Al-Monitor editörü Andrew Parasiliti’ye e-posta yoluyla özel açıklamalarda bulunan İran’ın Birleşmiş Milletler nezdindeki daimi temsilcisi Büyükelçi Muhammed Hazai, ülkesinin “Cenevre-2 konferansının toplanmasına sıcak baktığını” ve “krize barışçıl çözüm bulunması adına birinci Cenevre toplantısında çizilen çerçevede çalışmaya hazır olduğunu” vurguladı.
İran’da milletvekilliği yapmış olan ve George Washington Üniversitesinden uluslararası iktisat alanında yüksek lisans sahibi olan Hazai şunları kaydetti: “Suriyeli tarafların yanı sıra, taraflar üzerinde etkisi olan ve barış yönünde ilerlenmesi için yardım edebilecek tüm ilgili bölgesel ve uluslararası partnerler de konferansa katılmalı ve konferansın başarılı olması için gayret sarf etmelidir.” Hazai, İran’ın konferansa katılıp katılmama kararının, katılım detaylarının kendilerine iletilmesi ve değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkacağını ekledi. İran, bugüne dek Suriye yönetimi ve muhalefetinin de temsil edildiği iki uluslararası konferans düzenledi. Üçüncüsüne de 29 Mayıs’ta Tahran’da ev sahipliği yapacak.
Suriye lideri Beşar Esad’ın geçiş sürecinde görevden çekilmesi gerekip gerekmediği sorusuna karşılık Hazai, bu talebin BM Anlaşması’na ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu ifade etti. İran’ın ortaya koyduğu altı maddelik geçiş planına atıf yapan Hazai, “halkın oyuna itibar edildiği tüm ülkelerde olduğu gibi, Cumhurbaşkanı Esad’ın siyasi geleceğinin de ancak seçim sandığında belirlenebileceğini” vurguladı.
Büyükelçi, “konuların ilgisiz olabileceğini” kabul etse de İran’ın BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve Almanya’dan oluşan P5+1 grubu ile yürüttüğü nükleer görüşmelerde Suriye dâhil bölgesel güvenlik konularının konuşulması önerisini tekrar etti. Hazai şöyle devam etti: “İhtilaflı bir konuda sağlanacak herhangi bir ilerleme veya anlayış birliği, daha olumlu bir iklimin doğmasına katkıda bulunabilir ve çözüm bekleyen başka konulardaki yaklaşımı etkileyebilir.”
Ortadoğu’da ve özellikle “Basra Körfezi bölgesinde yer alan ülkeler arasında” Suriye konusu dâhil güvenlik konularında bir diyalog mekanizmasının kurulmasına olumlu yaklaşan Hazai, şunları ekledi: “Bazı bölge ülkelerinin Suriye’deki çatışmaya taraf olduğu ve ülkedeki aşırı unsurlara silah sağlayarak ateşi körüklediği ne yazık ki doğrudur.”
Hazai, İran’ın bölgesel diplomaside etkin rol aldığını ve “Mısır, İran, Türkiye ve Suudi Arabistan’dan oluşan temas grubuyla birlikte çalışarak öncelikle şiddetin durması ve krize çözüm bulunması için Suriye yönetimi ve Suriye’deki siyasi muhalefet gruplarının iş birliğini sağlamaya çalıştığını” anlattı.
İsrail’in Suriye’ye yönelik 3 ve 5 Mayıs’ta gerçekleştirdiği saldırıların “Suriye’deki silahlı radikalleri teşvik ettiğini” savunan büyükelçi, İsrail’in “ihtilafın parçası haline geldiğini” ve “ateşe benzin döktüğünü” ifade etti. Hazai, İsrail’in Suriye konusundaki uluslararası görüşmelere katılmasına ihtimal vermediğini ve “Filistin sorununun hala Ortadoğu’daki sorunların özünü teşkil ettiğini” ekledi.
Devrim Muhafızları’na mensup asker ve danışmanların Suriye’deki çatışmalarda yer aldığını yalanlayan Hazai, şunları ekledi: “Kendi sınırları içindeki silahlı gruplarla baş etmek için Suriye’nin dışarıdan silah ve danışmana ihtiyacı yok.”
