TAHRAN, İran — Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin Suudi başkenti Riyad’da örneği görülmemiş, tuhaf bir şekilde istifa etmesi Suudi-İran nüfuz mücadelesinin bölgeye etkileri konusunda çeşitli spekülasyonlara yol açtı. Olayın daha büyük bir yapbozun parçası olduğu sır değil. Suudilerin Lübnan’daki en yakın müttefiki olan Hariri İran’ın müttefiki Hizbullah’ı içeren bir koalisyon hükümetinin başındaydı. 18 Aralık 2016’da kurulan bu koalisyon, bölgenin başlıca iki aktörü arasında Lübnan’ı bölgesel krizlerin dışında tutma konusunda sessiz bir anlaşmanın yansıması olarak görülmüştü.
İran ve Suudi Arabistan, Orta Doğu’nun farklı noktalarında vekiller üzerinden siyasi ve askeri savaşlar yürütüyor. Yemen’de iki buçuk yıldır her gün düzenlenen ve binlerce can alan bombardımanlara rağmen Suudi Arabistan, İran’ın müttefiki olan ve Husiler olarak da bilinen Ensar Allah hareketini mağlup edebilmiş değil. Riyad, Cumhurbaşkanı Abid Rabbo Mansur Hadi’nin iktidarını geri alma mücadelesini destekliyor ancak İran’ın müttefikleri amansız bir direniş ortaya koyuyor. Bu direnişin koalisyon ortakları arasında yarattığı anlaşmazlıklar müdahalenin ana hedeflerine ulaşmasını engelliyor. Husiler 4 Kasım’da Riyad’daki bir havaalanını balistik füzeyle hedef aldı. Suudi Savunma Bakanlığı’na göre füze havada vuruldu.
Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, bu olay üzerine İran’ı Husilere füze vererek “doğrudan askeri saldırıda” bulunmakla suçladı. Muhammed 7 Kasım’daki açıklamasında “İran rejiminin Husi milislere füze sağlanmasında oynadığı rol İran rejiminin doğrudan askeri saldırısı olarak görülmektedir.” dedi.
Bu açıklamadan kısa bir süre önce Suudi Arabistan’ın Körfez işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Samir El Sebhan da Lübnan’ı tehdit etti. Sebhan, Hizbullah’ın “saldırgan eylemleri” nedeniyle Lübnan hükümetinin “Suudi Arabistan’a savaş ilan etmiş bir hükümet olarak muamele göreceğini” söyledi.
Sebhan 30 Ekim’de “yaşanacak gelişmelerin kesinlikle şaşırtıcı olacağı” konusunda Lübnan’ı uyarmış ve şöyle demişti: “Küresel terörün efendilerinden talimat alan terörist milis partinin krallığa savaş ilan etmesi ve bu savaşta yer alması yadırganacak bir şey değil. (...) Asıl yadırgatıcı olan hükümetin ve halkın buna sessiz kalması!”
Bu sözler, Lübnan hükümetinin ve bilhassa Hariri’nin Hizbullah’a karşı tavır almayarak Riyad’ı rahatsız ettiğinin açık bir göstergesiydi. Ancak bu, Suudilerin İran ve müttefiklerine yönelik daha genel bir strateji kapsamında Hizbullah’a yükleneceğinin ilk işareti değildi. Suudiler, ABD’nin bu konudaki adımlarıyla uyumlu hareket ediyordu. ABD Başkanı Donald Trump, 15 Ekim’de İran stratejisini açıklamış, Washington’da Hizbullah’ın ABD topraklarına yönelik tehdit oluşturabileceği dillendirilmeye başlanmıştı.
Sebhan 8 Ekim’de de Hizbullah’a karşı uluslararası bir koalisyonun kurulması gerektiğini söylemişti. Suudi bakan Twitter’dan paylaştığı mesajda şöyle diyordu: “Lübnan’daki milis terörist yapıya yönelik Amerikan yaptırımları olumlu. Ancak bölgede istikrar ve barışı sağlamanın yolu (Hizbullah’a) ve onunla iş birliği yapanlara karşı katı bir uluslararası koalisyondur.”
