Yoksul bir kişinin yoksulluktan kurtulma olasılığı nedir? Yoksul bir ailede yetişen bir çocuğun, varlıklı bir ailede yetişen bir çocuğun başardıklarını başarma olasılığı nedir? Olasılıklar her ikisi için de eşit mi? Yoksulla zengin arasında büyük uçurumların olduğu bir toplum ayakta kalabilir mi?
İsrail’de bugünlerde birçok insan bu sorulara yanıt arayan bir tartışmayı yakından takip ediyor. Akil insanlar, toplumun üzerine kara bulut gibi çöken sorulara yanıt bulmaya çalışıyor. Yoksullukla savaşmak ve onu alt etmek mümkün mü? Yoksulluk hayatın kaçınılmaz bir unsuru mu? Büyük sermayelere sahip olanlar ile düzgün bir hayat sürecek parası olmayanlar arasında nasıl köprü kurulabilir?
Bu soruların arkasında büyük bir kaygı yatıyor. İsrail Merkez Bankası’nın eski başkanı Stanley Fischer, geçtiğimiz haziranda İsrail’deki ekonomik uçurumların devletin bekasını tehdit eden ana sorunlardan birini teşkil ettiğini, bu tehdidin “güvenlik tehditlerinden bile daha büyük” olduğunu vurguladı.
Milli Sigorta Enstitüsü (MSE), ülkenin yoksulluk tablosunu ortaya koyan yıllık raporlar yayımlıyor. Raporun açıklandığı günler, moral bozucu rakamlar nedeniyle daima kasvetli oluyor. Medya kuruluşları, raporu geniş bir şekilde yansıtmaya gayret ediyor. Rakam ve istatistikler gazetelerin manşetlerine çıkıyor, televizyon kanalları ise yoksulluğun vurduğu insanların öykülerine dikkat çekmek için birbiriyle rekabet ediyor.
İsrail’de yaklaşık 440 bin aile, yani 1 milyon 800 bin insan, yoksul olarak sınıflandırılıyor. Ancak asıl uyku kaçıran rakamlar çocuklarla ilgili. 2012’de yoksulluk sınırı altında yaşayan çocukları 850 binin üzerinde tahmin eden MSE, raporunun giriş bölümünde şöyle diyor: “Yoksulluk içinde büyüyen çocuklar ciddi etkilere maruz kalacak: düşük bir özgüven, daha da düşük bir düş kırıklığı eşiği, değersizlik duygusu, depresyon ve kaygı. Yoksul ailelerde ebeveynlerin çocuklarına yeterli gıda ve makul sıhhi koşullar sağlama imkânı da yoksulluktan olumsuz etkilenebilir.”
Geçen yılki MSE raporuna göre, İsrail’de yoksul hanelerin oranı, başka gelişmiş ülkelere kıyasla yüksek. OECD ülkelerinde yoksulluk oranı yüzde 11 iken, İsrail’de bu oran yüzde 20, yani neredeyse iki katı.
İsrail hükümeti, bu tablo karşısında 2013’te yoksullukla mücadele ve yoksulluğu azaltma konusunda tavsiyeler üretecek ulusal bir komite kurmaya karar verdi. Sosyal İşler Bakanı Meir Cohen, komitenin başına Eli Alalouf’u getirdi. Alalouf, daha önce İsrail’in en büyük yardım kuruluşlarından biri olan ve eğitim alanına odaklanan Raşi Vakfı’nın genel müdürü olarak görev yapmıştı. Komitede akademi, iş dünyası, sivil toplum ve hayırsever çevrelerden gelen toplam 60 uzman yer alıyor. Komite, tavsiyelerini mart 2014 sonunda İsrail devletine sunmakla görevli. Hükümet de bu tavsiyelerden hareketle İsrail toplumundaki uçurumları kapatmayı amaçlayan yeni bir politika belirleyecek.
