Korona virüs salgını nedeniyle mart ortalarında ulaşılan vaka sayısı kabaca 200 bine, ölüm sayısı 10 bine doğru ilerliyor. Türkiye'de de alıştıra alıştıra açıklanan vaka sayısı, maalesef binleri bulacak gibi görünüyor. Virüsün yayılmasını belli bir yerde tutmak için "sosyal uzaklaşma" önlemi öne çıkıyor. Bunun için de nüfusu en azından bir süre için evde yaşamaya, evden çalışmaya, evden eğitime ikna etmek önem kazanıyor. Bütün bunları yapabilmenin teknolojik altyapısı Türkiye'de de büyük ölçüde oluşmuş durumda. Ancak, hâlâ bundan yoksun kesimler de var.
Bir yandan eldeki altyapıyı en etkin biçimde kullanarak virüsten uzak kalmayı ve bulaştırmaya aracı olmamayı ayrıca öğrenmek gerekiyor bir yandan da bu altyapıdan mahrum olanları bu teknolojik imkanla bedelsiz donatmak ve bunu bir kamusal görev olarak üstlenmek gerekiyor.
Mart ayı ortası itibarıyla vaka sayısının 184 bini aştığını bildiren Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 162 ülkeye yayılan virüsün yol açtığı ölümlerin 7 binin üzerinde olduğunu bildirdi. Vaka sayısı, test sayısı, bunu yapabilme olanağı bulundukça ve ülkeler şeffaf davranmaya zorlandıkça, yükseliyor, yükselecek.
Dünya, COVID-19 salgınından canını kurtarmanın derdi kadar bu salgının yol açtığı ekonomik krizden kaynaklanan kayıpları da konuşuyor. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı UNCTAD’a göre salgının tetiklediği ekonomik krizin süresi ve derinliği üç değişkene bağlı bulunuyor: Krizin ne hızda ve ne ölçüde yayılacağı, aşının ne kadar zamanda bulunacağı ve politika yapıcıların fiziksel ve ekonomik sağlığa yönelik zararları en aza indirecek kararları etkin bir biçimde hayata geçirme becerisi. Ne yazık ki, bu üç konuda da Çin’de yeni vaka sayısının azalması dışında umut verici bir gelişme henüz yok.
Öte yandan, DSÖ Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, 11 Mart’ta “Ülkeler bu pandeminin seyrini hâlâ değiştirebilir” ifadesini kullandı. Virüsün yayılmasını durdurmak ve salgının seyrini değiştirmek için başvurulabilecek önlemlerin başında “sosyal uzaklaşma” geliyor. Yani, korona virüse yakalanmak veya virüsü yaymaktan kaçınmak için diğer insanlardan, kalabalıklardan uzak durmak.
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de ulusal ve uluslararası düzeyde toplantıların iptal edilmesi, spor karşılaşmalarının seyircisiz oynanması, insanların kalabalık oluşturdukları ticari ve sosyal mekanların kapatılması sosyal uzaklaşmayı sağlamak için. Böylelikle damlacıklarla ortaya çıkan bulaşma riskini azaltmak için kişinin kendisi ile başkaları arasına belli bir mesafe koyması amaçlanıyor.
Sosyal uzaklaşma, toplu bulunulan yerlerden uzak durmak kadar kişinin işyerinde, okulda, sosyal mekanlarda birlikte olduklarıyla arasında uygun boşluklar bırakmasını da içeriyor. İnsanları evde tutma, sosyal uzaklaşmanın en etkin yolu. Sokağa gereksizce çıkan her kişi, kendisi sağlıklı olsa da salgını hızlandırma, virüsü oradan oraya taşıma potansiyeli taşıyor.
Bir süreliğine evden çalışmak, evden eğitim almak, evden alışveriş yapmak, evden devletle ilişkileri yürütmek, bankanızla işlerinizi görmek, evden iş aramak, evden sosyal hayata katılmak, korona virüse karşı savaşmanın en etkin yolu. Günümüz teknolojisi, evden bütün bunları yapabilmenin imkanlarını nüfusun hepsine değilse de önemli bir kısmına sağlamış durumda.
