Ana içeriğe atla

Afrin: Türkiye destekli Sünni muhaliflerin ihlal ve suç karnesi kabarıyor

Suriye’nin Afrin bölgesini kontrol eden Türkiye destekli grupların bazıları, bölgede oluşan güç boşluğundan istifade ederek yerel halkın haklarını ihlal ediyor, çeşitli suçlar işliyor.
Turkish-backed Syrian fighters of the Sultan Murad Turkoman brigade are pictured during a military show in the Afrin region in the rebel-held northern countryside of Syria's northern Aleppo province on Nov. 17, 2020.

Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) bünyesinde faaliyet gösteren Sultan Murad Tümeni isimli Sünni isyancı grubun elinde 17 gün tutsak kalan Leyla Muhammed Ahmed, bu süre zarfında örgüt üyelerinin tecavüzüne uğrayan 10 genç kadının intiharına çaresizce tanıklık etmiş. Ocak 2018’den beri Türkiye destekli güçlerin kontrol ettiği Kürt ağırlıklı Afrin bölgesinden olan ve Al-Monitor’un telefonla ulaştığı 63 yaşındaki Kürt kadın, tutuklu hemcinslerinin başına gelenleri anlatırken “Bazıları kendilerini kemerle astı, bazıları boğazlarına kalem veya delici aletler sapladılar. Yere yığılana dek başlarını duvara vuran zavallı kızlar vardı” dedi.

Ahmed’in yaşadıkları istisnai bir olay değil. Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerde şiddet ve suç olaylarının giderek rutin bir hâl aldığı belirtiliyor. Bölgede yaşayanlar, bir zamanlar siyasi davası olan Türkiye destekli muhalif grupları para için adam kaçıran, halkın kaynaklarını kendi çıkarı için kullanan suç örgütlerine dönüşmekle itham ediyor.

Sesi hüzün ile öfke arasında gidip gelen Ahmed, kuzey Suriye’de SMO kontrolündeki El Rai kasabasında bulunan tutukevini şöyle anlattı: “Yaklaşık 150 kişiydik. Günde iki kez birer patates ve yarım lavaş ekmeği veriliyordu ve her gece saat 1’den saat 3’e kadar dövülüyorduk. Adamlar her gece ‘Doktora götürüyoruz’ diyerek kızlardan birkaçını alıp kirletiyordu. Bu adeta gelenek hâline gelmişti.” 

Ahmed, Türk harekâtından önce Afrin’i kontrol eden Kürt önderliğindeki yönetimle bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklanmış. Tarihi kalıntılar ve zeytinliklerle kaplı yemyeşil, tepelik bir bölge olan Afrin, iki ay süren kanlı çatışmaların ardından Türk ordusu ile SMO’lu müttefiklerinin eline geçmişti. 

Kürtlerin büyük bölümünün zorla sürüldüğü ve azınlık durumuna düştüğü Afrin, devrimci coşkuyla yola çıkan Türkiye destekli Suriyeli muhaliflerin nasıl doyumsuz bir hırs ve suça savrulduğunun kasvetli bir örneğini sunarken, Suriyeli Kürtlerin özerkliğini engellemekte kararlı olan Türkiye için adeta bir demografik mühendislik ve kültürel emperyalizm laboratuvarına dönüştü.

Türkiye bölge üzerindeki otoritesini göstere göstere sergilerken bunun son örneği şahin duruşuyla bilinen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Kurban Bayramı vesilesiyle Afrin’e gidişi oldu. Soylu’nun Twitter hesabından yayınlanan fotoğraflarda, bakanın Türk Özel Harekât Karargâhı’nı ziyaret ettiği görüldü. Binanın duvarları dev Türk bayraklarıyla süslenmiş, ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Mustafa Kemal Atatürk’ün portreleri asılmıştı. 

Türkiye’nin Ekim 2019’daki Barış Pınarı Harekâtı ile kuzeydoğu Suriye’de Kürtlerin kontrolündeki bazı bölgeleri ele geçirmesi, Donald Trump yönetiminin yeşil ışık yakmasıyla gerçekleşmiş ve dünyanın dört bir yanından tepki toplamıştı. SMO bağlantılı gruplar birçok hukuksuzluğa imza atarken bunların belki de en çok akılda kalanı Kürt kadın siyasetçi Hevrin Halef’in infazıydı. SMO bünyesindeki Ahrar El Şarkiye grubunun üyeleri tarafından arabasından indirilen Halef, silahla vurulmuş ve ölümüne darp edilmişti. Trump, İslam Devleti’nin bertaraf edilmesine kahramanca yardım eden ABD’nin Kürt müttefiklerine ihanet ettiği gerekçesiyle hem Demokratlardan hem Cumhuriyetçilerden tepki toplamış ve ABD güçlerini Suriye’den çekme kararından dönmek zorunda kalmıştı.

