Ana içeriğe atla

Bumerang etkisi

Musul’daki rehine krizi, Ankara’nın cihadistlere sınırını açan yanlış Suriye politikasının bumerang etkisidir.
Fighters of the Islamic State of Iraq and the Levant (ISIL) celebrate on vehicles taken from Iraqi security forces, at a street in city of Mosul, June 12, 2014. Since Tuesday, black clad ISIL fighters have seized Iraq's second biggest city Mosul and Tikrit, home town of former dictator Saddam Hussein, as well as other towns and cities north of Baghdad. They continued their lightning advance on Thursday, moving into towns just an hour's drive from the capital. Picture taken June 12, 2014. REUTERS/Stringer (I

Bir El Kaide örgütü olan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Irak’ın kuzeybatısındaki Musul’u ele geçirdikten hemen sonra, 11 Haziran Çarşamba günü kentteki tek aktif diplomatik temsilcilik olan Türkiye Başkonsolosluğu’nu bastı ve Başkonsolos Öztürk Yılmaz başta olmak üzere binadaki 49 kişiyi rehin aldı.

IŞİD’in Musul’da bir önceki gün rehin aldığı 28 kamyon sürücüsü de bu sayıya eklendiğinde örgütün elindeki rehin Türklerin sayısı 77’ye çıkıyordu.

Bu yazıyı kaleme aldığım sırada olayın üzerinden henüz 48 saat geçmişti ve bu “rehine krizi”nin nasıl sonuçlanacağına dair herhangi bir somut işaret görünürde yoktu. Yaşanmakta olan an ile ilgili yalın gerçek, Irak’taki Sünni kentlerini birer birer ele geçiren El Kaide’nin aynı zamanda Türkiye’nin Suriye ve Irak politikalarını da rehin almış olduğuydu.

Bu rehine krizi devam ettiği sürece Türkiye, kendi sınırlarını her iki yönde de kullanarak Avrupa ve Suriye arasında gidip gelen uluslararası cihadistlere karşı Batılı müttefikleriyle birlikte çalışıp tedbirler almak söz konusu olduğunda iki kere düşünmek zorunda kalabilir.

IŞİD’in rehin alma eylemi, Ankara’nın artık neden sonra, ülkesinin ve Batılı müttefiklerinin güvenliklerini gözeten gerçekçi politikalara dönüş sinyalleri vermeye başlamasının hemen ardından meydana geldi.

Türkiye önce 3 Haziran’da Suriye’deki bir başka El Kaide örgütü olan An Nusra’yı Bakanlar Kurulu kararıyla terörist örgütler listesine ekledi. Bu listeye bir hafta sonra Nijerya’da faaliyet gösteren Boko Haram da girdi.

Başkonsolosluk baskınından dört gün önce, Ankara’nın savaşmak için Türkiye üzerinden Suriye’ye geçen Avrupalı cihadistler hakkında Batılı müttefiklerinden gelen istihbaratı değerlendirerek birkaç haftadır sınırlarında tedbirler almaya başladığına dair haberler Türk medyasında yayımlandı.

Ve nihayet bunu, Türk Dışişleri’nin iki numaralı ismi Feridun Sinirlioğlu’nun Washington’a giderek 9 ve 10 haziranda Amerikalı muhataplarıyla, gündeminde Suriye’deki yabancı cihadistler sorunu da olan görüşmelerde bulunacağı yolundaki haberler izledi.

Bütün bu haberler Türkiye’nin, kendi müflis Suriye politikasının yol açtığı büyük hasarı kontrol altına almak için, Batılı müttefiklerinin ağır baskısı altında da kalarak adımlar atmaya zorlandığını gösteriyordu. Ne de olsa artık Esad rejiminin öngörülebilir bir süre için ayakta kalacağı kesinleşmişti ve bu nedenle o rejimi en kısa sürede devirsinler diye, yaratabilecekleri bütün tehdit ve istikrarsızlığa rağmen cihadistlerin Suriye’ye geçmek için Türkiye’yi kullanmalarına göz yummanın da bir anlamı kalmamıştı.

