Bir ülkenin istihbarat şefi hakkında uluslararası basında çıkan her haberin belirli bir amaçla sızdırıldığı düşünülür. Lakin bu sızdırmanın arkasında olduğundan şüphe edilen devlet oyunun kuralı gereği bu iddiayı yalanlar. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan'a ilişkin yakın zamanda yayımlanan iki makalenin de tam olarak bu bağlamda değerlendirilmesi gerekiyor.
Fidan'a ilişkin makalelerden ilki "Türkiye'nin İstihbarat Şefi Suriye'de Kendi Yolunu Çizdi" başlığıyla 10 Ekim'de The Wall Street Journal gazetesinde yayımlandı. "Üst düzey ABD'li yetkililere" dayandırılan makalede yer alan bir iddiaya göre Fidan, "ABD ve İsrail tarafından ulaşılan hassas bir istihbaratı İran'la paylaşarak, Türkiye'nin müttefiklerine zarar verdi”. Makaleye göre üç yıl önce gerçekleştiği iddia edilen bu olay, Washington yönetiminin Fidan’a ilişkin kaygılarını artırdı.
Makalede yer alan bir diğer iddia ise şöyle: "Daha Yakın zamanda iseTürkiye'nin Fidan tarafından yürütülen Suriye politikaları ABD'yle anlaşmazlığa sebep oldu”. Wall Street Journal bu iddiaların yanı sıraABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’nin görüşlerine de yer verdi. Jeffrey’e göre Fidan “iş bitirici” bir istihbarat şefi ve Washington’un bu nedenle Fidan’la birlikte çalışması gerekiyor. Ancak, Fidan’ın ABD’nin sarsılmaz bir dostu olmadığına da işaret eden Jeffrey,Obama yönetiminin bunu gözden kaçırmaması gerektiğini de belirtti.
Makalede Fidan’ın 2010'da MİT Müsteşarlığı'na getirilmesinin Washington ve İsrail'de endişeye yol açtığı anımsatıldı. Gazeteye göre bunun sebebi, Fidan’ın Türkiye’nin İran politikasının mimarlarından biri olarak görülmesi. Makalede şu iddiaya da yer verildi: "CIA'in, MİT'in, Tahran'a bazı hassas istihbarat bilgilerini sızdırdığından şüphe duymaya başlamasıyla bu gerginlik daha da arttı ve bu bilgilere ABD'nin İran hükümetine ilişkin gizli değerlendirmeleri de dahildi". Gazeteye göre, Washington'u tedirgin eden bir diğer neden ise Türkiye'nin Şam rejimine karşı radikal İslamcı grupları silahlandırmasında Fidan’ın önemli rol oynaması.
Bu makalenin bir hafta ardından The Washington Post gazetesinde yayımlanan ikinci makale geldi. 16 Ekim'de yayımlanan makale David Ignatius imzasıyla çıktı. Ignatius, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e "Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz!" diye çıkıştığı 2009'daki Davos panelinin moderatörüydü. İsrail ve ABD'li resmi kaynaklara dayandırılan makalede, Fidan’ın Türkiye’de bulunan İranlı MOSSAD ajanlarının isimlerini Tahran’a ihbar ettiği iddia edildi. Ignatius “İsraillileri cezalandırmak” amacıyla yapılan bu hamlenin “önemli” bir istihbarat kaybına yol açtığını da sözlerine ekledi.
Fidan'ın MİT Müsteşarlığına atanmasının İsrail'in tepkisini çektiği sır değil. Nitekim, Davos krizi nedeniyle zaten gerilimli olan Türkiye-İsrail ilişkileri, Fidan'ın atanmasından bir kaç gün sonra gerçekleşen Mavi Marmara baskınıyla hızla kötüye gitmeye başlamıştı. Bu baskında 9 Türk kısa mesafeden vurularak öldürülmüştü.