Türkiye PKK etkisindeki Kürtlerin yönetiminde olduğu gerekçesiyle Afrin’e girdiğinde ise buna benzer bir tepki görülmedi. ABD’nin savı, Afrin’in kontrolü dışında olduğu, dolayısıyla elinden bir şey gelmediği şeklindeydi. Öte yandan, kuzeybatı Suriye’ye hâkim olan Rusya, ABD’yle ilişkilerini kesmeyi ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın otoritesini kabul etmeyi reddeden Kürtleri cezalandırmak için Türkiye’nin Afrin’i almasına izin vermiş olabilir. 

On yılını dolduran Suriye savaşında tüm tarafların ihlallerini izleyen Hakikat ve Adalet İçin Suriyeliler isimli kâr gütmeyen araştırma grubunu kuran Suriyeli insan hakları aktivisti Bessam El Ahmed, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada, “Dünyanın neredeyse tamamı Barış Pınarı’na karşıydı. Afrin konusunda ise büyük bir sessizlik oldu. Bugün Afrin’de yaşananlar, Türkiye ve örgütlerin maddi çıkar da sağladığı derin bir etnik temizliktir” dedi. 

Leyla Muhammed Ahmed şanslı sayılır. Kendi deyimiyle “çok yaşlı” olduğu için Sultan Murad Tümeni onu serbest bırakmış ve Afrin’e geri götürmüş. Ancak Matina köyündeki evinde şimdi iki karısı ve 10 çocuğu olan Suriyeli bir Arap oturuyor. Suriye’nin Humus kentinden olan bu aile, Afrin’i Kürt nüfusundan temizlemek amacında olduğu iddia edilen Türkiye’nin uygulamaları kapsamında otobüslerle bölgeye taşınan insanlardan. Ahmed’in ailesinin sahip olduğu 150 zeytin ağacı ise kesilmiş. 

Suriye’deki sefalet düşünüldüğünde oldukça yüklü bir meblağ olan 350 doları rüşvet olarak vererek Afrin’den çıkmayı başaran ve 2019’dan beri rejim kontrolündeki Halep’te yaşayan Ahmed, “El Rai’de tutulan bir arkadaşım yaklaşık bir hafta önce geri döndü ve hapishanede halen çok sayıda kadın ve kızın olduğunu söyledi” diye anlatıyor.

Ahmed’in aktardıkları, Afrin’de ve SMO gruplarının kontrolündeki başka bölgelerde kayda geçen ihlallerle örtüşüyor. Bunların arasında tecavüz, adam kaçırma, etnik temizlik, Türkiye’nin Libya ve Azerbaycan’daki müttefiklerine destek olarak çocuk asker toplama gibi ihlaller var.

Yağmacılıktan tutun Türk kontrolündeki bölgelerin asli Kürt sakinlerinden ve yeni gelen Araplardan “vergi” toplanmasına kadar bu grupların ihlallerinde giderek ortak bir saik öne çıkıyor: Maddi çıkar sağlamak. Grup komutanları gayri meşru faaliyetlerden elde edilen parayla Türkiye’de ve isyancıların kontrolündeki kuzeybatı Suriye’de mal mülk ediniyor, kârlı işlere yatırım yapıyor.

BM Suriye Araştırma Komisyonu martta yayınladığı raporda şu tespite yer veriyor: “2018’de ele geçirildiği duyurulan Afrin’de (…) güvenlik boşluğu oluştu ve bu da savaşçıların adam kaçırmasına, rehine almasına, haraç kesmesine imkân tanıyan bir ortam yarattı.” Rapora göre “Daha az ölçüde olmakla birlikte benzer durumlar Barış Pınarı Harekâtı’nın ardından Resulayn ve Tel Abyad kasabaları ve civar bölgelerde de gözlemlendi ve bundan en çok kadınlar dâhil olmak üzere evlerine dönüş yapan Kürt kökenliler etkilendi.”

Rapor şöyle devam ediyor: “Kürt (zaman zaman da Ezidi) kadınlar gözaltı esnasında tecavüze uğradılar ve onur kırıcı ve aşağılayıcı eylemler, tecavüz tehditleri, ‘bekâret kontrolü’ ya da kadın tutuklunun istismarı sırasında çekilen fotoğraf ve videoların yayılması gibi başka cinsel şiddet türlerine maruz kaldılar.”

Washington’da yaşayan ve Kayıp Afrinli Kadınlar Projesi’ni başlatan araştırmacı Meghan Bodette’in tespitlerine göre kaçırıldığı bildirilen toplam 228 kadından 135’i halen kayıp. 91 kadının serbest bırakıldığı, iki kadının ise gözaltında öldürüldüğüne dair bilgi olduğunu söyleyen Bodette, Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Sağ kalanlarla yaptığım birebir görüşmelere ve okuduğum diğer ifadelere dayanarak kaçırılma ve kaybolma olaylarının muhtemelen bilinenden daha fazla olduğunu değerlendiriyorum. Zira bu istismarları bildirmenin güçlükleri ve tehlikesi olduğu gibi Türkiye de bağımsız medya ve insan hakları kuruluşlarının bölgeye girmesine izin vermiyor.” 