Komitenin geçenlerde düzenlediği bir toplantıda konuşan sosyal hizmet uzmanı Yonah Rosenfeld, çağdaş yoksulluğun yeni ve tehlikeli bir boyutuna dikkat çekti: “Nasıl oluyor da yoksullar çoğunlukla çalışan insanlardan ve hayatı boyunca çalışmış olan insanlardan oluşuyor? Nasıl oluyor da 40 sene kesintisiz çalışmış bir kişi emekli olunca yoksulluk tuzağına düşüyor ve hayatının geri kalanını haysiyet içinde yaşayamıyor?
MSE verilerine göre yoksulluk sınırı altında yaşayan İsrail vatandaşlarının yarısı, kazancı asgari ücretin altında olan işçilerden oluşuyor. Geçmişte işçiler, aldıkları maaşla kendilerini ve ailelerini yoksulluktan çıkarabiliyordu. Günümüzde ise çalışıyor olmanın yoksulluk döngüsünden kurtulma garantisi vermediği anlaşılıyor.
Komite başkanı Alalouf, yoksulluğu bizzat yaşamış. 16 yaşındayken ailesini geride bırakarak Fas’tan İsrail’e tek başına göçmüş. Büyük zorluk ve emeklerle hayatını düze çıkaran Alalouf, yıllar sonra Raşi Vakfı genel müdürü olarak, yüz binlerce çocuğa sağladığı yardımlar nedeniyle İsrail Devleti’nin İsrail Ödülü’ne layık görüldü. Alalouf, kendi hayatından da öğrendiklerine dayanarak bir kişinin yoksulluktan kurtulması için devletin ve bizzat yoksul kişinin iradesi dâhil olmak üzere birkaç dinamiğin bir araya gelmesi gerektiğini söylüyor.
Al-Monitor’a konuşan Alalouf, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Kendi tecrübeme dayanarak ben diyorum ki yoksulluk içinde yaşayan kişi, yoksulluktan çıkmak için bizzat inisiyatif alıp sorumluluk üstlenmeli. Öte yandan, devlet de bu kişinin başarması için ona gerekli tüm araçları sağlamalı. İzlenecek en doğru yol, yoksul insanlara olta verip balıklarını kendilerinin tutmasını sağlamak.”
Komitenin çalışmalarına büyük umutlar bağlanıyor. Zira İsrail ilk defa yoksulluğa cepheden savaş açarak sorunu çözmeye çalışacak. Başbakan Benjamin Netanyahu, komitenin tavsiyelerini bütünüyle kabul edeceğini açıklarken, Maliye Bakanı Yair Lapid de tavsiyeleri hayata geçirmek için ne kadar mali kaynak gerekiyorsa bulunacağını belirtti.
İsrail’de “Yoksulluk Günü” olarak anılan 17 Aralık’ta yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, İsrail halkının yaklaşık yarısı, komitenin iki ana hedef koyması gerektiğine inanıyor: Tatminkâr kazanç sağlayan bir istihdam ve asgari ücretin yükseltilmesi. Ankete katılanların çoğu, uygun fiyatlı sosyal konutların da yoksulluğu azaltmakta çok etkili olduğunu belirtti.
Doğal olarak, İsrail’in yoksulluğu ortadan kaldırabileceğinden, bu konuda gerekli iradenin olduğundan kuşku duyanlar da var. Onlara göre İsrail, bu amaca ulaşmak için ekonomideki hiper-kapitalist yaklaşımı terk etmeli ve ülkenin ilk 30 yılında hâkim olan sosyal refah ekonomisine geri dönmeli.
Hayfa Üniversitesi öğretim üyelerinden Daniel Gutwein, Black Labor’da bu hafta yazdığı makalede, şu yorumda bulunuyor: “İsrail hükümeti, farklı politikalar benimsemiş olsaydı yoksulluk meselesini çözmüş olurdu. Sosyal refah politikası tercih edilseydi yoksullukla mücadele çok daha başarılı olurdu. Maalesef bu hükümet, devamlı olarak sosyal refah devletini küçültmeye çalışıyor. Yoksullukla mücadele komitesi, İsrail’de sosyal refah devletinin tabutuna son çiviyi çakma girişimidir.”