Ancak bu arada Musul El Kaide’nin eline geçti ve olanlar oldu.

Böylece yanlış kurgulanıp uygulanmış o Suriye politikasının yol açtığı hasarın sabit kalmayıp büyüdüğüne, Irak’ı da baskı altına aldığına ve oradan bir bumerang etkisiyle dönüp Türkiye’yi vurduğuna tanık olduk.

Evet, rehine krizinde söz konusu olan bir bumerang etkisidir çünkü Musul’un IŞİD tarafından ele geçirilmesine imkan veren şartların oluşmasında Türkiye’nin Suriye politikası büyük bir rol oynamıştır.

Ankara, Suriye ile olan uzun kara sınırının iki yönde de vızır vızır işleyen bir “cihadist otoyolu”na dönmesine, Suriye politikası gereği sınır güvenliğini göz ardı ederek yol açmıştır.

Binlerce uluslararası cihadistin Suriye’ye geçmek için kullandığı, bu “otoyol”du. El Kaideci örgütler belki Şam rejimini deviremediler... Ama Suriye’nin kuzeyini bu “otoyol” sayesinde bir “cihadist bonanza”ya çevirdiler ve oradan da Fırat vadisi boyunca ilerlemekte olan Irak’taki El Kaide ile buluştular. Sonunda, ABD’nin Irak’tan çekildiğinde geride bıraktığı boşluk ile ülkedeki mezhep çatışmalarından doğan özgül şartların da büyük katkısıyla Irak’taki Sünni nüfuslu büyük şehirleri kontrol altına alabilecek bir “sinerji” yaratabildiler.

Şimdi Ankara 2011’den bu yana Suriye’de izlediği hatalı politikanın bazı çok boyutlu bedellerini Irak’taki rehine krizi nedeniyle ödemek durumunda kalabilir. Bunların neler olabileceğini bekleyip görmek gerekecek.

Bunlara daha dar bir açıdan, Ankara’nın başkonsolosluğu zamanında tahliye etmeyerek son derece öngörüsüz ve beceriksizce hareket etmesinin bedelleri olarak da bakabiliriz.

Irak’a, Ankara’nın konumundan en geniş açıyla baktığımızda ise karşımıza, etnik ve mezhepsel fay hatları boyunca parçalanan bir ülkede giderek bir açık iç savaşa dönüşen çatışmanın Türkiye’ye etkilerinin ne olabileceği sorusu çıkıyor.

Önce şu gerçeği kabul etmeliyiz: Ankara, Irak’ın parçalanması fikrini bu güncel gelişmelerin çok öncesinde satın alarak hazmetmiştir. Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile olan, Kürt petrolünün merkezi boyutlarından birini oluşturduğu stratejik ilişkileri bu iddianın kanıtıdır. Bu petrol ilişkisi, ABD’nin muhalefetine, Bağdat’ın bütün itirazına rağmen ve Irak’ın bölünmesine yol açabilecek merkezkaç kuvvetlerini güçlendireceği bilindiği halde sürdürülmekteydi.

Diğer taraftan Ankara’nın Irak politikası 2009’dan bu yana görünür biçimde mezhepçi bir karakter kazanmaktaydı.

Şii Maliki yönetiminin merkezi otoritesinin Irak’ın batısındaki Sünni bölgelerinde fiilen sona ermesi, normal şartlar altında Ankara’nın canını çok da sıkacak bir gelişme olmazdı.  

Mamafih şartlar şimdi pek de normal değil: Sünni bölgelerini kontrol altına alan herhangi bir siyasi güç değil, El Kaide. Komşu ülkeleri içine çekebilecek bir iç savaş ortamı doğabilir ve petrol fiyatlarını artırıcı bir etki ortaya çıkabilir.

“Çift yönlü bir cihadist otoyolu”dan bahsetmiştik... Bu otoyol Türkiye’ye de çok sayıda El Kaide unsurunu ulaştırmış olmalıdır.