Türkiye’nin uluslararası bir medya kuruluşuna Afrin’e giriş izni verdiği nadir örnekte de sonuç mahcup edici bir aklama oldu. New York Times  gazetesi 16 Şubat’ta yayımladığı yazıda, “Türkiye, yerinden edilmiş, savunmasız yaklaşık beş milyon sivili koruyan sahadaki tek uluslararası güç durumunda. Bugün bu insanların Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın ve müttefiki Rusya’nın güçleri elinde olası bir katliama uğramasının önündeki tek engel Türk askerleridir” ifadesini kullandı. Yazıda Türkiye’nin hamilik yaptığı isyancıların zulümlerinden hiç bahsedilmemesi Suriyeli Kürtleri şaşkınlığa uğrattı.

Kuzeydoğu Suriye’de ABD korumasındaki Kürt yönetiminin üst siyasi yapısı olan Suriye Demokratik Konseyi’nin (SDK) Washington temsilcisi Sinem Muhammed, “New York Times’ın Afrin’de suç işleyen adamlar için çok güzel bir imaj çizmesi beni derinden üzdü. O yazı, her şeyi iyi gösteren yalan bir haberdi” diyor.

Al-Monitor’a konuşan Muhammed sözlerini şöyle sürdürdü: “Orada neler yaşandığını biliyorum. Her gün suistimaller oluyor. Kızlara tecavüz ediyorlar. Erkeklere ölümüne işkence ediyorlar. Demografik yapıyı değiştiriyorlar.” Afrin’deki aile evinin gasp edildiğini, eşine ait fabrikaların makineler alındıktan sonra çürümeye bırakıldığını söyleyen Muhammed, “Ben ve Kürt toplumunun pek çok üyesi New York Times’a mektuplar yazdık. Hiçbirine yanıt vermediler” diyor.

BM ve çeşitli insan hakları örgütlerine göre SMO bağlantılı grupların suistimalleri savaş suçu boyutuna ulaşıyor. Ne var ki Al-Monitor’un görüştüğü bir düzineyi aşkın Türk, Kürt ve Suriyeli Arap kaynağa göre yağma ve talan devam ediyor, bazı savaş ağaları günbegün zenginleşiyor. Türkiye’de iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yakın bazı kişilerin de bu ganimetlerden pay aldığı iddia ediliyor.

Bessam El Ahmed, “Türkiye tarafından korunduklarını bilmeselerdi bu işleri asla yapamazlardı. Grupların tepe komutanlarının çoğu Türk vatandaşlığına sahip” diyor.

Türkiye iddiaları reddediyor. Ancak nadir görülen bir örnek olsa da BM’ye göre Suriye muhalefetinin oluşturduğu “geçici hükümete” bağlı bir askeri mahkeme, Hevrin Halef’in öldürülmesi olayında bir Ahrar El Şarkiye mensubunu mahkûm etti. 

Sıfır ayrımcılık

Gruplar sadece Kürtleri hedef almıyor. Doğu Guta’nın rejim kontrolüne geçmesinden sonra buradan Afrin’e getirilen Suriyeli Araplar da benzer suistimallere maruz kalıyor. Afrin’e 2018 baharında gelen bir kişi, bir zamanlar huzurlu bir kent olan Afrin’de kasvetli bir tablo çiziyor. Yaşadıklarını Al-Monitor’a aktaran bu kişi, “Bir Kürt’ten ev kiralamıştım ama bölgeyi kontrol eden grup beni de ev sahibini de evden attı, ev sahibinin PKK’lı olduğu bahanesiyle eve el koydu” diye anlatıyor. Bahsi geçen grubun Ahrar El Şarkiye olduğunu belirtirken, “Doğu Guta’dan gelen onlarca aile aynı şeyi yaşadı, Ahrar El Şarkiye tarafından evlerinden çıkarıldılar” diyor. 

SMO gruplarını yakından bilen ve birkaç kez Afrin’e giden bir Türk araştırmacı ise Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Afrin savaş ganimeti olarak çeşitli gruplar arasında paylaşıldı ve gruplar kendi aralarında belli bölgeler ve sınırlar üzerinde anlaştılar. Mülklere el koyuyorlar, sonra da asıl sahiplerine geri satıyorlar. Bu yapılanların hiçbiri hukuki veya adil değil.” Araştırmacı, Türk makamlarının gazabına uğramaktan çekindiği için kimliğinin saklı kalmasını istedi.

Afrin’de yaşayan kişi de şu bilgileri verdi: “Her mahallede belli bir grup var. Örneğin Mahmudiye Mahallesi daha küçük 10 mahalleden oluşuyor ve bunların her biri belli bir grubun denetiminde. Herhangi bir grubun desteğine sahip olmayan sivillerin mülkü ellerinden gitmiş sayılır. Afrin’e gelip şöyle bir dolaşsanız buralarda sadece silahların hükmünün geçtiğini göreceksiniz. Korkunç bir olay var: Silah satan dükkânlar yaygınlaşıyor. Her tarafta ‘Avcı Silah Mağazası’, ‘Bilmem ne Silah Dükkanı’ gibi dükkânlar göreceksiniz. Gerçekten berbat bir manzara.”

