Ana içeriğe atla

Üç güçlü adam Türkiye’nin geleceğini belirliyor

Üç güçlü adam Türkiye’nin geleceğini belirliyor
Turkey's Prime Minister Tayyip Erdogan leaves a wreath-laying ceremony at the mausoleum of Mustafa Kemal Ataturk, founder of modern Turkey, in Ankara August 1, 2012. REUTERS/Stringer (TURKEY - Tags: POLITICS MILITARY) - RTR35TGQ

 

Türkiye’nin yeni rejimini, başka bir deyişle geleceğini ülkenin en güçlü üç adamının kendi aralarında oluşturdukları dengeler ve birbirleriyle yaptıkları zımni anlaşmalar belirleyecek.

Birincisi ve en güçlüsü iktidarın zirvesinde: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Kendisi aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten bu yana gelmiş en güçlü, en muktedir sivil lider...

Onu gençliğinden beri tanıyan çalışma arkadaşları kendisinden gıyabında “Reis” diye bahseder. İktidarında oluşmuş çalışma çevresi arasındaki adı “Patron”dur. Resmi bürokrasi çevresi, partililer ve kendisine yakın işadamlarının dilinde nam-ı diğeri “Beyefendi”dir.

Türkiye’nin en güçlü adamı olduğu kadar, gücünü kullanmayı sevmesinden ve onu başkalarıyla paylaşmayı istemediğinden olmalı, partisi AKP, devlet ve toplum nazarında korku uyandıran bir şahsiyet aynı zamanda...

İkinci güçlü adam müebbet hapse mahkum ve 14 yıldır hapiste: Ayrılıkçı Kürt silahlı örgütü Kürdistan İşçi Partisi’ni (PKK) 1978’de kuran ve kaçtığı Kenya’da Türkiye’ye teslim edildiği 1999’a kadar bilfiil yöneten Abdullah Öcalan. PKK o hapse girdiğinden bu yana çok değişti; Kürt sorunu politikleşti, kitleselleşti ve bölgeselleşti... Çok sayıda politik ve toplumsal değişkenin etkisi altındaki Kürt hareketinde değişmeyenlerin başında Öcalan’ın tarihsel liderliğine bağlılık geliyor. Bu bakımdan, PKK’ya yakın Kürtler ondan bahsederken ya “Sayın Öcalan” diyorlar ya da kısaca “Önderlik”. Öcalan figürü Kürt milliyetçilerini birleştiriyor.

Öcalan’a AKP iktidarı ve medyasının taktığı “kod adı” ise tutulduğu kişiye özel hapishanenin bulunduğu adanın adından geliyor: “İmralı”.

İktidardakiler Öcalan’la istihbaratçı temsilcileri vasıtasıyla görüştükleri algısını doğurmamak için onun adını zikretmeyip, “İmralı” demeyi tercih ediyorlar.

Üçüncü güçlü adam ise 14 yıldır ABD’de gönüllü sürgünde yaşayan bir Sünni din önderi: Fethullah Gülen.

Hayata cami imamı olarak başlayan Gülen’in manevi lideri ve kurucusu olduğu İslami sosyo-politik hareket tüm dünyaya yayılmış durumda.

Değişik isimler altında anılıyor: “Gülen Hareketi”, “Hizmet” ya da Türkiye’de en yaygın şekliyle “Cemaat”.

İzleyicilerine “Gülenciler” de diyorlar.

Fethullah Gülen’e sevenleri “Hocaefendi” diyor.

Ondan hazzetmeyenler ise 1999’da askerilerin baskısından dolayı Türkiye’yi terk ederek yerleştiği ABD’deki eyaletten mülhem, “Pennsylvania”...

Bazen de “Okyanus Ötesi”.

Uzun bir süredir küreselleşmiş olan Gülen Hareketi’nin ana motoru “eğitim”. 120’den fazla ülkede bin civarında okulları var. Buna üniversiteler de dahil.

Türkiye’de on binlerce öğretmen ve yüzbinlerce öğrenciyi içine alan çok yaygın bir okul ve öğrenci yurdu ağına sahipler. Gülen okullarında okuyan öğrencilerin ezici çoğunluğu burslu. Çark, kapitalist işletmeleri ile yaygın ve güçlü işadamları örgütlenmesinin bağışları sayesinde dönüyor. Hareket aynı zamanda, amiral gemisi Zaman gazetesi ve Samanyolu TV kanalı olan güçlü bir medya ağına da sahip.

