Ana içeriğe atla

Türkiye’nin rehine krizi ne kadar ciddi?

IŞİD'in beklenmedik düşmanlığı Türkiye'yi şaşırttı.
Turkey's Prime Minister Tayyip Erdogan addresses members of parliament from his ruling AK Party (AKP) during a meeting at the Turkish parliament in Ankara June 17, 2014. REUTERS/Umit Bektas (TURKEY - Tags: POLITICS) - RTR3U7T5

Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)’inin Musulu ele geçirdiği günden bu yana Türk Konsolosluğunda görevli 49 kişi örgütün elinde rehine olarak tutuluyor. Bu rehinelerin 15’i diplomat, ki bu diplomatların arasında bizzat Türkiye’nin Musul Konsolosunun kendisi de bulunuyor. Rehinelerin en küçüğü 8 aylık bir bebek ve diplomatlardan birinin çocuğu. Geri kalan rehineler Konsoloslukta çalışan idari görevliler ve özel harekat polisleri. IŞID’in daha önceden alıkoyduğu 31 şöförle birlikte düşünüldüğünde, en az 80 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının örgütün elinde rehin tutulduğunu görüyoruz. Hükümet yetkilileri tarafından yapılan bazı açıklamalar rehine sayısının daha da yüksek olabileceğini ima ediyor.

Oldukça kaygı verici bu duruma karşın Türk yetkililerin “rehine” ve “rehin alma” kelimelerini kullanmaktan ısrarla kaçındıkları gözlerden kaçmıyor. Dışişleri bakan yardımcı Naci Koru basın mensuplarına yaptığı açıklamada Türkiye’nin bu olayı bir rehine alma olayı olarak görmediğini şu sözlerle ifade ediyordu: “49 insanın rehin alındığını düşünmüyoruz. Bize rehine alındıkları söylenmedi. Eğer rehin alınsaydı oturulur pazarlık yapılırdı. Karşılığında bir şeyler istenen insanlar yok”. Koru, Türk vatandaşlarının IŞİD tarafından sadece alıkonulduğunu söylüyor.

Aslında IŞİD’den yapılan bir açıklama da, Türk diplomatların geçici bir süre için alıkonuldukları izlenimini kuvvetlendirmişti. Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’ın örgütün Islamic State Media isimli tweeter hesabına gönderdiği “Diplomatlarımızı ne zaman bırakmayı düşünüyorsunuz” (when do you plan to release our diplomats?) sorusu, kısa bir süre içinde aynı hesaptan gönderilen “Bugün İstanbul’da olacaklarını düşünüyorum” (I think they are in Istanbul today) sözleriyle yanıtlanıyordu. Örgütün 12 Haziranda verdiği bu yanıttan bugüne rehinelerin serbest bırakılacağını gösteren hiç bir gelişme meydana gelmedi.

Aslında, Konsolosluğun IŞİD elemanları tarafından nasıl kuşatılıp, Konsolosluk çalışanlarının nasıl rehin alındığına ilişkin detaylara bakıldığında, gerek örgütün bu teskin edici sözlerinin ve gerekse Türk Dışişleri bakanlığının “rehine” kelimesini kullanmaktan kaçınmasının alanda yaşanan gerçeklikle büyük bir tezat içinde olduğu görülüyor. IŞİD militanlarının Konsolosluğu kuşattıkları sırasında binada bulunan bir özel harekat polisinin bir sosyal paylaşım ağına gönderdiği mesajlar, örgütün Konsolosluğu ve içindekileri stratejik bir hedef olarak gördükleri intibaı uyandırıyor.

Özel harekatçı polis Konsolosluk çalışanlarının rehin alınma anını şöyle anlatıyor:

“IŞİD, Musul elçiliğimizin kapısına 900 özel eğitimli komandoyla dayandı (...) IŞİD, havan, doçka, bixi, rpg ve Irak ordusundan çaldığı 4 adet tankla elçiliğe dayandı. Elçilikte bulunan özel harekat personeli Dışişlerine ‘mermimizin yettiği kadar çatışacağız’ demesine rağmen Dışişleri personellerimizi göz göre göre kaybedemeyiz diyerek çatışmama emri verdi.”