Türk araştırmacıya göre Ankara hükümeti Afrin’de kanun ve düzeni sağlamaya çalışıyor. Ne var ki Afrin’in idaresinden sorumlu olan, bölgeye temel hizmetler sağlayan, yeniden inşa çalışmalarına nezaret eden Hatay Valiliği pek etkili olamıyor. Araştırmacı, “Grupları kontrol etmekte ya isteksiz oldukları ya da bunu başaramadıkları görülüyor. Türkiye’nin başlıca odak noktası kendi güvenliğidir” dedi.

Bu bağlamda, PKK’nin uzantısı olan ve Türk güçleri ile muhalif grupları bölgeden çıkarmak için düşük yoğunluklu çatışma yürüten Afrin Kurtuluş Güçleri’nin saldırıları pek sonuç vermiyor. Afrin’in merkezinde bir halk pazarının bombalanması dâhil örgüte ve bağlantılarına atfedilen saldırılar, hem siviller hem askerler arasında can alıyor.

‘Malıma dokunma’

21 Mayıs’ta yaşanan olay, Türkiye’nin desteğine bel bağlayan grupların Türkiye’nin kendisi için de tehdit oluşturabileceğini gösterdi.Bu grupların mensubu olduğu iddia edilen yüzlerce kişi, yerinden edilmiş Suriyelilerin barındığı devasa bir kamp olan Atme’den gelerek Türkiye-Suriye sınırındaki beton duvarın arasından sızdılar ve Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde jandarmanın nöbet tuttuğu bir sınır karakoluna saldırdılar. Bağımsız haber sitesi Duvar’a konuşan köylüler, Suriyelilerin buğday tarlalarını, zeytinlikleri ateşe verdiğini aktardılar. Köylülerden biri, “Karakol yaylım ateşine tutuldu. Bir tanesi molotof mu başka bir şey mi bilmiyorum ama patlayıcı attı. Beton duvar olmasa oradaki tüm askerler maalesef ölürdü" şeklinde konuştu. Bölgede çekilen fotoğraflarda görülen koşan insanlar, duman bulutları ve parlak bir alev görüntüsü iddiaları doğrular nitelikteydi.

Köylüler saldırının sebebini bilmediklerini söylerken, bağımsız milletvekili Ümit Özdağ Twitter’dan paylaştığı mesajda olayın, İskenderun limanında 15 Mayıs’ta yakalanan ve piyasa değeri 37 milyon doları bulan bir tonu aşkın Captagon cinsi uyarıcı hapla bağlantılı olduğunu öne sürdü. Türk polisine göre bina taşlarının arasına gizlenmiş olan haplar Birleşik Arap Emirlikleri’ne gidiyordu.

Türkiye’deki 4 milyona yakın Suriyeli mültecinin geri gönderilmesinin ateşli savunucusu olan Özdağ şöyle diyordu: “Reyhanlı'da Suriyeliler ayaklandı. Türk sınır karakolu basıldı. Asker çatışma çıkmasın diye geri çekildi. Karakoldan silah çalındı. Olayların başlama nedeni İskenderun'da yapılan uyuşturucu operasyonu. Suriyeli mafya ‘malıma dokunma’ diyor. Ya devlet başa ya kuzgun leşe. Yeter artık.”

Resmi makamlardan herhangi bir açıklama gelmedi. 

Yıllardır milliyetçi kampta siyaset yapan ve şu an merkez sağ İyi Parti’nin üyesi olan Hataylı siyasetçi Şefik Çirkin Al-Monitor’a yaptığı açıklamada “Üzülerek bu haberin doğru olduğunu söyleyebilirim. Yüzde yüz” dedi ancak ayrıntıya girmek istemedi. Özdağ ise Al-Monitor’un görüşme talebine yanıt vermedi.

Hatay bu yıl içerisinde çok sayıda uyuşturucu operasyonuna sahne oldu. Son olarak temmuz başında İskenderun açıklarında durdurulan bir yük gemisinde 117 kilogram kokain ele geçirildi. Operasyonlarda tutuklanan şahıslar olsa da şüphelilerin kimlikleri ve uyrukları açıklanmadı. Türk makamları 15 Mayıs’taki olayla ilgili herhangi bir tutuklama açıklaması yapmış değil.

Princeton Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını sürdüren ve aynı zamanda Washington merkezli düşünce kuruluşu Newlines Institute’ta araştırmacı olan Elizabeth Tsurkov, Suriye muhalefeti konusunda önde gelen araştırmacılar arasında sayılıyor. Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Tsurkov, “Türk kontrolündeki bölgelerde bulunan bazı Suriyeli gruplar uyuşturucu ticaretinin içinde” dedi ancak Atme’nin Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) denetiminde olduğuna dikkat çekti. İdlib’deki hâkim güç olan HTŞ’nin SMO gruplarının pek çoğuyla arası açık.

Ebu Amşe’yi tanıyalım

SMO gruplarından biri olan Süleyman Şah Tugayı, Suriye’nin kuzeyinde gömülen Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucularından birinin adını taşıyor. Afrin’i üs edinen grup komutanı Muhammed Casım – ya da daha çok bilinen adıyla Ebu Amşe -- kuzeybatı Suriye’de savaştan kazanç sağlama tertibinin en iyi örneklerinden biri. Liderlerinden dolayı “Amşet” olarak da anılan Süleyman Şah Tugayı Afrin’de adam kaçırmak, etnik temizlik, zeytin üreticilerinin mahsullerinden zorla pay almak dâhil pek çok hak ihlali ile suçlanıyor. 

