MOSKOVA — Türkiye ve ABD kuzeydoğu Suriye’deki “güvenli bölgede” bulunan Kürt güçleriyle ilgili anlaşmaya varırken, Rusya kendi hesaplarının olumsuz etkilenip etkilenmeyeceğini görmek için gelişmeleri sabırla izledi.
Türkiye’yle ABD arasında çetin geçtiği anlaşılan 17 Ekim’deki görüşmelerin ardından Erdoğan 18 Ekim’de Moskova açısından oldukça rahatlatıcı açıklamalarda bulundu.
22 Ekim’de Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le görüşecek olan Erdoğan, “Amacımız Rusya ile bu konularda makul ve herkes tarafından kabul edilebilir bir uzlaşmaya varmaktır” dedi. Münbiç gibi rejimin girdiği yerlerde “PKK/YPG'nin tamamen temizlenmesi” gerektiğini vurgulayan Erdoğan, bunun gerçekleşmesi hâlinde bu yerlerin rejim tarafından kontrol edilmesinin Ankara için “rahatsızlık sebebi” olmayacağını kaydetti.
Başkan Yardımcısı Mike Pence başkanlığındaki ABD heyeti Erdoğan’la görüştüğü sırada Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal da aynı cumhurbaşkanlığı sarayında Putin’in Suriye Temsilcisi Alexander Lavrentiev, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Verşinin ve Savunma Bakanlığı yetkililerinden oluşan Rus heyetiyle görüşüyorlardı.
Rus tarafı, Türkiye’nin terörist olarak addettiği gruplara karşı güvenliğini korumasının “meşru hak” olduğunu yineledi ancak Türk tarafına şu hatırlatmalarda da bulundu: Barış Pınarı Harekâtı Suriye’nin toprak bütünlüğünü ihlal etmemeli ve Astana grubunun Suriye’deki siyasi süreci anayasa komitesi üzerinden başlatma çabalarını baltalamamalı. Türk tarafı Ankara’nın sürece bağlı kaldığını teyit etti. Anayasa komitesinin ekim sonunda Cenevre’de toplanması planlanıyor.
Rus temsilcilerinin tek durağı Ankara değildi. Lavrentiev ve Verşinin Türkiye ziyaretinden önce 16 Ekim’de Tahran’da İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şamkani ve Dışişleri Bakanı’nın özel siyasi danışmanı Ali Aşgar Hacı ile görüştüler. Görüşmelerin ana konusu, kuzeydoğu Suriye’deki durum ve Türkiye’nin bölgedeki askeri harekâtı idi.
Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre taraflar “Fırat’ın doğusunda, Suriye ve bölge genelinde istikrarın güçlü ve kalıcı şekilde sağlanmasının ancak Suriye’nin egemenliği, birliği ve toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesiyle mümkün olacağı yönündeki ortak görüşlerini” teyit ettiler.
İran Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında ise ek olarak şu ifade yer aldı: “Taraflar Astana süreciyle ilgili gelişmeleri, anayasa komitesinin oluşumu ve yakın gelecekte çalışmaya başlayacak olmasını gözden geçirirken, Suriye halkının geleceğini dış müdahaleler olmaksızın belirleme gereğini vurguladılar.”
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif 17 Ekim’de Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’u arayarak bir telefon görüşmesi yaptı. Rusya Dışişleri Bakanlığı’na göre “Taraflar Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde ve Şam ile Ankara arasında, ayrıca Suriyeli makamlar ile yerel Kürtler arasında diyalog başlatmak suretiyle Fırat’ın doğusunda güvenli ve kalıcı bir istikrar sağlama gereği konusunda ortak görüş ifade ettiler. Taraflar Rusya ve İran’ın bu görüşmelere yardımcı olmaya hazır olduğunu vurguladılar.”
Zarif kuzey Suriye’deki durumu, ertesi gün yaptığı telefon görüşmelerinde Iraklı ve Suriyeli mevkidaşlarıyla da ele aldı. Zarif’in Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile konuştuğu sırada Lavrentiev-Verşinin ikilisi Cumhurbaşkanı Beşar Esad’la masaya oturmuştu bile.
Suriye devlet ajansı SANA’nın haberine göre “Rus tarafı, Suriye’nin egemenliğini ihlal eden, durumu daha da zorlaştıran ve öncelikle Suriye’de geri kalan terörist yuvalarının temizlenmesi ve sınırlar dâhil Suriye topraklarının tamamında kontrolün yeniden sağlanmasına bağlı olan savaşı bitirme çabalarını etkileyen hiçbir adımın Rusya tarafından kabul görmediğinin altını çizdi. Toplantıda ayrıca anayasayı görüşecek komitenin ilk toplantısına yönelik hazırlıklar ele alındı.”