Suriye’de kimyasal silah kullanıldığına dair iddialara da değinen büyükelçi, şunları kaydetti: “Yakın tarihte kimyasal silahlara hedef olmuş tek ülke olan İran, kimyasal silahların hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda kullanılmaması için mümkün olan her türlü gayretin gösterilmesi gerektiğini iyi biliyor ve buna kuvvetle inanıyor. BM İnsan Hakları Konseyince kurulan araştırma komisyonunun başkanı Bayan Carla Del Ponte’nin de işaret ettiği gibi, silahlı Suriye muhalefetine mensup bazı unsurların kimyasal madde kullandığı artık daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.”
Mülakatın tam metnini aşağıda okuyabilirsiniz.
Al-Monitor: Davet gelmesi halinde İran; ABD ve Rusya öncülüğünde Suriye konusunda toplanacak Cenevre-2 konferansına katılmaya istekli midir? İran’ın katılımı için her hangi bir koşul var mıdır?
Hazai: İran, Suriye’de devam eden krizin barışçıl bir şekilde çözülmesi taraftarı olduğunu daima ortaya koymuştur. Krizin askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini defalarca söyledik. Tahran, özel temsilciler Kofi Anan ve Lakhdar Brahimi’nin çabalarını da destekledi. Suriye konusunda Tahran’da iki defa uluslararası konferans düzenledik. Aynı amaçla üçüncü bir konferansı 29 Mayıs’ta düzenleyeceğiz. Uluslararası toplumun yavaş yavaş aynı sonuca vardığını görmek bizi memnun ediyor. Dolayısıyla, İran’ın Cenevre-2 konferansının toplanmasına sıcak baktığını teyit edebilirim. Biz şuna inanıyoruz ki Suriyeli tarafların yanı sıra, taraflar üzerinde etkisi olan ve barış yönünde ilerlenmesi için yardım edebilecek tüm ilgili bölgesel ve uluslararası partnerler de konferansa katılmalı ve konferansın başarılı olması için gayret sarf etmelidir. İran’ın konferansa katılımı, detayların bize iletilmesiyle birlikte yapılacak değerlendirmeye göre belli olacak.
Al-Monitor: Geçtiğimiz hafta Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüşen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, konferansın amacını “birinci Cenevre toplantısı temelinde, tam idari yetkiye sahip bir geçiş hükümeti gereğini karşılayan barışçıl bir çözümün karşılıklı mutabakatla uygulamaya konması” olarak tanımladı. İran açısından bu ne anlama geliyor? Cenevre Bildirisi’nde çizilen yol, İran’ın destek verdiği bir yöntem mi?
Hazai: Prensip olarak ihtilafın barışçıl çözümü için izlenmesi gereken yol, Suriyeliler tarafından kararlaştırılmalı. Süreç, Suriyelilerin öncülüğünde ve Suriyelilerin sahipliğinde yürümeli. Bölgesel olsun olmasın, diğer ülkeler destekleyici ve teşvik edici bir rol üstlenmeli ve Suriyelilerin bizzat belirleyeceği mekanizmaların detaylarına karışmaktan geri durmalı. Cenevre-1’de belirlenen koşullarının ne şekilde uygulanacağı da buna dâhildir. Biz, krize barışçıl çözüm bulunması adına birinci Cenevre toplantısında çizilen çerçevede çalışmaya hazırız. Ancak böyle bir süreç yoluyla geniş bir siyasi uzlaşının sağlanacağına ve Suriye’nin ulusal birliğinin, toprak bütünlüğünün ve istikrarının korunup güçleneceğine inanıyoruz.
Al-Monitor: Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın rolü ne olacak? ABD ve bazı müttefiklerine göre Esad gitmeli. Tahran Esad’ın kalmasını mı istiyor? Bedeli ne olursa olsun İran’ın Suriye’de koruması gerektiğine inandığınız menfaatleri nelerdir?