Casım’ın Twitter paylaşımları Türkiye’ye ve günümüzün sultanı Erdoğan’a bağlılık yemini kıvamında. Paylaşımlarında, aşırı Türk milliyetçilerine övgüler, kalp yetmezliği nedeniyle mart ayında vefat eden içişleri bakanının 75 yaşındaki annesi için başsağlığı mesajı ve “aslında PKK’li olan” ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) “köpeklerinin” peşini bırakmama yeminleri dikkat çekiyor. Türkiye’nin Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekâtı ve ardından gelen Barış Pınarı Harekâtı tam da bu mantığa, yani SDG’nin PKK ile aynı şey olduğu savına dayanıyor.

Türkiye’nin PKK’ye ilişkin savlarını ve Erdoğan’ın İslamcılıkla karışık milliyetçi söylemlerini tekrar etmek Casım için kullanışlı bir paravan işlevi görürken, Afrin’in alınmasında Türkiye’ye destek olan ve ardından kentin Şeyh Hadid bölgesini üs edinen Casım, burada kurduğu mini derebeyliğini büyütmekle meşgul. 

Bir Süleyman Şah militanı kimliğinin saklı kalması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Muhalif gruplar Afrin’i ele geçirdiğinde Sultan Süleyman Şah Tugayı Şeyh Hadid bölgesini aldı ve komuta merkezini burada kurdu. Tugay komutanı Ebu Amşe Suriye Milli Ordusu’ndan veya [Suriye muhalefetinin İstanbul merkezli geçici hükümetine bağlı] Savunma Bakanlığı’ndan emir almıyor, doğrudan Türk istihbaratıyla koordine ediyor.”

İnsan hakları örgütlerine göre yüzlerce Suriyeli Arap ve Kürt’ün PKK’ye çalıştıkları suçlamasıyla yasa dışı bir şekilde Türkiye’ye götürülmesine yine bu gruplar yardımcı oluyor. Al-Monitor’un daha önce aktardığı gibi gruplar bu durumu tehdit olarak kullanarak insanlardan büyük paralar kopartıyor, istenen parayı veremeyenler ise Türkiye’ye teslim ediliyor. 

Casım son yıllarda kavuştuğu refahı farklı kaynaklara borçlu. Bunlardan biri, ticari araçlardan geçiş ücreti alan kontrol noktaları. Bir diğeri ise zeytinyağı. 

Süleyman Şah militanı bu konuda şöyle konuştu: “Afrin’deki Sultan Süleyman Şah grubu başlangıçta bölgedeki diğer grupların yaptıklarını yapıyor, zeytin ağaçlarını kesip satıyordu. Ancak son dönemde stratejisini değiştirdi. Sahipleri SDG’ye bağlı olduğu suçlamasıyla el konulan arazilerde grup üyeleri zeytin yetiştirmeye başladılar. Ayrıca toprak sahiplerine yüzde 25 ila yüzde 50 arasında gelir vergisi koydular. Ancak ağaç kesimi de durmuş değil. Grup üyeleri maddi kazanç için ağaçları kesip satıyor. Grubun yöneticileri de üyelerin bağlılığını garanti etmek için kazançtan ufak bireysel paylar almalarına müsaade ediyor.”

Türkiye’de bir kamu kuruluşu olan Tarım Kredi Kooperatifleri zeytinyağını aracılar vasıtasıyla gruplardan satın alıyor, ardından da Avrupa ile ABD’ye ihracat yapan Türkiye’deki üreticilere satıyor. Bu gayri meşru ticaret detaylı bir şekilde belgelenmiş durumda. 

Türkiyeli zeytinyağı ihracatçısı Ali Nedim Güreli Alman medya kuruluşu Deutsche Welle’nin Türkçe servisine şöyle konuşuyor: “Afrin zeytini olmasaydı bu kadar ihracat yapamazdık. Eskiden bu ürün Afrin'den kaçak geliyordu ve Aydın'da kurulan borsalarda üreticilere satılıyordu. Şimdi devlet eliyle satış yapılıyor. Artık yaklaşık 30 bin tonluk üretimi olan Afrin zeytinyağlarının çok büyük bir kısmı Türkiye'ye geliyor. Afrin zeytinyağı adeta Türk malı haline geldi."

