Davutoğlu’nun Suriye konusundaki tahminleri nadiren haklı çıkmıştır. Bakanın Suriye’ye ilişkin plan ve beklentilerinin hemen hemen hepsi, hiç hesaba katmadığı şekilde ters yüz olmuştur. Davutoğlu'nun şu an ki duruma ilişkin değerlendirmeleri de aynı ölçüde tartışmalı. Örneğin Bakan şimdi Türkiye'nin Kuzey Suriye'ye ilişkin en büyük sıkıntısı olan Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yönetimiyle aynı safta olduğunu söylüyor.
Suriye'de işlerin beklediği gibi gitmediğini nadiren kabul eden Davutoğlu şimdi doğrudan olmasa da Suriye'deki radikal İslamcı grupların, Esad'ı uluslararası camia için ehvenişer hale getirdiğini söylüyor. Bu, Davutoğlu'nun iki yıl önce dile getirdiği Esad'ın gidişine aylar belki de haftalar kaldığı yönündeki tahminiyle tamamen çelişiyor.
Davutoğlu için Suriye'deki durum zalim bir diktatörün halkını katletmesi kadar basitti. Davutoğlu bu krizin eski Yugoslavya'dakine benzer bir iç savaşa dönüşebileceği olasılığını göz önünde bulundurmadı. Bakanın o zamanki tahminleri, Suriye rejiminin de tıpkı Tunus, Mısır ve Libya'dakiler gibi devrileceği ve seçilmiş bir hükümetin eski rejimin yerini alacağı yönündeydi.
Geçmişe bakıldığında bunun sadece bir temenni olduğu anlaşılıyor. Suriye'nin demografik yapısı ve ülkedeki mezhepsel fay hatlarının derinliği hakkında daha iyi bilgilendirilmesi gereken birisi için bu tür tahminler oldukça isabetsizdir. Ayrıca uluslararası ilişkiler alanında tecrübeli bir akademisyen olan Davutoğlu hangi küresel ve bölgesel güçlerin Esad'ı destekleyeceği konusunda da daha dikkatli olmalıydı.
Suriye'deki mevcut durum Davutoğlu tarafından pek çok kez dile getirilen Türkiye'nin tarihi ve kültürel nedenlerle bölgeyi en iyi anlayan ülkelerden biri olduğu iddiasını da zayıflatıyor. Bugün dönüp geriye bakıldığında bu değerlendirmenin de isabetli olmadığı görülüyor. Zaten bölgedeki pek çok devlet de bu açıklamaları yeni-Osmanlıcılık gibi görüyor ve bunları duymaktan hoşlanmıyor.
Nitekim, Esad, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yönetiminin şu an yolsuzluk skandalı ve siyasi zorluklarla karşı karşıya olmasından memnun olan tek Orta Doğu lideri değil. Öte yandan Erdoğan'a duyulan hayranlığın halen hiç azalmadığı bazı Arap sokakları da elbette var.
Ne var ki, Türkiye'nin bölgedeki gelişmelere daha az müdahil olmasını isteyen devletlerin sayısı arttı, bu artış bilhassa da Erdoğan'ın Müslüman Kardeşler'e duyduğu yakınlığı ortaya koyup, mezhepsel tarafını yansıtan bir siyaset izlemeye başlamasıyla gerçekleşti. Türkiye şimdi ise Bağdat yönetimi ve Irak ile İran'ın önde gelen Şii liderleriyle yakınlaşarak bu köşeye sıkışmışlıktan kurtulmaya çalışıyor ancak güvenin yeniden kazanılması zaman alacak.
Erdoğan ve Davutoğlu için en önemli nokta ise Esad'ın askeri yollardan indirilmesi için ortaya koyulan tüm çabalara karşın iktidarda kalmış olmasıdır. Esad şu ana kadar yalnızca ayakta kalmayı değil, çözüm masasında yer almayı da başardı. Tüm beklentilerini Esad'ın gidişine bağlayan Erdoğan ve Davutoğlu ise bu tablodan çok rahatsız. Erdoğan'ın şu an içeride karşılaştığı zorluklar düşünüldüğünde ise Esad şimdi belki de Erdoğan'dan daha uzun süre iktidarda kalacağına inanıyor olabilir.
