Ana içeriğe atla

Türkiye’yi Kutuplaştıran Üç Neden

AKP Kemalistlerin kışkırtmalarına kulak tıkayabilirse toplumdaki kutuplaşmayı iyileştirebilir.
A demonstrator reacts to security forces during a peace day rally at Taksim square in central Istanbul September 1, 2013.  REUTERS/Osman Orsal (TURKEY - Tags: CIVIL UNREST POLITICS) - RTX133J7

Geçen hafta İstanbul’a birkaç ay önce taşınan Lübnanlı bir aydınla sohbet etme imkanı buldum. Biraz çene çaldıktan sonra benimle Türkiye’ye dair çok isabetli bir gözlemini paylaştı: “Tanrım! Bu toplum fazlasıyla kutuplaşmış durumda.” Ona şöyle yanıt verdim: “Haklısın! Çok şükür ki iç savaşlarda birbirimizi öldürmüyoruz, ama evet, biz Türkler fazlasıyla kutuplaştık.”

Bu kutuplaşmanın Gezi Parkı protestolarında zirve yaptığı söylenebilir. Zira protestolar hem Başbakan Tayyip Erdoğan'a hem de Erdoğan'ı destekleyenlerin protestoculara duyduğu öfkeyi açığa çıkardı. Bir başka deyişle, Erdoğan ve AKP iktidarı toplumu bölen ana etmen olarak görülüyor olabilir, ancak benzer gerilimler AKP öncesi dönemde de yaşanıyordu. 90'lı yıllara sürekli bir siyasi gerilim, kimi zaman da siyasi şiddet olayları ve bir de "post modern" darbe damgasını vurdu. 80’lerde ise önce kanlı, korkunç ve işkenceci 12 Eylül darbesi ardından, Turgut Özal iktidarı geldi. Özal da Erdoğan gibi toplumun bazı kesimleri tarafından hakir görülse de bu çok daha aydınlık bir demokrasi devriydi. 70'lerde ise durum daha da kötüydü. Marksistler ile milliyetçiler sokak ortasında birbirlerini öldürüyorlardı. Hatta kendi ideolojik kamplarından "hain" olarak gördükleri gruplara bile saldırıyorlardı. 1961'de ise askeri cunta hükümet muhaliflerini de arkasına alarak Adnan Menderes'i idam etmişti.

Çoğu Türk’e göre, bu sürekli gerilim hali hayatın doğal bir parçası ve detaylı bir izahı gerektirmiyor. Bu durumu anlamaya çalışan diğerleri ise "derin devlet," CIA ya da "faiz lobisi" gibi gizli güçleri içeren komplo teorilerine sığınıyor. Oysa doğru yanıta topluma ve topluma kutuplaştıran şeyin ne olduğuna bakılarak ulaşılabilir.

Toplumsal gerilimlerin doğası şüphesiz ki oldukça çetrefillidir ve bazen kökeninde derin bir tarihsellik yatar. Bense Türkiye'de bugün yaşanan kutuplaşmadan büyük ölçüde 1925-1950 yılları arasındaki Kemalist devrimi sorumlu tutuyorum. Kemalizmi, Türkiye toplumunu daha Avrupalı özellikle de Fransalı bir ülkeye benzetmeyi amaçlayan otoriter bir girişim olarak tanımlayabiliriz. Atatürk'ün  "şapka inkılabı" da bunun bir örneğidir. Bu inkılap öyle bir "reformdur" ki karşı çıkan onlarca kişi idam edilmiştir. Kemalizm bir "kültür devrimidir"ve Mao'nun komünist Çin'de yaptığından çok daha ılımlı bir devrim olsa da bazı açılardan Çin’deki örneğiyle benzerlikler gösterir.