Ancak Gülen Hareketi’ne atfedilen en büyük “siyasi güç”, devlet içindeki, özellikle de yargı ve emniyet sektörlerinde yoğunlaştığı iddia edilen şebekeleşme...

Türkiye’deki neo-İslamcı iktidarın, kendilerini laik Atatürk Cumhuriyeti’nin sahibi ve bekçisi olarak gören askeri-bürokratik vesayet güçlerini son 3 yıl içindeki polis operasyonları ve davalarla tasfiye edebilmesini, büyük ölçüde Emniyet ve yargı içindeki Gülenci kadroların uyumlu çalışmalarına borçlu olduğu, bugün tarafsız gözlemcilerin üzerinde büyük ölçüde anlaştıkları bir tespit.

Birbirlerinden çok farklı konumda olsalar da Erdoğan, Gülen ve Öcalan’ın liderliklerinde onları güçlü ve tarihsel kılan ortak özellikler var...

Üçü de son derece karizmatik, üçü de kendi kitleleri üzerinde olağanüstü etkili, üçü de vizyoner ve nihayet, üçünün de alternatif toplum projeleri var. Üçü de vizyon ve liderlikleri sayesinde, meydana getirdikleri değişimi Türkiye sınırlarının ötesine taşıdılar.

Ve Türkiye’de işte tüm bu özelliklere sahip bir dördüncü adam yok.

Yakın geçmişe kadar Genelkurmay başkanları da Türkiye’nin güçlü adamları arasında gösterilirlerdi ama artık değiller; çünkü Türkiye değişti ve daha da değişecek.

Türkiye’de değişim şimdi iki eksen üzerinde yürüyor: Başbakan Erdoğan’ın fazlasıyla kişiselleşmiş otoriter başkanlık projesi ve Kürt hareketiyle barış...

Türkiye’nin yeni rejiminin neye benzeyeceği ve Türkiye’nin Ortadoğu’daki Kürt coğrafyasıyla ilişkilerinin durumu, büyük ölçüde bu iki eksen arasındaki karşılıklı etkileşim tarafından belirlenecek.

Daha açık ve somut olmak açısından şu söylenebilir: Birbiri arasında herhangi bir neden-sonuç ilişkisi olmadığı halde, Erdoğan’ın kendisi için istediği alakart başkanlık modeli ile Kürt sorununun çözümü, İmralı’daki barış müzakerelerinde ilişkilendirildi. İçeriğinin gizli tutulmasına çalışılan bu müzakerelerin Erdoğan’ın otoritesini temsil eden Türk istihbarat örgütü temsilcileri ile Öcalan arasında geçen ekim ayından bu yana sürmekte olduğu anlaşılıyor.

Başkanlık sistemi ve barış konularının bir al-ver formatında tartışıldığı müzakere düzlemi ise “yeni anayasa”.

Başbakan Erdoğan’ın olmak istediği başkanlık için anayasa değişikliği gerekli; Kürt sorununun çözümü için de öyle. Kürtlerin eşitlik talebinin karşılanması için “Türklük” vurgusu içermeyen nötr vatandaşlık tanımı, ana dilde eğitime imkan tanınması ve özerklik talebinin yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yoluyla kısmen de olsa karşılanması...

Barış sürecinin ilerlemesi isteniyorsa, bu Kürt taleplerinin karşılanması için anayasanın değişmesi şart.

Başkanlık sistemini öngören bir anayasa taslağını halk oyuna götürmek için ise Erdoğan’ın partisi AKP’nin meclisteki sandalye sayısı yetersiz. AKP sadece Kürt partisi Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile başkanlık sistemi müzakeresi yapabilir. Diğer partiler bunu görüşmeyi kategorik olarak reddediyorlar.

Milliyet gazetesi 28 Şubat’ta, 3 BDP milletvekilinin İmralı’da Öcalan ile bu tarihten birkaç gün önce yaptığı görüşmenin tutanaklarını yayımlayınca bir gerçek ortaya çıktı: BDP’nin başkanlık sistemine destek vermesi konusu İmralı’da gündeme getirilmişti ve Öcalan bazı çekincelerine rağmen Tayyip Erdoğan’ın başkanlığının desteklenmesine sıcak bakıyordu.