Başbakana yardımcısı Bülent Arınç da, “Bin kişiden bahsediyoruz, elinde tank, silah var” diyerek hem bu polisin ifadesini teyit ediyor ve hem de, Dışişleri Bakanlığının neden direnmeden teslim olmaları için Konsolosluk çalışanlarına talimat verdiğini açıklamaya çalışıyordu.

Türk Konsolosluğundaki polisin olayın sıcaklığı içinde Konsolosluk kapısına dayanan militan saysını abarttığını varsaysak bile, IŞİD’in elindeki tank ve diğer araçlarla binayı kuşatması, içindekileri ele geçirmeyi “tutkulu” bir şekilde istediğini göstermiyor mu?

Buradan bakınca, örgütün twitter hesabından gönderilen teskin edici mesaj ve keza muhtemeldir ki, Musul’a ilerlerken buradaki Türk vatandaşlarına dokunmayacağına dair Türk hükumetine dolaylı olarak gönderdiği mesajlar rehineleri almayı ve elinde tutmayı kolaylaştırmayı hedefliyor olabilir.

Erdoğan’ın rehine alma olayından kısa bir süre yaptığı açıklama ile, takip eden açıklamalarındaki ton farkı ve giderek daha temkinli konuşmaya başlaması da dikkat çekiyor.

12 Haziran’da yaptığı açıklamada Erdoğan "Başkonsolosumuzla da bir görüşmem oldu. Biz şimdi tere yağından kıl çeker gibi bu işi başarabilir miyiz onun gayreti içindeyiz. Diyoruz ki, ‘geç olsun ama inşallah hayırlı olsun’.” diyordu.

Erdoğan’ın sözünü ettiği konsolos IŞİD’in elinde rehine olarak tuttuğu konsolos olduğuna göre, başbakanın bu sözleri, örgütle yapılan muhtemel pazarlığın bizzat başbakanın kendisi tarafından yürütüldüğünü ima eden sözler olarakta yorumlanabilir.

Hükümet kaynaklarından oldukça iyi haber alan Yeni Şafak gazetesi, IŞİD’le temasların dört bir koldan yürütüldüğünü ve hiç bir diyalog imkanının es geçilmediğini gösteriyor. Yeni Şafak örgütle kurulan temasa ilişkin olarak detaylı bilgiler veriyor:

“Türk Dışişleri Bakanlığı, krizin hemen ardından başta Musul'un en saygın ailesi Nuceyfi Ailesi olmak üzere bölgedeki önemli Arap aşiretleri ile görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerin ardından baskının yaşandığı günün gecesi saat 23.30'da IŞİD ile dolaylı temas sağlandı. Musul'un en önemli Arap aşiretlerinden ve Irak alimler heyetinde yer alan üç isim, IŞİD'in ana karargah olarak kullandığı Musul Valiliğinde ilk görüşmeyi gerçekleştirdi. Gece 2 saat süren görüşmede Musul Başkonsolosumuz Öztürk Yılmaz ve tüm çalışanların sağlık durumları ile can güvenlikleri konusundaki bilgiler Ankara'ya aktarıldı.”

Erdoğan’ın 15 Haziran tarihinde basına yaptığı açıklamada ise daha ihtiyatlı bir dil kullandığını görüyoruz: “Şu anda biz orada özellikle Başkonsolosluk mensuplarını, TIR şoförlerini gerekse diğer Türk vatandaşlarımızın hayatını çok çok önemsiyoruz. Bunun için attığımız atacağımız adımlara çok dikkat ediyoruz. Maalesef içeride siyasette sorumluluk bilinci içerisinde davranması gerekenlerin tahrik içerisinde olduklarını görüyorum” Diyor Erdoğan.

