuştu. Maliki de Erdoğan hükümetinin seçimlerden önce izlediği siyaseti bir kenara yazmıştı.
Bu arada Irak’taki seçimlerden kısa süre sonra 2011’de patlak veren Suriye krizi de Ankara ile Bağdat arasındaki mezhepsel çekişmeyi keskinleştirdi. İlişkiler, Türkiye’nin Irak’ın eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’ye sığınma hakkı vermesiyle iyice kötüleşti. Iraklı Şiileri öldürmek için infaz mangaları kurmakla suçlanan Haşimi bir Bağdat mahkemesi tarafından gıyabında idam cezasına çarptırılmıştı. Türkiye ve KBY arasındaki enerji iş birliğinin artması da Erdoğan hükümeti ile Maliki arasındaki gerginliği daha da tırmandırdı.
Bu durum aradaki buzları eritmek için Ekim ve Kasım 2013’te başlatılan girişimlere kadar böyle devam etti. Girişimleri Suriye’deki kaosun tırmanmasıyla ortaya çıkan ortak endişeler tetiklemişti. Ancak bu yolda beklenenden daha çok engel vardı.
Nitekim, Ankara ve Erbil, Bağdat ve Washington’un itirazlarına rağmen iş birliğini sürdürmekte kararlı görünüyor. Harith Hasan 30 Mayıs tarihli Al-Monitor makalesinde KBY’nin Türkiye’ye petrol ihraç ederek, Bağdat tarafından yalnızlaştırılmayı göze aldığını belirtiyor. Komşu Arap ülkeleri de Kürtlerin Türkiye’yle ilişkileri geliştirmesine olumlu bakmıyor. Ancak Kürtlerin bunu önemseyip önemsemediği meçhul. Neticede Irak’ta gelişme gösteren tek bölge Kuzey Irak’mış gibi görünüyor.
Thomas Friedman da 4 Haziran tarihli New York Times makalesinde buna dikkat çekiyor: “Kürdistan, Başbakan Nuri El Maliki’nin vizyonsuz ve mezhepçi bir şef gibi hareket ettiği ve halen şiddetin hüküm sürdüğü Şiilerce yönetilen Bağdat’ta ve Irak’ın Sünni bölgelerinde gerçekleşmeyen her şeyi temsil ediyor”.
Türk yetkililer ise Washington’un, Türkiye-KBY iş birliğine dair memnuniyetsizliğini ifade etmenin ötesinde bir hamle yapmayacağına güveniyor. Zira ABD’li dev petrol şirketlerinin faaliyet gösterdiği Kuzey Irak’ın istikrarı onlar için de önemli. Ancak ABD doğrudan satılan Kürt petrolünü doğal olarak kendi pazarlarına sokmayacak. Kürt yetkililer ise petrole talip çıkacak başka pazarlar olacağından emin.
Bu arada Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) hükümetin Kürt petrolü kararına ilişkin verdiği meclis araştırma önerisi de hükümet yetkililerini fazla kaygılandırmadı. Zira araştırma önerisinin iktidar partisinin çoğunluk oylarıyla reddedilmesi bekleniyor.
Özetle, bugünkü şartlar düşünüldüğünde, Türkiye-Irak ilişkilerindeki kasvet devam edecekmiş gibi görünüyor, ta ki, Bağdat ve Erbil enerji kaynaklarına dair ortak bir zeminde buluşuncaya kadar…