Atatürk şüphesiz bu devrimden nihai bir başarı bekliyordu: Bütün Türkler (yani Atatürk'ün evlatları) kültür devrimini kabul edecek bu devrimle baştan yaratılacaktı. Ne var ki, her toplum mühendisliği örneğinde olduğu gibi Atatürk de bu hayalinde ancak kısmen başarılı olabildi. Türklerin bir kısmı bu tarzı benimsedi ve böylece "Kemalist" oldu. Lakin, toplumun büyük bölümü  devlet tarafından dayatılan dönüşüme direndi. Bu kesim Kemalizmin tercih ettiği türden sembolik bir Müslümanlığı reddederek, geleneksel Müslümanlığını sürdürdü. Yahut da Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene!" özdeyişine başkaldırarak Kürt kalmaya devam etti.

"Öteki Türkiye" ismiyle anılan bu kesim kendini hep Kemalist seçkinler tarafından bastırılmış, hor görülmüş ve kullanılmış hissetti. Ünlü şair Necip Fazıl’ın 1940'larda yazdığı gibi kendilerini "öz yurdunda parya" gibi hissetti. Bu bölünme Samuel Huntington'ın da zamanında isabetli bir şekilde ifade ettiği gibi  Türkiye'yi gerçekten de "yırtılmış bir ülke" haline çevirdi.

Ne var ki, "öteki Türkiye" Batılılaşma siyaseti güden efendilerine direnme konusunda maharetini yine Batı’dan devşirilen bir kavramla, yani demokrasiyle kanıtladı. Ne de olsa, "öteki Türkiye" Kemalist seçkinlere göre çoğunluktaydı, dolayısıyla özgür ve adil seçimler halkın iradesini iktidara taşıyacaktı. Gerçekte de böyle oldu. "Türkiye Baharı" olarak adlandırabileceğimiz 1950'den bu yana neredeyse her seçimi merkez sağ partiler kazandı ve bu partiler Kemalistlerden ziyade "öteki Türkiye'nin" çıkarlarını ve tahayyüllerini temsil ediyordu. "Atatürk'ün ilke ve inkılaplarının" mağrur savunucusu olan generallerin, ülkedeki bütün darbeleri  merkez sağ partilere karşı yapması bir tesadüf değildir.

Erdoğan, bugün, darbeyle karşılaşmadan “öteki Türkiye’yi” iktidara taşımayı başardığı için muzaffer bir liderdir. Son "demokratikleşme paketinin" çoğunlukla muhafazakar Müslümanlara ve Kürtlere yönelik haklar içermesi tesadüfi değil. Zira bu iki kesim de "öteki Türkiye'nin" iki başat unsurudur. Esasen, tarihsel bağlamda bakıldığında bu devir gerçekten de bir demokratikleşme devridir.

Lakin bu süreç Türkiye'deki kutuplaşmaya derman olmak yerine, onu iyice derinleştirdi. Bunun birincil sebebi Kemalistlerin asla değişmeyen dünya görüşleridir. Zira, Kemalistler bu ideolojinin ihtiva ettiği adaletsizliği kabullenip, hatalarından dönmek yerine, hala Kemalizme itibar ediyorlar. İdeolojinin  çöküşünü ise İslamcıların, Kürtlerin ve hayali "emperyalist" güçlerin komplosuna bağlıyorlar.

Kutuplaşmanın ikinci nedeni ise Erdoğan'ın ve onu destekleyen çekirdek tabanının kullandığı muzaffer ve rövanşist söylemdir. Zira bu söylem Kemalistlerin korkularını daha da derinleştirmekten başka bir şeye yaramıyor. Akademisyen bir arkadaşım bu hissiyatı şöyle anlatıyor: "Yenilgiye uğrayanlarla el sıkışıp, onlarla barışmak yerine, zaferlerinin tadını doya doya çıkarmak istiyorlar."

Üçüncü neden ise sadece Kemalistlerin değil, zamanında Erdoğan'ı destekleyen seküler liberallerin de artık ülkenin gidişatından endişe duymaya başlamasıdır. Bu kesim Türkiye'deki tablonun tersine dönmesinden korkuyor. Zira artık "öteki Türkiye'yi"  yaşam tarzları baskılanan ve dışlanan laik Türkler temsil etmeye başlayabilir. Aslında Erdoğan, "bütün yaşam tarzlarına saygı duyduklarını" sürekli vurguluyor ve bu olumlu bir mesaj. Lakin, hemen her hafta kamusal hayata dönük "muhafazakar müdahalelere" ilişkin yeni bir tartışma patlak veriyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in kıyafetini "aşırı" bulduğu bir program sunucusunun işten çıkarılması da bunun son örneği.  