Kısa adı TÜİK olan Türkiye İstatistik Kurumu’nun her yıl yaptığı Hanehalkı Bilişim Teknolojileri (BT) Kullanım Araştırması, 2019 sonunda Türkiye’de internet kullanımının 16-74 yaş grubundaki bireylerde yüzde 75,3 olduğunu ortaya koyuyor. Bu oran erkeklerde yüzde 82'ye yaklaşırken kadınlarda yaklaşık yüzde 69.
Araştırmaya göre, bireylerde yüzde 75 olan internet kullanımı, konu haneler olunca yüzde 88,3'ü buluyor. Bu imkan, evden eğitim, evden çalışma, evden diğer faaliyetleri sürdürmenin, hanelerin yüzde 88’i için mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Ama yüzde 12’lik bir hane grubunun bu imkandan yoksun olduğunu da tespit ediyor.
Özellikle beyaz yakalılar, ofis çalışanlarının internet üstünden evden işlerini yapma potansiyeli var. 2019 sonu itibarıyla Türkiye’de 27 milyon dolayında istihdam var. Bunun 11,5 milyonu tarım, sanayi, inşaat, yani tarlada, fabrikada, şantiyede yapılacak işlerde çalışanlar. Ancak geri kalan 15,5 milyon çalışan, hizmet sektöründe ve bunların önemli bir kısmı işlerini evden internet üstünden gerçekleştirebilir. Finans, iletişim, gayrimenkul, kamu yönetimi, eğitim, sağlık, kültür-sanat işlerinin yarısından fazlası evden, internetten gerçekleştirilebilir gibi görünüyor.
Ayrıca toptan ve perakende ticaretin, sanayi ve inşaat sektörünün ofiste görülen işlerinin bir kısmını da internet üzerinden, evden gerçekleştirmek mümkün. Dolayısıyla, evden çalışmanın mümkün olan azami kısmını gerçekleştirmenin yolları araştırılıp özendirilebilir, bazı durumlarda da bu bir zorunluluk hâline getirilebilir. Evden eğitim, ilk, orta, yükseköğrenim dahil tüm düzeylerde denenmeye başlayan bir başka önlem.
“Dijitalleşmiş ev” internet üstünden kamu hizmeti almanın, alışveriş yapmanın olanaklarını da sunuyor. TÜİK araştırmasına göre, yurttaşların yüzde 51'den fazlasının zaten e-devleti kullanma alışkanlığı var. COVID-19 şartlarında hem devlet daha çok e-hizmete açılabilir hem de yurttaşlar bu hizmeti internet üstünden alabilirler. Örneğin, mahkemeleri bile internet üstünden görmenin, mahkumlarla internet üstünden görüşme hakkının kullanılmasının yolları araştırılabilir.
Korona virüse karşı önlemlerde birçok işyerinin evlere mal ve hizmet satışı önlemi de öne çıkıyor. Bu konuda da Türkiye'de belli bir alışkanlık var. TÜİK araştırmasına göre internet üzerinden kişisel kullanım amacıyla mal veya hizmet siparişi veren ya da satın alan 16-74 yaş grubundaki bireylerin oranı yüzde 34'ü aşmış durumda.
Dolayısıyla, Türkiye'deki teknolojik donanım ve bireylerin, hanelerin buna erişim imkanı, virüsten en az hasarla etkilenmeye belli ölçülerde yardımcı olacak gibi duruyor. Yapılması gereken bu erişim imkanı olup da bunu henüz kullan(a)mayanları, kullanıma özendirmek, gerekli eğitimi vermek olmalı.
Öte yandan “dijital ev” tanımına uymayan, internetin sunduğu imkanlara sahip olmayanlarımız --yüzdesi çok azalmış olsa da-- var. Araştırmalardan anlıyoruz ki, hanelerin yüzde 12’si internet erişiminden yoksun. Bu durumda, bu yoksul haneleri bir kamu hizmeti olarak, bedelsiz, internet teknolojisi ile donatmak, kullanım yollarını öğretmek de kamunun ertelenmez acil bir görevi.