İsrail savunma birimleri Fidan’ın müsteşarlığa atanmasının Türkiye-İsrail ve Türkiye-İran ilişkilerine olası yansımaları açısından kaygı verici olduğunu o zaman da belirtmişlerdi. Fidan’ın göreve getirildiği günlerde İsrail merkezli Haaretz gazetesine konuşan yetkililer bu kaygıyı şöyle açıklamışlardı: “Hem iki ülke arasındaki istihbarat paylaşımı zarar görecek, hem de İsrail, düşman devletlerin ya da örgütlerin eline geçebileceği kaygısıyla Türkiye ile paylaştığı istihbaratı sınırlamak durumunda kalacak.”
Yukarıda bahsedilen iki makale de İsrail'in Fidan'a ilişkin kaygılarının sürdüğünü ve bunun Washington'un rahatsızlığını "daha da artıran" bir unsur olabileceğini gösteriyor.
Öte yandan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki Washington Post'taki makaleye ilişkin yorum yapmaktan kaçındı. 18 Ekim'deki basın bilgilendirme toplantısında konuya ilişkin soruları yanıtlayan Psaki, ilk başta "makalelere özel yorum yapmayacağını" söyledi ama, ısrarlı sorular üzerine şu ifadeleri kullandı: "Türklerle birlikte çalışıyoruz ve Türkiye yakın bir müttefikimiz. Üzerinde birlikte çalıştığımız bir dizi konu var."
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da konuya ilişkin soruları 17 Ekim'deKurban Bayramı vesilesiyle gittiği memleketi Konya'da yanıtladı. Her iki gazetede yer alan iddiaları da reddeden Davutoğlu ayrıntıya girmeden makalelerin, "içeriği ve zamanlaması açısından dikkat çekici" olduğunu söyledi.
İddiaların bir "kara propaganda" örneği olduğunu belirten Davutoğlu, bu tür kampanyaların Fidan'ın görevindeki başarısını gösterdiğini sözlerine ekledi. Davutoğlu bu propagandanın arkasında kimlerin olduğuna ilişkin soruları yanıtlamazken, hükümete yakın kaynaklar iddialardan olağan şüpheli olarak doğrudan İsrail'i sorumlu tuttu ve Washington da bu suçlamalardan payını aldı.
Bu arada her iki makale de şaşırtıcı şekilde Fidan’a ilişkin iddiaların Türkiye ile ABD arasındaki istihbarat paylaşımına ciddi zararlar vermediğini gösteriyor. Zira, her iki makaleye göre de Türkiye ile ABD'nin istihbarat birimleri arasında en üst düzeyde yapılan iş birliği anlaşmaları halen sürüyor. Makalelerde ayrıca Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama arasında Mayıs ayında Oval Ofis'te gerçekleşen görüşmede Fidan'ın da hazır bulunduğuna dikkati çekiliyor.
"Türk-Amerikan ilişkilerinde geçen yıl yaşanan sıcaklık Erdoğan'ı Obama'nın önemli sırdaşları arasındaki yerine tekrar taşıdı" diye yazan Ignatius Tahran'a istihbarat sızdırılmasına ilişkin iddiaların ise ABD yönetimi tarafından "ticari amaçlardan değil, güven konusunda bir yanılgıdan kaynaklanıyor" şeklinde değerlendirildiğini belirtti.
Ankara'da ise Davutoğlu'nun da değindiği gibi, makalelerin "içeriği ve zamanlamasına" ilişkin spekülasyonlar sürüyor. Zira her iki makale de Türkiye'de oldukça ciddiye alındı. Ankara'nın tezlerine göre Washington ve İsrail yönetimleri medya üzerinden Fidan konusunda Türkiye'ye baskı yapıyor. Buna sebep olarak gösterilen gerekçelerin arasında ise Suriye konusu öne çıkıyor.