Hazai: Şüphesiz ki bir devlet başkanının çekilmesi için yabancı bir ülke tarafından yöneltilen talepler, BM Anlaşması dâhil uluslararası hukukun ifade ettiği her şeye aykırıdır. Kimin gidip kimin kalacağına Suriye halkı karar vermelidir. Altı maddelik planımızda da önerdiğimiz üzere, halkın oyuna itibar edildiği tüm ülkelerde olduğu gibi, Cumhurbaşkanı Esad’ın siyasi geleceği de ancak seçim sandığında belirlenebilir.
Al-Monitor: İran, P5+1 görüşmelerinin Suriye ve Bahreyn konuları dâhil olmak üzere bölgesel iş birliğini de kapsamasını önermişti. Hala aynı görüşte misiniz? Suriye’yi ve bölgesel güvenliği konuşmak nükleer görüşmelere nasıl bir katkı sağlayabilir, hem İran hem P5+1 açısından?
Hazai: Bölgesel konuların ilgili tüm taraflar arasında diyalog yoluyla ele alınması gerektiğine her zaman inandık. İran ve P5+1 üyelerinin çözümüne yardımcı olabileceği konular var. Aslında basit bir fikir öne sürmüştük: İran ve P5+1, nükleer dosyayı görüşmek üzere bir araya geldiğinde fırsattan istifade ederek, konuların ilgisiz olabilmesine rağmen, karşılıklı menfaat arz eden başka konularda da fikir teatisinde bulunabilir. Doğal olarak şuna inanıyoruz ki ihtilaflı bir konuda sağlanacak herhangi bir ilerleme veya anlayış birliği, daha olumlu bir iklimin doğmasına katkıda bulunabilir ve çözüm bekleyen başka konulardaki yaklaşımı etkileyebilir.
Al-Monitor: İsrail’in Suriye’ye yönelik gerçekleştirdiği saldırılar üzerine Birleşmiş Milletler nezdinde resmi şikâyetlerde bulundunuz. İsrail bu ihtilafta taraf olmanın yanı sıra, aynı Irak, Ürdün ve Türkiye gibi savaştan etkilenen bir komşu. İran dâhil savaştan etkilenen tüm bölgesel ülkelerle birlikte İsrail’in de Suriye konusundaki bölgesel ve uluslararası diyaloğun parçası olması gerekmez mi?
Hazai: Egemen bir devlet olan Suriye’ye yönelik 3 ve 5 Mayıs’ta gerçekleşen saldırgan eylemler, uluslararası hukukun tüm kural ve ilkelerinin apaçık bir ihlalidir. BM Güvenlik Konseyi ve diğer ilgili uluslararası örgütler bu eylemleri kuvvetle kınamalıydı. Resmi şikâyette bulunarak uluslararası kamuoyunun dikkatini bu eylemlere çekmeye çalıştık. Gördüğümüz kadarıyla bu saldırılar, Suriye’deki silahlı radikalleri teşvik etme ve Suriye hükümetini tehdit etme amaçlarını taşıyordu. İsrail böylece ihtilafın parçası haline gelmiş oldu. Başka bir deyişle, İsrail ateşe benzin döküyor. Dahası, Suriye topraklarının bir bölümünün hala İsrail işgali altında olduğu unutulmamalı. Dolayısıyla, böyle bir tarafın Suriye savaşı konusunda herhangi bir ciddi uluslararası müzakereye dâhil edilmesi ihtimalini görmüyoruz.
Al-Monitor: Devrim Muhafızları’na mensup asker ve danışmanların Suriye’de bulunduğuna dair haberler, İran’ın Lübnan’da Hizbullah üzerindeki etkisi ve birçok bölgesel gücün Suriye savaşında saf tutması göz önüne alınınca, P5+1 kapsamında veya Cenevre’de böyle bir görüşmenin yapılması Suriye’nin ötesinde bir anlam ifade etmez mi? BM onayıyla ABD ve Rusya’nın ortak ev sahipliğinde düzenlenecek böyle bir forum, İran, Irak, Körfez ülkeleri, Mısır ve İsrail’i kapsayan geniş bir bölgesel güvenlik diyaloğu için açılım sağlamaz mı? Böyle bir diyalog ve foruma İran’ın yaklaşımı ne olur? Gündemde neler yer alabilir?