Lavrentiev Esad’a, Putin’in yakın zamanda gerçekleştirdiği Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ziyaretleri hakkında da bilgi verdi.
Tüm bu açıklamalar en az üç noktaya işaret ediyor.
Birincisi, Al-Monitor’un öngördüğü gibi Moskova, Ankara’yı Adana anlaşmasına yöneltmek için Tahran’a kuzeydoğu Suriye konusunda daha fazla etkinlik tanımaya istekli görünüyor. Suriye’nin PKK’ya desteğine son verdirten 1998 tarihli Adana anlaşmasında İran Mısır’la birlikte garantör ülke konumundaydı.
İkincisi, Rusya’nın Cezire bölgesindeki “sıcak” safhayı bir an önce geride bırakıp Suriye’de siyasi çözüm çalışmalarına dönmek istediği anlaşılıyor. Bu çabalar kapsamında Rus vizyonunun ana hatları, Şam ile Ankara arasında resmi görüşmelerin başlamasını ve Suriye devleti ile yerel Kürtler arasında geniş kapsamlı bir anlaşmanın yapılmasını içeriyor. Bu bağlamda Erdoğan’ın SDG güçlerinin olmaması koşuluyla Münbiç’te rejim kontrolünü kabul etmesi, Ankara’nın askeri değil siyasi çerçevede düşünmeye başladığına dair olumlu bir işaret teşkil ediyor.
Üçüncüsü, Putin Körfez turunda cazip ticari anlaşmaların yanı sıra kritik bir şey sağlamış olabilir: Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü konusunda Suudi Arabistan ve BAE’nin onayı. Bu, muhtemelen Esad’ın, son yıllarda kendisine karşı mücadele etmiş Suudi, BAE ve diğer Arap yöneticileriyle hemen yan yana oturması anlamına gelmez ancak Suriye’nin tecridine son veren ve bölgesel aktörlerle siyasi ve ekonomik ilişkilerini tedricen yeniden tesis eden bir formül söz konusu olabilir. Putin bunu gerçekten başardıysa Erdoğan, Şam’la ilişki kurmayı reddeden tek lider olarak kalabilir ve neticede tavır değiştirebilir.
Rus temsilcilerin son üç günde yürüttüğü ivedi mekik diplomasisi dikkate alındığında tüm bu hesaplarda Türkiye-ABD anlaşmasına yer olmadığı anlaşılıyor.
Kıdemli bir Rus diplomat adının saklı kalması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Doğruyu söylemek gerekirse anlaşma ilk açıklandığında kafamız biraz karıştı. Sonra anlaşmanın özünü değerlendirdik ve iki sonuca vardık. Amerikan tarafı için anlaşma ağırlıkla Başkan Trump’ın iç politikadaki konumuyla ilgiliydi. Aslına bakılırsa Trump’ın Erdoğan’a gönderdiği mektup üslubuna rağmen önemli bazı öneriler içeriyordu. Ancak Doğulu ülkelerle muhatap olduğunuzda kullandığınız dil önemli. Dolayısıyla mektup başarısız oldu ve Trump’ın [Ankara’ya] gönderdiği ekip Trump’ın seçmenine satabileceği bir şey müzakere etti. Anlaşmanın Türk tarafı için daha önemli olduğuna kanaat getirdik. Çünkü uzun zamandır istedikleri bazı şeyleri aldılar ve bunların bir kısmı konumlarını gerçekten güçlendirebilir. Ancak kendi yolumuzdan şaşmamaya, onların nerede durduğuna değil bizim nerede durduğumuza bakmaya karar verdik.”
ABD’yle anlaşma gereğince Türkiye Suriye’deki operasyonunu 120 saatliğine, yani 22 Ekim’e kadar beş günlüğüne askıya almayı kabul etti.
Bu bağlamda Rus politika yapıcıları arasındaki hâkim görüş, Erdoğan’ı Suriye’nin derinlerine taşıyan bir “faytona” benzeyen anlaşmanın 120 saatin sonunda “balkabağına” dönüşeceği yönünde. Aynı gün Putin’le görüşmek üzere Soçi’ye gidecek olan Erdoğan, belki hem kendi başarısını hem de Rusya’nın başarısını taçlandıran, Suriye krizinde uzun vadeli çözüme zemin hazırlayan bir anlaşma sağlayabilir.