Tüm bu gelişmeler Davutoğlu'nun zamanında dile getirdiği Türkiye'nin rızası olmadan bölgede yaprak dahi kıpırdamayacağı iddiasının ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Davutoğlu bu iddiasını Mayıs'ta Kocaeli'nde katıldığı bir konferans sırasında da yinelemiş ve şöyle demişti: "Bir milletin büyüklüğü yayıldığı coğrafyada yaydığı değerlerle ölçülür. Bizim kurumlarımızın ufku ve coğrafyası bizden çok daha geniş olacaktır. Bu ufku ve coğrafyayı sınırlama hakkına kimse sahip değildir."
"Eğer bu restorasyon hakkıyla gerçekleşirse, bizim milletimizin iradesi olmadan ne bu coğrafyalarda, ne de dünyada yaprak kıpırdayabilir" diye konuşan Davutoğlu, bu sözleriyle Orta Doğu'da pek çok yaprağın Türkiye'nin hiç bir etkisi olmadan kıpırdadığı gerçeğini görmezden gelmişti. Bu tür beyanlar Türkiye'nin şu an bölgede eskiye göre çok daha fazla rakip ve düşmana sahip olduğuna inanan Türklere de anlamsız görünüyor.
Öte yandan, Türkiye'nin Suriye'de karşılaştığı zorlukların farkında olan Davutoğlu, bu sorunlardan bazılarını alakasız gerekçelere dayandırma konusunda Erdoğan'ın taktiğini izliyormuş gibi görünüyor. Türkiye'nin şu an Suriye'deki en ivedi problemi, Irak'ın Anbar eyaletinde ve Suriye'deki mevzilerini genişletmeye çalışan IŞİD'tir.
Diplomasi çevrelerine göre, Ankara şu an İslami Cephe çatısı altında savaşan daha "ılımlı" Selefi unsurlarla birlikte çalışıyor. Esad karşıtı olan farklı grupları barındıran Suudi destekli İslami Cephe, Kuzey Suriye'nin kontrolü için IŞİD'le de savaşıyor.
Suriye'ye doğru yol alırken polis tarafından durdurulan ve hükümetin engellemesi nedeniyle içinde arama yapılamayan esrarengiz tırın da bu tür bir gruba askeri mühimmat taşıdığına inanılıyor. Hükümet yetkililerinin açıklamalarına göre bu Suriyeli bir Türkmen grubu olabilir.
Hükümet, Esad rejiminin Türkiye'nin Suriye'deki İslamcı teröristleri silahlandırdığı iddiasını da yalanlamayı sürdürüyor. Bu iddia Şam yönetimi tarafından BM Güvenlik Konseyi'ne de taşınmıştı. Davutoğlu ise 9 Ocak'ta yarı resmi Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamalarda bu iddialar için "Türkiye'ye dönük bir psikolojik harekat" diyerek, tabloyu IŞİD ve Esad aleyhine çevirmeye çalıştı.
Davutoğlu şöyle konuştu: "Ne zaman Suriye'nin kuzeyinde muhalefet güçlendi, IŞİD o zaman ortaya çıktı ve savaşını da muhalif unsurlara karşı yaptı. Bunlarla rejim arasında perde gerisinde bir ortaklık var. Rejim bunları göstererek 'terör var' diye kendini meşru kılıyor."
Davutoğlu, bazı radikal gruplar tarafından kullanılan yöntemlerin, Esad'ı bu tür gruplardan gittikçe daha çok bunalan kamuoyuna ehveni şer gibi gösterdiğini de ekledi. Davutoğlu'nun bu sözlerinde Esad'ın, Batı için büyük bir endişe kaynağı olan cihatçı gruplar nedeniyle yeniden meşruiyet kazandığına ilişkin bir kabulleniş vardır.
Konuya ilişkin diplomatlarla yapılan teatiler, Batı'nın İslami Cephe çatısı altında faaliyet gösteren bazı gruplara ilişkin de endişelerinin olduğunu gösteriyor. Bu konudaki kaygısı her geçen gün artan Türkiye kamuoyu da Türkiye'nin Suriye'deki bu tür gruplarla kurduğu ilişkiden kendini nasıl sıyıracağını sorguluyor.
Bu arada Esad'ın Rusya tarafından ortaya koyulan kimyasal silahlar planına uyması da Batılı yetkililerden övgü almasını sağladı. Bu durum doğal olarak Erdoğan ve Davutoğlu'nu hoşnut etmedi. Lakin, Ankara'nın, Suriye'de hiç kontrol edemediği ya da çok az yön verebildiği olayların gidişatına göre pozisyon almaktan başka pek bir seçeneği de kalmadı. Bölgede istenmeyen gelişmelerin kaynağına ilişkin Ankara'dan yükselen bazı gerekçeler ise Türkiye'nin sarsılan güvenilirliğine katkı sağlamıyor.