Yine de bir “AKP-BDP anayasası”nın çoğunluğu oluşturan milliyetçi muhafazakar Türk kamuoyuna pazarlanması Erdoğan hükümeti açısından kolay değil. Yeter ki sonbahardaki muhtemel bir anayasa referandumundan önce PKK’nın silahlı güçlerinin Türkiye’yi terk etmesi sağlansın ve Türkiye’nin 30 yıla yakındır kanayan yarası olan “terör sorunu” çözülmüş kabul edilsin.

“İmralı zabıtları” haberinde dikkat çeken ilginç bir husus Öcalan’ın Gülen Hareketi hakkında dile getirdiği ağır suçlamalardı. Öcalan, 7 Şubat 2012’de Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ın özel yetkili savcı tarafından ifadeye çağrılmasını bir “darbe teşebbüsü olduğunu” iddia ederek bunun arkasında “Cemaat”in bulunduğunu ima etti. İddiasını Başbakan’ın bu operasyonun neticesinde vatana ihanet suçundan tutuklanmasının amaçlandığı suçlamasına kadar vardırdı; “Cemaat”i merkezi Utah olan “yeni kontrgerilla” olarak niteledi.

Öcalan’ın bu görüşmede Gülen Hareketi’ne yönelik bu ağır suçlamaları neden yaptığı ileride belki daha iyi anlaşılacaktır. Gülen medyasının özellikle 2009’dan bu yana ve özellikle de 2011’den itibaren artan şekilde binlerce Kürt aktivistin tutuklanmasıyla sonuçlanan polis operasyonlarına verdiği destek nedeniyle, Kürt kamuoyunda Gülen Hareketi’ne karşı belirli bir antipatinin oluştuğu doğrudur ama bu Öcalan’ın bu tutumunu tek başına açıklamaya yetmiyor.

Kesin olan ise şu: 7 Şubat 2012’de Başbakan Erdoğan’ın en güvendiği bürokratlardan biri olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ile başlayan krizin, Gülen Hareketi ile AKP arasındaki fiili iktidar ortaklığı ilişkisini bugün gelinen noktada artık sona erdirdiği söylenebilir.

Gülen Hareketi’nin medyasıyla, muhafazakar seçmen üzerindeki belirli nüfuzu ve devlet içindeki potansiyel gücüyle çok önemli bir aktör olduğu doğru. Fakat görülen, Erdoğan’ın başkanlığı ve PKK’yla barış süreci konularında “Cemaat”in nihai eğilimini henüz belirlemediği ve hatta kafaların bu konularda bir miktar karışık olduğudur.

Gülen Hareketi’nin kararını verdiğinde bu süreçleri şu veya bu yönde etkileyecek gücü vardır.

“Üç adam” arasındaki denklemin netleşmesi, Gülen Hareketi’nin eğilimini belirginleştirmesine de bağlı.    

Join hundreds of Middle East professionals with Al-Monitor PRO.

Business and policy professionals use PRO to monitor the regional economy and improve their reports, memos and presentations. Try it for free and cancel anytime.

Already a Member? Sign in

Free

The Middle East's Best Newsletters

Join over 50,000 readers who access our journalists dedicated newsletters, covering the top political, security, business and tech issues across the region each week.
Delivered straight to your inbox.

Free

What's included:
Our Expertise

Free newsletters available:

  • The Takeaway & Week in Review
  • Middle East Minute (AM)
  • Daily Briefing (PM)
  • Business & Tech Briefing
  • Security Briefing
  • Gulf Briefing
  • Israel Briefing
  • Palestine Briefing
  • Turkey Briefing
  • Iraq Briefing
Expert

Premium Membership

Join the Middle East's most notable experts for premium memos, trend reports, live video Q&A, and intimate in-person events, each detailing exclusive insights on business and geopolitical trends shaping the region.

$25.00 / month
billed annually

Become Member Start with 1-week free trial
What's included:
Our Expertise

Memos - premium analytical writing: actionable insights on markets and geopolitics.

Live Video Q&A - Hear from our top journalists and regional experts.

Special Events - Intimate in-person events with business & political VIPs.

Trend Reports - Deep dive analysis on market updates.

We also offer team plans. Please send an email to pro.support@al-monitor.com and we'll onboard your team.

Already a Member? Sign in