Filistin Yönetimi’nin Ramallah’taki merkezi, 19 Mart’ta Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın ABD ve İsrail’e veryansın eden, hatta İsrail’deki ABD büyükelçisine lanet yağdıran nutkuna sahne oldu. Abbas bu nutku atmadan önce İsrail, onun Gazze’ye ve burada yaşayan iki milyon Filistinliye yaptırım uygulamaya karar verdiğini biliyordu. Zira son haftalarda herkese verip veriştiren ve bunun sonuçlarını umursamıyormuş gibi görünen Abbas’ın frenleri boşalmış gibi davranması İsrail istihbaratı ve askeri analistlerin merceği altındaydı.
Kimliğinin açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan bir İsrail savunma yetkilisi, Abbas’ın ABD’li üst düzey yetkililere yönelik son sözlerinin büyük bir çaresizliğe işaret ettiğini söyledi ve ekledi: “Abbas muazzam bir baskı altında ve bu da onu sorumsuz bir popülist söyleme sevk ediyor.”
Abbas bugün çıkmaz sokakta. Ufukta İsrail’le herhangi bir diplomatik anlaşma görünmüyor, BM’de Filistin devleti konusunda bir oylama kotarma ihtimali yok. Hamas’la uzlaşı anlaşmasını hayata geçirme umutları da sönüyor. Her şey yitmiş durumda. Buna Abbas’ın kötüleşen sağlık durumu da eklenince ortaya kaybedeceği bir şeyi olmayan, hüsran dolu, öfkeli bir adam çıkıyor.
Abbas, 14 Ocak’ta ABD Başkanı Donald Trump’a sövüp saymış, Arapça “Allah evini başına yıksın” anlamına gelen bir lanet kullanmıştı. Son konuşmasında ise ABD Büyükelçisi David Friedman’a “it oğlu it” dedi. 13 yıldır Filistinlilere önderlik eden Abbas bugüne kadar asla böyle bir dil kullanmamıştı ama diplomatik üsluptan uzak sözleri sürçülisan gibi görünmüyor. Lanetler Filistin kamuoyunu tatmin etmeyi amaçlayan hesaplı hareketlerdi. Zira Abbas’ın da çok iyi bildiği gibi halk onun liderliğinden, etkisiz politikalarından bıkmış durumda.
Abbas, Trump ve Friedman’a saydırırken onun siyaseten yolun sonuna geldiğine inanan El Fetih mensuplarına da mesaj veriyor, “nihai anlaşma” sözü verip onu defalarca yüzüstü bırakan dünyanın en büyük gücüyle hâlâ cebelleşecek durumda olduğunu anlatmak istiyordu. Öfke çıkarmaya yarayan “sokak” söylemi dışında Abbas’ın hasım olarak gördüğü İsrail, Hamas ve ABD’yle hesaplaşmaya dönük net bir hedefi de var.
Abbas, bahsi geçen konuşmasında Gazze’ye ve Gazze’nin Hamaslı yöneticilerine karşı yeni yaptırımlar açıkladı. İsrailli savunma yetkilisi bu yaptırımlara işaret ederek şöyle konuştu: “Abbas’ın intikam planı oldukça şeffaf, kendisi de zaten bunu gizlemeye çalışmıyor. Abbas’ın İsrail ve Hamas’ı yeni bir askeri maceraya itmek istediğini, bundan kendisinin kazançlı çıkacağını düşündüğünü herkes görebiliyor. Bu yoldan intikam almayı ve ayakta kalmayı umuyor.”
Abbas, 19 Mart’taki konuşmasında Gazze’de Filistin Başbakanı Rami Hamdullah’ı hedef aldığı düşünülen suikast girişimine de değindi ve şu ifadeyi kullandı: “Yirmi kişiyi tutuklayıp meydanda idam edebilirdim ama biz sabır ve sorumluluk sahibiyiz. Hamas gibi değiliz.” Abbas’ın sabırla ilgili sözlerine kuşkuyla yaklaşmak gerektiğine inanan İsrailli kaynak şu yorumda bulundu: “Abbas’ın planı başarılı olur ve Gazze bir kez daha ateşe atılırsa bunun bedelini hayatıyla ödeyecek insanlar onun güya asmaktan imtina ettiği 20 kişiden çok daha fazla olacak.”