Sadece bu da değil... Çok sayıda Türkün diğer Avrupalı cihadistler gibi Suriye’ye bu El Kaideci örgütlerin saflarında savaşmaya gittiğine dair haberler alınıyor. Milliyet gazetesinde 13 Haziran’da “güvenlik birimlerinin değerlendirmeleri”ne atfen yayımlanan bir haberde IŞİD’in içinde 3 bin Türk’ün bulunduğu bahsediliyordu.

Bu arada Kerkük de bu kenti tarihsel başkentleri olarak gören Kürtler tarafından ele geçirildi.

Yakın bir geçmişe kadar, bağımsız Kürt devletine karşı, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana ve Türkmenleri Kürtlerden ziyade Bağdat’ın kontrolünde görmeyi yeğleyeceği kesin olan bir Ankara açısından bu gelişme kendi çektiği “kırmızı çizgi”nin ihlali olarak görülür ve çok sert bir tepki ile karşılanırdı.

Şimdi ise Ankara’nın, “Kerkük’ü El Kaide ya da Şii Bağdat yönetimi alacağına dostumuz ve stratejik müttefikimiz Barzani’nin Kürtleri alsın” diye düşüneceğini tahmin etmek zor olmasa gerek...

Paradoksal olarak, Kürt egemenliğindeki bir Kerkük, Türkiye için ulaşılabilir bir Kerkük’tür.

Kerkük’ün Kürtler tarafından tamamen ele geçirilmesi Ankara’nın hazmetmeye mecbur olduğu bir gelişmedir.

Irak ve Suriye’nin Sünni Arap nüfuslu Fırat vadisi üzerinden El Kaide tarafından birleştirilmesi ise Ankara’nın mefluç ve müflis Suriye politikasının tabutuna çakılan son çividir.

Ankara’nın artık düşürülemeyeceği çoktan belli olmuş Şam rejimini devirme saplantısını bir tarafa bırakıp, Batılı müttefikleri ile ortaklaşa çalışarak kendi halkını El Kaide teröründen korumak için gerekli güvenlik tedbirlerini almaya öncelik vermesi, bu yeni durumuna rasyonel bir cevap oluşturacak.

Join hundreds of Middle East professionals with Al-Monitor PRO.

Business and policy professionals use PRO to monitor the regional economy and improve their reports, memos and presentations. Try it for free and cancel anytime.

Already a Member? Sign in

Free

The Middle East's Best Newsletters

Join over 50,000 readers who access our journalists dedicated newsletters, covering the top political, security, business and tech issues across the region each week.
Delivered straight to your inbox.

Free

What's included:
Our Expertise

Free newsletters available:

  • The Takeaway & Week in Review
  • Middle East Minute (AM)
  • Daily Briefing (PM)
  • Business & Tech Briefing
  • Security Briefing
  • Gulf Briefing
  • Israel Briefing
  • Palestine Briefing
  • Turkey Briefing
  • Iraq Briefing
Expert

Premium Membership

Join the Middle East's most notable experts for premium memos, trend reports, live video Q&A, and intimate in-person events, each detailing exclusive insights on business and geopolitical trends shaping the region.

$25.00 / month
billed annually

Become Member Start with 1-week free trial
What's included:
Our Expertise AI-driven

Memos - premium analytical writing: actionable insights on markets and geopolitics.

Live Video Q&A - Hear from our top journalists and regional experts.

Special Events - Intimate in-person events with business & political VIPs.

Trend Reports - Deep dive analysis on market updates.

Text Alerts - Be the first to get breaking news, exclusives, and PRO content.

All premium Industry Newsletters - Monitor the Middle East's most important industries. Prioritize your target industries for weekly review:

  • Capital Markets & Private Equity
  • Venture Capital & Startups
  • Green Energy
  • Supply Chain
  • Sustainable Development
  • Leading Edge Technology
  • Oil & Gas
  • Real Estate & Construction
  • Banking

We also offer team plans. Please send an email to pro.support@al-monitor.com and we'll onboard your team.

Already a Member? Sign in

Start your PRO membership today.

Join the Middle East's top business and policy professionals to access exclusive PRO insights today.

Join Al-Monitor PRO Start with 1-week free trial