Türk siyasetini yakından tanıyan gözlemcilerin benimle aynı görüşte olacağını sanıyorum; Türkiye’de işlerin sarpa sarmaya başladığının ilk göstergesi o konuda muhalefetin suçlanmasıdır, ki Erdoğan yukarıda aktardığım sözlerinde tam da bunu yapıyor. İkinci ve işlerin daha da çetrefil hale geldiğini gösteren işaret ise medyanın suçlanmasıdır. Nitekim, başbakanın yine 15 Haziran günü yaptığı bir başka konuşmada gazetecilere sert sözlerle çıkıştığına tanık oluyoruz: “Yaklaşık 100 kadar vatandaşımız IŞİD unsurlarının elinde. Biz bunları sağ salim kurtarmanın gayreti içerisindeyken, siz tahrik etmek suretiyle ne elde etmeye çalışıyorsunuz?”

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın yine aynı gün, basını konu hakkında yayın yapmamaya çağıran şu sözleri de hükumet kanadındaki kaygının biraz daha büyüdüğü olarak yorumlanabilir. Arınç, “Basından sorumlu başbakan yardımcısı olarak basına sansür getirmek değil ama bu örgütün nasıl bir örgüt olduğunu hepimiz artık biliyoruz, onları tahrik edebilecek açıklamalardan hepimizin sakınması gerektiğini şahsi bir hassasiyet olarak dile getirmek istiyorum” diyordu.

IŞİD’in Türk konsolosluk çalışanlarını rehin almasının ardından Türk makamlarında yapılan açıklamalar ile, takip eden zamanda kullanılmaya başlanılan dilin farklılaştığı, iyimserliğin yerini, ihtiyatlı bir yaklaşıma bıraktığı ve hatta son olarakta basından “konuyu işlememelerinin istendiğini” görüyoruz.

İşlerin Türk makamlarının ilk anda düşündükleri kadar pürüzsüz ilerlemediği ve belki de tahmin edilenden daha uzun sürecek bir rehine kriziyle karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor. Tablonun bütününe bakıldığında, IŞİD’in rehineleri ne zaman ve hangi koşullarla bırakacağı anlaşılamasa da, rehin alırken bilinçli bir şekilde hedef seçtiği ve Türk hükümetinin beklemediği düzeyde hasmane bir tutumla karşı karşıya olduğu görülüyor. Kısacası Türkiye’nin çok ciddi bir rehine kriziyle karşı karşıya olduğu anlaşılıyor.

Join hundreds of Middle East professionals with Al-Monitor PRO.

Business and policy professionals use PRO to monitor the regional economy and improve their reports, memos and presentations. Try it for free and cancel anytime.

Already a Member? Sign in

Free

The Middle East's Best Newsletters

Join over 50,000 readers who access our journalists dedicated newsletters, covering the top political, security, business and tech issues across the region each week.
Delivered straight to your inbox.

Free

What's included:
Our Expertise

Free newsletters available:

  • The Takeaway & Week in Review
  • Middle East Minute (AM)
  • Daily Briefing (PM)
  • Business & Tech Briefing
  • Security Briefing
  • Gulf Briefing
  • Israel Briefing
  • Palestine Briefing
  • Turkey Briefing
  • Iraq Briefing
Expert

Premium Membership

Join the Middle East's most notable experts for premium memos, trend reports, live video Q&A, and intimate in-person events, each detailing exclusive insights on business and geopolitical trends shaping the region.

$25.00 / month
billed annually

Become Member Start with 1-week free trial
What's included:
Our Expertise AI-driven

Memos - premium analytical writing: actionable insights on markets and geopolitics.

Live Video Q&A - Hear from our top journalists and regional experts.

Special Events - Intimate in-person events with business & political VIPs.

Trend Reports - Deep dive analysis on market updates.

Text Alerts - Be the first to get breaking news, exclusives, and PRO content.

All premium Industry Newsletters - Monitor the Middle East's most important industries. Prioritize your target industries for weekly review:

  • Capital Markets & Private Equity
  • Venture Capital & Startups
  • Green Energy
  • Supply Chain
  • Sustainable Development
  • Leading Edge Technology
  • Oil & Gas
  • Real Estate & Construction
  • Banking

We also offer team plans. Please send an email to pro.support@al-monitor.com and we'll onboard your team.

Already a Member? Sign in

Start your PRO membership today.

Join the Middle East's top business and policy professionals to access exclusive PRO insights today.

Join Al-Monitor PRO Start with 1-week free trial