Resmi bir Lübnanlı kaynak, adının açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Hizbullah’a karşı uluslararası koalisyon savaş demek ve Hizbullah Lübnan hükümetinde yer alırken Hizbullah’a karşı savaş Lübnan’a karşı savaş anlamına gelir. Dolayısıyla Suudi Arabistan böyle bir hamleyi başlatabilmek için Hizbullah’ı ne pahasına olursa olsun hükümet dışı bırakmaya çalışıyor. (...) Suudi-İran zıtlaşması ülkemizin istikrarını tehdit ediyor ama ülkemizi bu mücadeleden uzaklaştırma şansı yok. Savaş olmasa da ağır ekonomik adımlar gelebilir. Belki Katar’a karşı atılan adımların benzerleri...”
Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE 9 Kasım’da Lübnan’da bulunan vatandaşlarına ülkeyi terk etme çağrısı yaptı. Suudi Arabistan’ın resmi haber ajansına göre krallık, herhangi bir yerden Lübnan’a gitmeyi planlayan vatandaşlarına da Lübnan’a gitmemeyi telkin etti. Bahreyn de vatandaşlarına daha önce yaptığı Lübnan’dan ayrılma çağrılarını hatırlattı.
10 Kasım’da Suudi maslahatgüzarı Velid El Buhari, Hariri’nin istifasını konuşmak üzere Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aun’la bir araya geldi. Lübnan medyasına göre Buhari, Hariri’yi “Suudi vatandaşı ve Lübnan’ın geçici başbakanı” olarak tanımladı. Bundan bir gün önce ise Hariri’nin Müstakbel Hareketi bir toplantı yapmış ve Hariri’nin Lübnan’a dönmesi gerektiğini vurgulamıştı.
Lübnan İçişleri Bakanı Nuhad Maşnuk, Hariri’nin yerine abisi Baha’nın geçme ihtimalini soran gazetecilere şöyle konuştu: “Biz koyun sürüsü değiliz. (...) Lübnan’da siyaset biat etmekle değil seçimler üzerinden belirlenir.” Bu sözler Suudi Arabistan’a yönelik nadir bir tepki mesajı olarak görüldü.
Hariri’nin istifa ettiği gün Suudi Arabistan’da birçok prens ve eski yetkilinin tutuklanması iki olay arasında bağ kurulmasına neden oldu. Kimliğinin açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan Suudi bir diplomat bu konuda şöyle dedi: “Olanlar normal. Suudi Arabistan’ın Lübnan’a yönelik siyasi söylemi son bir aydır açıktan değişiyordu. (...) İstifa ile yolsuzluk dosyası arasında bağ kuran tüm değerlendirmeler mesnetsiz.”
Hariri, istifasından sadece 72 saat önce Beyrut’ta İran Dini Lideri’nin danışmanı Ali Ekber Velayeti ile görüşmüştü. 1 Kasım’daki görüşmenin ardından 3 Kasım’da Riyad’a uçan Hariri 4 Kasım’da Suudi El Arabiye kanalında istifa mektubunu okuyordu. Görevi bırakma kararından alenen İran ve Hizbullah’ı sorumlu tutan Hariri, Lübnan’ın “geçmişte olduğu gibi yeniden ayağa kalkacağını” ve “ona hayasızca uzanan elleri koparacağını” söyledi.
Al-Monitor’a konuşan İranlı bir diplomata göre Tahran açısından tüm bu olanlar “Suudi Arabistan’da Yemen savaşından beri süren macera” kapsamında yaşanıyor. Diplomat başka yorumda bulunmak istemedi.
Siyasilerin, askeri komutanların ve diğer yetkililerin her gün onlarca görüş bildirdiği İran gibi bir ülkede son krizle ilgili sayılı açıklama yapılması dikkat çekiciydi. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 8 Kasım’daki kabine toplantısında Prens Muhammed’in tehditlerine net bir yanıt verdi: “İslam Cumhuriyeti’nin gücünü ve konumunu biliyorsunuz. Sizden daha kudretli olanlar bile İran halkına karşı hiçbir şey yapamamıştır.”
İran’ın Suudi tehditlerini ciddiye aldığı ortada. Ancak bunlar ABD ve İsrail’in tehditlerinden bağımsız görülmüyor.
Lübnan’da sahne şimdi bir sonraki adıma hazır. Suudiler tehdit savurmaya devam ederken İran nasıl bir hamlenin geleceğini bekliyor, Lübnan ise tüm bölgeyi sallayacak yeni bir fırtınanın ortasında olduğunu çok iyi biliyor.