Genç ve karizmatik siyasetçi Selahattin Demirtaş’ın liderliğindeki Halkların Demokratik Partisi (HDP), çok değil altı ay önce Türkiye için yükselen bir yıldızdı. PKK’nın hakimiyetindeki Kürt siyasal hareketinden gelen parti, kendisini liberalsol, kapsayıcı ve barışçı bir hareket olarak yeninden tanımlamış ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın artan otoriterliğine karşı bir engel olarak konumlandırmıştı. Bunun sonucunda da 7 Haziran’daki genel seçimlerde gücünü neredeyse ikiye katlayarak, yaklaşık yüzde 13 oranında oy aldı.
Ancak tam da bu başarının ardında, HDP’nin ani yükselişi ani bir düşüşe dönüştü. 1 Kasım’da yapılan erken seçimlerde oy oranı yüzde 10.8’e gerileyen HDP, mecliste sadece beş ay önce kazandığı 80 sandalyeden 21’ini kaybetti. Sonrasında ise geçmişte Demirtaş’a destek veren ya da en azından söylediklerini makul bulan ana akım seküler basının önde gelen sesleri hem ona hem de partiye ağır eleştiriler yöneltmeye başladı. Bu yüzden pek çok yorumcu şu an HDP’nin 2015’in başında yakaladığı fırsatı “heba ettiğini” ve bir daha asla böylesi bir fırsat yakalayamayacağını düşünüyor.