Hazai: Bu, çok önemli bir konu. Ben, bölgesel iş birliğinin, özellikle de Basra Körfezi bölgesinde yer alan ülkeler arasındaki iş birliğinin, hem tüm bölgenin güvenliği ve istikrarı bakımından, hem sürmekte olan Suriye krizinin çözümü bakımından hayati öneme sahip olduğuna inanıyorum. Şunu da bir daha tekrar edeyim: Suriye’de çatışmalara katılan Devrim Muhafızları birlikleri veya danışmanları yoktur. Ancak, bazı bölge ülkelerinin Suriye’deki çatışmaya taraf olduğu ve ülkedeki aşırı unsurlara silah sağlayarak ateşi körüklediği ne yazık ki doğrudur. Söylediğim gibi, İran baştan beri aktif davranmış ve bölgenin karşı karşıya bulunduğu bir dizi sorun konusunda bölge ülkeleriyle diyalog halinde olmuştur. Mısır, İran, Türkiye ve Suudi Arabistan’dan oluşan temas grubuyla birlikte çalışarak öncelikle şiddetin durması ve krize çözüm bulunması için Suriye yönetimi ve Suriye’deki siyasi muhalefet gruplarının iş birliğini sağlamaya çalıştık. Ancak unutulmamalıdır ki son altı yedi yıl içerisinde bölgede ortaya çıkan çoğu çatışma ve gerginliğin kaynağı İsrail olmuştur. İsrail, başka halkların toprağını işgal etmeye devam etmektedir. Filistin meselesi hala Ortadoğu’daki sorunların özünü teşkil etmektedir. İsrail’in asla barış niyeti taşımamış olduğunu bugün nerdeyse herkes kavramıştır. Zira bir zamanlar güya barış karşılığında değiş tokuş için müzakere ettiği topraklarda yeni yerleşimler inşa etmeye devam etmiştir. Dahası, Suriye ve İsrail arasındaki savaş halinin resmen devam ettiğini unutmamak gerekir.
Al-Monitor: Bir ateşkes anlaşmasına varılacak olsa, İran Suriye’ye silah ve askeri danışman göndermeyi keser mi? İran, böyle bir anlaşmanın tarafı olursa Suriye hükümet güçlerinin ateşkese riayet edeceğinin güvencesini verebilir mi?
Hazai: Birincisi, Birleşmiş Milletler üyesi egemen bir hükümetle radikalleri ve teröristleri ayırt etmek gerekir. İkincisi, kendi sınırları içindeki silahlı gruplarla baş etmek için Suriye’nin dışarıdan silah ve danışmana ihtiyacı yok. Üçüncüsü, daha önce de belirtildiği gibi İran, Suriye’ye barış ve huzurun gelmesi için elinden geleni yapmaya hazırdır.
Al-Monitor: İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, geçtiğimiz ay Suriye’de kimyasal silah kullanıldığına dair iddialara değinirken “kırmızı çizgi” kavramını kullandı. Suriye’de kimyasal silah kullanımına dayatılan yasak, ABD, İran ve uluslararası toplum için ortak bir çıkarı mı ifade etmektedir?
Hazai: Yakın tarihte kimyasal silahlara hedef olmuş tek ülke olan İran, kimyasal silahların hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda kullanılmaması için mümkün olan her türlü gayretin gösterilmesi gerektiğini iyi biliyor ve buna kuvvetle inanıyor. Sayın Salihi tarafından kullanılan “kırmızı çizgi” kavramı bu bağlamda anlaşılmalı. Diğer ülkelerin de samimiyetle aynı amacı güttüklerini ve kimyasal silah konusunu sadece taraflardan birini, yani Suriye hükümetini sıkıştırmak niyetiyle gündemde tutmadıklarını umuyoruz. BM İnsan Hakları Konseyince kurulan araştırma komisyonunun başkanı Bayan Carla Del Ponte’nin de işaret ettiği gibi, silahlı Suriye muhalefetine mensup bazı unsurların kimyasal madde kullandığı artık daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.