Ancak Türkiye’deki üreticilerin hepsi bu durumdan memnun değil. Şefik Çirkin’e göre Afrin zeytinyağının önemli bir kısmı dolambaçlı yollardan yerel pazara sürülüyor ve piyasa fiyatının altında satılıyor. Çirkin, “Afrin zeytinyağının kaçak sokularak burada satıldığını [Hatay’da] valiye söyledim. ‘Bir şeyler yapın, üretici zarar görüyor’ dedim ama hiçbir şey yapılmadı” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin zeytinyağını Tarım Kredi Kooperatifleri üzerinden yönlendirerek bu ticarete meşruiyet görüntüsü kazandırma çabası uluslararası hukukçuları etkilemiş değil. Suriye’deki savaş suçlarını izleyen Washington merkezli Suriye Adalet ve Hesap Verebilirlik Merkezi’nde hukuk direktörü olan uluslararası hukuk uzmanı Roger Lu Phillips bu konuda şöyle diyor: “Türkiye işgalindeki Afrin gibi işgal edilmiş bölgelerde yaşayan insanlara uluslararası hukuk birtakım korumalar sağlıyor. Bu insanların taşınmaz ve kişisel mülkleri Cenevre Sözleşmeleri tarafından korunuyor. En önemlisi, özellikle sivil nüfusun gıda sıkıntısı çektiği yerlerde işgalci gücün gıda maddelerini müsadere etmesi, uluslararası hukuka aykırı.”

Ayrıca alınan ürünler için adil bir bedel ödenmesini gerektiğini belirten uzman, “Türkiye yerel üreticilere adil bir ücret ödemeden onlardan zeytin ve zeytinyağı alıyorsa, bunu kontrolündeki silahlı milisler üzerinden yapmış olsa bile işgal hukukunu ihlal etmiş olur” dedi.

Al-Monitor’a bilgi veren kaynaklara göre Casım elde ettiği kazancın bir kısmıyla Türkiye’de işletmeler kurdu. Bunların arasında birkaç lokanta ve oto galerinin olduğu söyleniyor. Al-Monitor muhabiri Gaziantep’te Casım’a ait olduğu söylenen El Safir Oto’yu aradı ve telefonu açan kişiye “Bu Ebu Amşe’nin galerisi mi?” diye sordu. Türkçeyi ağır bir aksanla konuşan kişi, “Evet. Siz kimsiniz?” diye yanıt verdi.

İstanbul merkezli Suriyeli muhalif gazete Euphrates Post’un genel yayın yönetmeni Ahmed Ramadan Al-Monitor’a yaptığı açıklamada Casım’ı “ticaret açısından bölgede bir numara” diye tanımladı. Milislerin ticari faaliyetlerini araştıran Ramadan, “Onların hırsızlık yaptığını, savaş vurgunculuğu, kriz vurgunculuğu yaptığını bütün dünya biliyor. Bundan artık utanmıyorlar bile” dedi. 

Muhalefet yanlısı StepNews ajansı 17 Mayıs’taki haberinde Türk güvenlik güçlerinin Gaziantep, Reyhanlı ve Osmaniye’de Süleyman Şah Tugayı’ndan bazı isimlerin evlerine baskınlar düzenlediğini, evlerden birinin Casım’ın erkek kardeşine ait olduğunu iddia etti. Ajansa göre baskınlar 15 Mayıs’taki Captagon operasyonuyla bağlantılıydı. Kuzeydoğu Suriye’deki Kürt önderliğindeki yönetimle bağlantılı ASO haber ajansı da benzer iddialara yer verdi.

Tsurkov da kendi bulgularının iddialarla örtüştüğünü anlatıyor: “Grupların yasadışı faaliyetleriyle ilgili yaptığım araştırmalar, uyuşturucu ticaretinde en çok Amşet’in yer aldığına işaret ediyor. Amşet içindeki kaynaklarıma göre uyuşturucu işinin başında Ebu Amşe’nin erkek kardeşi Seyf Casım ve onun çevresindeki savaşçılar ve komutanlar var.”

Tsurkov şöyle devam ediyor: “Uyuşturucunun büyük bölümü Suriye ordusunun 4. Tümeni tarafından rejim bölgelerinden kaçırılıyor. 4. Tümen, Suriye içinde ve sınır ötesinde uyuşturucu imalatını, uyuşturucu işini yönlendiren bir rejim aygıtıdır. Uyuşturucu Amşet tarafından Halep’te Hizbullah kontrolündeki Şii Nubul ve Zehra kasabalarından Afrin’e kaçırılıyor.”

Tsurkov’a göre “Ebu Amşe Türkiye’ye uyuşturucu sokulmasına kesin yasak koydu.” Ancak bu yasak İskenderun’un transit geçiş için kullanılmayacağı anlamına gelmiyor.

Casım’ın uyuşturucu ticaretinde yer aldığı iddiaları bir yana, komutanın hal ve hareketleri örgüt içinde giderek hoşnutsuzluk yaratıyor.

Sultan Murad Tugayı’na mensup bir savaşçının eşi olan Isra Halil isimli kadın 2018’de yayınladığı bir video kaydında Casım’ın kendisine silah da doğrultarak defalarca tecavüz ettiğini öne sürdü. Kadın iddialarını şöyle dile getirdi: “Ebu Amşe bana tecavüz etti. Çıkarken kapı aralığında durdu. Beni odadan dışarı çıkardı ve ‘Buraya geldiğimi söylersen kocanı, kayınbiraderini öldürürüm’ dedi. Ben de ona ‘Allah aşkına efendim, ben bir şey yapmadım, tamam mı? Allah mahrem tuttuklarını mahrem tutacaktır, ben sana bir şey yapmadım’ dedim. (…) Bir tek bana tecavüz etmedi. Birkaç kadın var. Pek çok kadını rezil etti.” Halil ayrıntılar vererek başka olaylardan da söz etti.