Abbas’ın Ramallah’taki konuşmasından bir gün önce İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman, Filistinlilerle barış görüşmelerine engel olarak gördüğü Abbas’ın Gazze’ye yaptırım planladığını kamuoyuna açıklamıştı. Hadaşot kanalına mülakat veren Liberman, Abbas’ın “elektrik, su, sağlık hizmeti ödenekleri ve maaşlar dâhil Gazze Şeridi’ne tüm mali kaynakları keseceğini” söylemiş ve Abbas’ın Hamas’la İsrail arasında bir askeri çatışma tetiklemek istediğini öne sürmüştü.
Gerilimin yükseldiği İsrail-Gazze sınırında somut şekilde hissediliyor. Ben Caspit’in Al-Monitor’da 19 Mart’taki makalesinde belirttiği gibi Filistin tarafının “mayıs çılgınlığı” İsrail’i kaygılandırıyor. Trump’ın politikaları mayıs ayında farklı cephelerde sınanacak ve bunun İsrail için güvenlik yansımaları olacak. Gazze cephesi en hassas ve en tehlikeli cephe gibi görünüyor.
Yahudilerin Hamursuz Bayramı’nın arifesi olan 30 Mart’ta Hamas, Toprak Günü vesilesiyle Kitlesel Dönüş Yürüyüşü adı altında bir yürüyüş planlıyor. Filistinliler, Toprak Günü’nde İsrail’in 1976’da Celile’de el koyduğu toprakları anıyor. Yürüyüş kapsamında Hamas, halkı sınıra yürümeye çağırıyor. Bu etkinlik, Hamas’ın 14-15 Mayıs için planladığı asıl kitlesel gösterilerin provası olarak düşünülüyor. Bu tarihlerde üç önemli olay söz konusu: İsrail’in 70. Bağımsızlık Günü (Gregoryen takvime göre 14-15 Mayıs’a tekabül ediyor, İsrail’deki resmi kutlamalar ise İbrani takvimine göre 18-19 Nisan’da yapılıyor.), Filistinlilerin 15 Mayıs’taki Nakba Günü (“Nakba” Arapçada “felaket” anlamına geliyor.) ve ABD Büyükelçiliği’nin 14 Mayıs için planlanan Kudüs’e taşınması.
Hamas on binlerce insanın sınıra yürüyeceğini umuyor, İsrail ise kanlı çatışmalara hazırlık yapıyor. Savunma yetkilileri çatışmaların kaçınılmaz olduğundan emin. Tek soru Hamas’ın siyasi amaçları doğrultusunda planladığı bu “öfke günü” kaç ölü ve yaralıya mâl olacak. Bedeli ne olursa olsun Hamas, kitleleri sınırdaki tellere tırmanmaya teşvik etmeye hazırlanıyor.
İnsanların umutsuzluğu ne kadar artarsa İsrail’le sürtüşme noktalarına yönelme ve İsrail askerleriyle çatışma ihtimalleri de o kadar artıyor, kaybedecek bir şeyleri kalmıyor.
İsrail savunma teşkilatının değerlendirmesine göre rencide edilmiş ve öfkeli olan Abbas, bu hissiyattan faydalanmayı ve onu kendi lehine kullanmayı düşünüyor. Abbas, Hamas’ı cezalandırma ve Gazze halkının hayatını iyice zorlaştırma kararını kendisine en yakın isimlerden biri olan istihbarat şefi Macid Farac ile istişare ederek verdi. Filistin lideri bu güvenilir müttefikine danışmadan nadiren önemli bir operasyonel veya diplomatik karar verir.
Abbas’ın açıkladığı yaptırımlar hemen geçerli olacak. Bunların neticesinde Filistin Yönetimi’nin Gazze’deki memurları yeniden maaşsız kalacak, Gazze’nin zar zor çalışan hastaneleri daha da büyük sıkıntılar yaşayacak, ciddi elektrik kesintileri yaşanacak. Birkaç hafta içinde tam da kitlesel yürüyüşün tarihi yaklaşırken Gazze’nin elektriksiz kalması bekleniyor. Bu da insanların ayaklanıp sınıra yürümesi için ilave bir sebep olacak. Gazze halkının yaşadığı mağduriyetlerin merkezinde olan Hamas, kendi sorumluluğunu gölgelemek için yürüyüşçülere tezahürat yapacak, Abbas ise halkın mağduriyetini kendi siyasi amaçları için kullanacak.