Washington yönetimi, Türkiye’nin Suriye'deki cihatçı gruplara destek verdiğine ilişkin iddialardan rahatsız. Ankara'nın Esad'ı askeri yollarla devirmek amacını taşıyan tek yönlü politikası da bu hoşnutsuzluğu giderek artırıyor. Zira, Obama yönetiminin Rusya ile ortaklaşa yürüttüğü diplomatik çözüm çabaları kapsamında Esad'ın bizzat kendisinin olmasa bile rejime dair unsurların müzakere masasına oturması bekleniyor. Erdoğan ise bu tip bir çözüm ihtimaline nefretle bakıyor. Erdoğan'ın destekçileri de olumsuz haberlerin arkasında Fidan'ı gözden düşürmek isteyen çevrelerin olduğuna inanıyor. Zira Fidan hükümetin Suriye politikasının baş mimarlarından biri olarak görülüyor.
Ankara ve Tahran şu an bir anlaşmazlık içinde. Bu nedenle de şu an iki taraf arasında bir istihbarat paylaşımı mümkün görünmüyor. Dolasısıyla Erdoğan’ın destekçilerine göre, Washington ve İsrail’in değişen siyasi iklime karşın geçmişe dair iddiaları ısıtıp, gündeme getirmelerinin arkasında kendi ihtiyaçları ve bugünün sorunlarına ilişkin çıkarlar yer alıyor.
Nitekim, diplomatik kaynaklara göre Fidan Washington tarafından Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinin önünde bir engel olarak görülüyor. Fidan ayrıca iki ülke arasındaki ilişkileri düzeltmek Türk Dışişleri Bakanlığı’nın ortaya koyduğu çabaların altını oymakla da suçlanıyor. Zira, Bakanlık İsrail Başbakanı Banjamin Netenyahu’nun ABD’nin çabalarıyla Ankara’dan özür dilemesinin ardından taraflar ilişkileri geliştirmek için girişimlerde bulunuyor.
Fidan'ın geçmişte Iran ile bağları güçlendirmek için Washington’a ait için bazı hassas bilgileri Tahran ile paylaştığı düşünülebilir. Zira Ankara, Mavi Marmara baskının ardından duyduğu öfkeyi Türkiye’deki MOSSAD ajanlarını Tahran’a ihbar ederek ortaya koymuş olabilir.
Ne var ki, istihbarat teşkilatlarının yapısı düşünüldüğünde, Fidan'ın neden hedef tahtasına oturtulduğu uzun bir süre daha hatta belki de hiç anlaşılamayacak gibi görünüyor. Lakin burada amaç gerçekten Erdoğan üzerinde baskı kurup, güvenlik ihlali sebebiyle Fidan’ın görevden almasını sağlamaksa, bu pek de işe yarayacağa benzemiyor. Zira, Erdoğan Fidan'ı kara kutusu olarak görüyor ve bunu açıkça dile getiriyor. Dolayısıyla da onu sonuna kadar savunacaktır. Tıpkı PKK ile kendi emriyle yaptığı görüşmelerin ortaya çıkmasının ardından Fidan'a karşı dava açılmasına izin vermediği gibi…
Nitekim, amaç medya aracılığıyla hükümet üzerinde baskı kurup Fidan'ı göndermekse (ki Ankara da büyük ölçüde buna inanıyor), bu girişimler büyük ihtimalle başarısız olur. Bir diğer ihtimal ise Fidan’ı daha sıkı kontrol etmesi Ankara'yı uyarmak olabilir ama bu uyarıların başarıya ulaşacağı da kesin değil.
Semih Idiz Al-Monitor'un Türkiye’nin Nabzı bölümünün yazarlarındandır. Türkiye’nin önde gelen gazetelerinde 30 yıldır diplomasi ve dış politika alanında habercilik yapan İdiz’in köşe yazıları, Hürriyet Daily News ve Taraf gazetelerinden takip edilebilir. Financial Times, The Times of London, Mediterranean Quarterly ve Foreign Policy gibi yabancı yayınlar için de makaleler kaleme alan İdiz, ayrıca BBC World, Amerika’nın Sesi, NPR, Deutsche Welle, El Cezire ve çeşitli İsrail medya kuruluşlarına sıklıkla katkıda bulunmaktadır.