Bir hafta sonra ikinci bir video yayınlayan Halil, “kötü bir kişinin” kendisine teklifte bulunduğunu, “Ebu Amşe hakkında bu videoyu çekersen sana istediğin kadar para vereceğim” dediğini öne sürdü. Ancak Al-Monitor’un görüştüğü güvenilir bir muhalefet kaynağı, Halil’in suçlamalarını geri almaya zorlandığını söyledi.

Suriye ordusundan firar ederek devrim hareketine katılan ve milislerin yolsuzluk ve ihlallerini yüksek sesle eleştiren eski general Ahmed Rahhal daHalil’in suçlamalarını sonradan inkâr etmesinin “aklına yatmadığını” söyledi.

Rahhal şöyle konuştu: “Konuyu daha sonra Suriye’de güvendiğim bazı kişilere sorduğumda Ebu Amşe’nin rüşvet dağıttığını söylediler. Dört araba vermiş. Birini yargıca, birini polis yetkilisine, diğer ikisini da başka birilerine. Böylece mesele hallolmuş. Kız da ikinci videoyu kendi iradesi dışında çekmiş. Zorla. Bu konu hakkında yazmıştım. Tecavüz yanlış.”

Rahhal'ın sözlerini sakınmaması pahalıya mâl olmuş. Ağustos 2020’de Türkiye’deki oturma izni iptal edilmiş ve 73 gün tutuklu kalmış. “Hakkımda resmi bir suçlama yapılmadı. Son derece onur kırıcıydı” diyen Rahhal,Casım ve adamlarının kendisi aleyhine “BAE, Suudi Arabistan veya Kürtlerin ajanı olduğu” yönünde Türk makamlarına asılsız ifadeler verdiğini düşünüyor. Gruplarla bağlantılı kişilerden kendisini ve ailesini hedef alan yüzlerce tehdit aldığını, can güvenliğinin tehlikede olduğunu söyleyen Rahhal, Erdoğan, Soylu ve Suriye “geçici hükümeti” liderlerine açık çağrıda bulunarak yardım istemiş. 

Yine Suriyeli muhalefet yanlısı bir yayın olan Orient nisan ayında bazı SMO militanlarının Casım’a yönelttiği suçlamalara yer verdi. Bir video çeken militanlar, kendilerine Ermenistan’a karşı Azerbaycan saflarında savaşmak için söz verilen maaşların Casım tarafından “çalındığını” iddia ediyorlardı. Tsurkov, “Kendilerine ayda 2 bin dolar vaat edilmişti ama çok daha azını, onu da gecikmelerle aldılar” diyor.

Peker’in ifşaları

Suç örgütü yöneticiliğinden hüküm giyen ve şu an Dubai’de sürgünde yaşayan Türk mafya lideri Sedat Peker, bir süredir Erdoğan’a yakın eski ve mevcut kamu görevlilerini tecavüz, uyuşturucu ticareti ve Suriyeli cihatçılara silah taşımak dâhil ağır suçlarla itham ediyor. Peker’in YouTube’tan yayınladığı ifşa videoları milyonlar tarafından izlenirken, pek çok insan iddiaları inandırıcı buluyor çünkü Peker, bu suçların bir kısmında bizzat yer aldığını da itiraf ediyor. 

Son videoların birinde Peker şöyle diyor: “Suriye’de ticaret yapmak için ne yapmanız lazım biliyor musunuz? Metin Kıratlı Bey var, cumhurbaşkanlığı idari işler başkanı, Külliye’de, ona gideceksiniz. Ama böyle bir iki kamyonluk alışverişleri söylemiyorum, büyük olanları.” 

Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Beşar Caferi bu iddiaların ardından Deutsche Welle’ye yaptığı açıklamada, “Sayın Sedat Peker'in söylediklerinin tamamen doğru olduğunu onayladığımı, teyit ettiğimi ve doğruladığımı belirtmek isterim" diyordu. Kıratlı ise iddiaları yalanladı ve Peker hakkında suç duyurusunda bulundu.

Peker’in anlattıkları doğru veya yanlış olsun, görünen o ki bahsettiği ticaret ağları Ankara’nın onayıyla giderek genişliyor. Bu yılın başlarında Türkiye destekli muhaliflerin kontrol ettiği bölgeler ile SDG bölgeleri arasında yeni bir gayri resmi geçiş noktası faaliyete geçti. Tufaha (“elma”) diye anılan geçiş noktası, Barış Pınarı bölgesinde Resulayn ile Tel Abyad arasında bulunuyor ve Rakka’nın kuzeyindeki SDG bölgeleriyle bağlantı sağlıyor. 

Tufaha, Ahrar El Şarkiye lideri Ebu Hatem Şakra’nın denetiminde. Savaş vurgunculuğunun en önemli isimlerinden biri olan Şakra, ticari faaliyetlerinin yaygınlığı nedeniyle “Ahtapot” lakabıyla anılıyor. Tufaha’da kontrolü paylaşan iki SMO bağlantılı grup daha var: Ceyş El Şarkiye ve Manga 20. Al-Monitor’un ulaştığı açık istihbarat kaynakları ve Twitter’da @obretix hesabıyla tanınan araştırmacının gözlemleri, 13 Temmuz’da geçiş noktasında bir petrol tankerinin park ettiğini gösteriyor.