Bütün bunlar Türkiye'nin bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor: Erdoğan ve çevresindeki "yeni seçkinler" laik muhaliflerin güvenini kazanmak için samimi bir çaba ortaya koyup, kendi taraflarında baş gösteren iktidar sarhoşluğuna gem vururlarsa, PKK ile barış sürecinin ilerlediği bugünlerde ülkenin eski seçkinleriyle de tarihi bir uzlaşma sağlayabilirler. Lakin geçmişte Kemalistlerin yaptığı gibi giderek otoriterleşen bir demokrasi anlayışıyla kendi kafalarındaki Türkiye'yi yaratmaya kalkarlarsa, ülkedeki kutuplaşmayı derinleştirmekten öteye gidemezler. Ve bu seçenek Müslüman bir liberal demokrasi olarak dünyaya örnek olma şansını halen barındıran bir ülkeye yazık eder.

Mustafa Akyol, Al-Monitor'un Türkiye’nin Nabzı bölümünün yazarlarından olup aynı zamanda Türkiye’de çıkan Hürriyet Daily News ve Star gazetelerinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Akyol’un makaleleri, Foreign Affairs, Newsweek, New York Times, Washington Post, Wall Street Journal ve Guardian gibi yayınlarda da yer almıştır. İstanbul’da yaşayan Akyol, Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve tarih okumuştur. Akyol’un İslami liberalizmi savunduğu “Islam Without Extremes: A Muslim Case for Liberty” isimli kitabı, Amerikan yayınevi W.W. Norton tarafından Temmuz 2011’de yayınlanmıştır. Kitap, Financial Times gazetesi tarafından “bir Müslümanın açık sözlü ve zarif özgürlük savunusu” olarak tanımlamıştır.

Join hundreds of Middle East professionals with Al-Monitor PRO.

Business and policy professionals use PRO to monitor the regional economy and improve their reports, memos and presentations. Try it for free and cancel anytime.

Already a Member? Sign in

Free

The Middle East's Best Newsletters

Join over 50,000 readers who access our journalists dedicated newsletters, covering the top political, security, business and tech issues across the region each week.
Delivered straight to your inbox.

Free

What's included:
Our Expertise

Free newsletters available:

  • The Takeaway & Week in Review
  • Middle East Minute (AM)
  • Daily Briefing (PM)
  • Business & Tech Briefing
  • Security Briefing
  • Gulf Briefing
  • Israel Briefing
  • Palestine Briefing
  • Turkey Briefing
  • Iraq Briefing
Expert

Premium Membership

Join the Middle East's most notable experts for premium memos, trend reports, live video Q&A, and intimate in-person events, each detailing exclusive insights on business and geopolitical trends shaping the region.

$25.00 / month
billed annually

Become Member Start with 1-week free trial
What's included:
Our Expertise AI-driven

Memos - premium analytical writing: actionable insights on markets and geopolitics.

Live Video Q&A - Hear from our top journalists and regional experts.

Special Events - Intimate in-person events with business & political VIPs.

Trend Reports - Deep dive analysis on market updates.

Text Alerts - Be the first to get breaking news, exclusives, and PRO content.

All premium Industry Newsletters - Monitor the Middle East's most important industries. Prioritize your target industries for weekly review:

  • Capital Markets & Private Equity
  • Venture Capital & Startups
  • Green Energy
  • Supply Chain
  • Sustainable Development
  • Leading Edge Technology
  • Oil & Gas
  • Real Estate & Construction
  • Banking

We also offer team plans. Please send an email to pro.support@al-monitor.com and we'll onboard your team.

Already a Member? Sign in

Start your PRO membership today.

Join the Middle East's top business and policy professionals to access exclusive PRO insights today.

Join Al-Monitor PRO Start with 1-week free trial