Gazete editörü Ramadan’a göre “Farklı tarafların kontrolündeki bölgeler arasında açılan geçiş noktaları isyancı gruplar için adeta bir hazine. Tufaha ekonomik açıdan çok önemli bir geçiş noktası olacak. Buradan elde edilen gelir ayda 1 milyon doları bulabilir.”

SDK temsilcisi Sinem Muhammed ABD’nin, savaş suçu işleyen SMO gruplarını terörist örgüt ilan etmesi gerektiğini vurgulayarak “Bu, elzem bir adım. Yoksa durmayacaklar” diyor.

İnsan hakları aktivisti Bessam El Ahmed ise bunun gerçekçi bir hedef olmadığını düşünüyor ve şöyle diyor: “Bu konuda en fazla bu savaş ağalarına işledikleri suçlar nedeniyle bireysel olarak yaptırım uygulanmasını umabiliriz. ABD artık bu gruplara karşı harekete geçmeli.”

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü kimliğinin açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Suriye Milli Ordusu’nun bazı unsurlarının Suriye’nin kuzeyinde silahlı çatışma hukukunu ihlal ettiğine, insan haklarını çiğnediğine dair sürekli olarak gelen haberler yönetimi kaygılandırıyor. Türkiye’ye, desteklediği muhalif gruplara insan hakları ihlallerine son vermesi için baskı yapma, faillerden hesap sorma ve gelecekte bu tür ihlalleri engelleyecek adımlar atma çağrımızı sürdürüyoruz.”

Sözcü şöyle devam etti: “Suriye’deki çatışmanın kalıcı olarak sonlandırılması ABD ve Türkiye’nin ortak menfaatidir ve biz Ankara’yla Suriye konusunda istişare etmeye, işbirliği alanları aramaya devam edeceğiz. Terörle mücadele, Suriye’deki çatışmanın sonlandırılması, bölgedeki zararlı etkilerin caydırılması ABD ve Türkiye’nin ortak menfaatinedir.” 

ABD temmuz başında Türkiye’yi, son bir yıl içinde çocuk asker kullanımından sorumlu tutulan ülkeler listesine ekledi. Bu kararla birlikte listeye ilk kez bir NATO üyesi girmiş oldu.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2021 İnsan Ticareti Raporu’nda Libya’ya çocuk asker gönderen taraflardan biri olan Sultan Murad Tümeni’ne Türkiye’nin “somut desteği” olduğu belirtiliyor. Bakanlık, çocukları silah altına alan örgütler arasında SDG’yi ve Suriye’deki başka bazı silahlı grupları da saydı. 

Karar Ankara’da sert tepkiyle karşılandı. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada iddiaların “külliyen reddedildiği” ve Türkiye’nin bu konudaki sicilinin “tertemiz” olduğu belirtildi. 

Join hundreds of Middle East professionals with Al-Monitor PRO.

Business and policy professionals use PRO to monitor the regional economy and improve their reports, memos and presentations. Try it for free and cancel anytime.

Already a Member? Sign in

Free

The Middle East's Best Newsletters

Join over 50,000 readers who access our journalists dedicated newsletters, covering the top political, security, business and tech issues across the region each week.
Delivered straight to your inbox.

Free

What's included:
Our Expertise

Free newsletters available:

  • The Takeaway & Week in Review
  • Middle East Minute (AM)
  • Daily Briefing (PM)
  • Business & Tech Briefing
  • Security Briefing
  • Gulf Briefing
  • Israel Briefing
  • Palestine Briefing
  • Turkey Briefing
  • Iraq Briefing
Expert

Premium Membership

Join the Middle East's most notable experts for premium memos, trend reports, live video Q&A, and intimate in-person events, each detailing exclusive insights on business and geopolitical trends shaping the region.

$25.00 / month
billed annually

Become Member Start with 1-week free trial
What's included:
Our Expertise AI-driven

Memos - premium analytical writing: actionable insights on markets and geopolitics.

Live Video Q&A - Hear from our top journalists and regional experts.

Special Events - Intimate in-person events with business & political VIPs.

Trend Reports - Deep dive analysis on market updates.

Text Alerts - Be the first to get breaking news, exclusives, and PRO content.

All premium Industry Newsletters - Monitor the Middle East's most important industries. Prioritize your target industries for weekly review:

  • Capital Markets & Private Equity
  • Venture Capital & Startups
  • Green Energy
  • Supply Chain
  • Sustainable Development
  • Leading Edge Technology
  • Oil & Gas
  • Real Estate & Construction
  • Banking

We also offer team plans. Please send an email to pro.support@al-monitor.com and we'll onboard your team.

Already a Member? Sign in

Start your PRO membership today.

Join the Middle East's top business and policy professionals to access exclusive PRO insights today.

Join Al-Monitor PRO Start with 1-week free trial