ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın 12 Nisan’daki Moskova ziyaretinin ardından Rus diplomatlar ve yetkililer Suriye’deki tüm bölgesel aktörlerle yoğun bir mesai içinde.
13-15 Nisan tarihleri arasındaki iki günlük sürede Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Moskova’da Suriye, İran ve Katar’ın dışişleri bakanlarını ağırladı. 16 Nisan’da Rus parlamentosunun üst kanadının başkanı Valentina Matviyenko Suudi Arabistan’a gitti. Bu gelişmeler yaşanırken 14 Nisan’da Moskova Afganistan’da çözüm konferansına ev sahipliği yaptı. Konferansa 11 ülkeden kıdemli diplomatlar ve güvenlik görevlileri katıldı. Rusya’nın gözünde Afganistan Orta Doğu’nun istikrarı için kilit önem arz ediyor.
Lavrov’un Suriye ve İran dışişleri bakanları ile yaptığı görüşmeler, Suriye krizindeki müşterek tutumun teyidi açısından Rus bakanın muhatapları için büyük önem taşıyordu. Moskova’nın pozisyonunu koruması ve Tillerson’ın ziyareti sırasında Tahran ve Şam’ı baypas eden bir anlaşma yapılmamış ya da dengeleri aleyhlerine değiştirecek bir gelişme yaşanmamış olması hem Suriye hem de İran için önemliydi.
Dışişleri Bakanı Lavrov 14 Nisan’da Suriyeli muhatabı Velid Muallim ve İranlı muhatabı Cevat Zarif ile düzenlediği ortak basın toplantısında ABD’nin 7 Nisan’da Suriye’deki hava üssüne düzenlediği saldırıyı kınadı. Bakanlar Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad tarafından düzenlendiği iddia edilen 4 Nisan’daki kimyasal gaz saldırısına ilişkin “titiz, nesnel ve tarafsız bir soruşturma” talep ettiler. Lavrov, “kimileri” Astana’da varılan ateşkes anlaşmasına uymayı gerekli görmese de Suriye’ye yönelik siyasi süreci korumanın önemli olduğunu vurguladı. Aslında Rusya’da “kimileri” sözcüğü genellikle ABD için kullanılır ama söz konusu Astana süreci olduğu için Lavrov’un burada Türkiye’yi kast etmiş olması da muhtemel.
Tecrübeli bir emekli diplomatın isminin açıklanmaması kaydıyla Al-Monitor’a yaptığı değerlendirme şöyle: “Görünen o ki Türkiye bir kez daha yanlış ata oynadı. Türkiye dengenin onların lehine değiştiğini görünce Rusya ve İran’ın safına geçmişti ama füze saldırılarından sonra yeniden ABD’nin tarafına geçti. Ama saldırıların Amerikan stratejisinde radikal bir değişime işaret etmediği anlaşıldı ve Ankara’nın Astana barış sürecine ilişkin pozisyonu sakil bir hal aldı.”
Moskova’daki pek çok uzman ve karar verici bu değerlendirmeye katılsa da Rusya’nın Suriye krizinin çözümünde Türkiye’ye hâlen ihtiyacı var. Ancak Kremlin yine de Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ankara-Moskova ilişkileri düzelirken yaşadığı siyasi gitgelleri unutmaz.
Suriye, Lavrov’un Katar Dışişleri Bakanı Hamad Bin Cabir El Tani ile görüşmesinin de gündemindeydi. İki taraf da Suriye’nin “Toprak bütünlüğü, egemenliği ve devlet bütünlüğüne” vurgu yaptı. Bakanlar ayrıca Yemen, Libya ve Filistin-İsrail çatışmasında “Rus-Katar eş güdümünü” de ele aldılar. Filistin konusunda iki taraf da Filistin’de ulusal uzlaşının önemini vurguladı. Bunlar, Rusya’nın Orta Doğu’da uzun vadeli bir varlık planladığını gösteriyor ve bu varlık yapıcı da olabilir yıkıcı da.
Diplomasi trafiği sürerken Matviyenko da Körfez’e Rusya’nın mesajını iletti. Aslında Lavrov Tillerson’a da aynı mesajı verdi: Rusya Esad’ı “her koşulda” destekleyecek değil ama “bir rejimin dışarıdan müdahaleyle devrilmesine” karşı. Zira bu uzun vadede yıkıcı etkileri olan bir macera anlamına gelir.
Nitekim, Matviyenko Suudi Dışişleri Bakanı Adil El Cübeyir ile ortak basın toplantısında şu ifadeleri kullandı: “Yugoslavya, Libya ve Irak bu maceraların verimsiz ve trajik sonuçlar doğurduğunu kanıtladı. Tamam, Esad gitsin. Ama sonra ne olacak? Suriye nasıl bir ülkeye dönüşecek? İktidara kim gelecek?”
Sovyetler döneminde Malta’da ardından da Yunanistan’da büyükelçi olarak görev yapan Matviyenko Suudi yönetiminin karşısına kasım ayında yaptığı İran ziyaretindeki gibi tamamen kapalı bir kıyafetle çıktı. Sosyal medyada tepki çeken bu hamlenin amacı Rusya’nın İslami geleneklere saygılı olduğunu vurgulamak ve Rusya ile Batı’nın Müslüman ülkelere yaklaşımı arasındaki farkı öne çıkarmaktı. Yıllardır Putin’in kara kutusu olarak görev yapan Matviyenko Suudi Kralı Selman Bin Abdül Aziz El Suud’a Rus Devlet Başkanı’nın ziyaret davetini de iletti.
Matviyenko’ya ziyareti sırasında Başkan Yardımcısı Ilyas Umakhanov da eşlik etti. Dağıstanlı bir milletvekili olan Umakhanov Rusya’nın Arap ülkeleriyle ilişkileri konusunda tecrübeli bir isim. Umakhanov Cübeyir ile görüşmenin ardından kilit bir gözlem dile getirerek şöyle dedi: “Riyad Esad’ın hemen gitmesini talep etmiyor. Bunun geçiş sürecinde ele alınabileceğini söylüyorlar.” Bu, Rusya’nın Riyad’a yönelik beklentilerinden birinin özetiydi.
Suudi Krallığı da dahil birçok bölgesel güç ABD’nin Rusya’nın askeri ve diplomatik çabalarını tehlikeye atan Suriye saldırısına destek verdi. Esad’ın iktidarı bırakmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın olmazsa olmazları arasında yer almadığının anlaşılmasının ardından önemli bölgesel aktörlerin de aynı şekilde düşünmelerini sağlamak, en azından bu konuda iknaya açık oldukları görmek Rusya için önemliydi. Ancak bu Suudilerin Suriye siyasetini değiştirecekleri anlamına gelmiyor ve Riyad neticede Esad’ın iktidardan gitmesini sağlayacak bir plan talep ediyor. Umakhanov bu konudaki görüşmelerin sürdüğünü söyledi. Nitekim Cübeyir “görüşmeleri sürdürmek” amacıyla 26 Nisan’da Lavrov’un davetiyle Moskova’ya gidecek.
Suriye’de şiddetin yeniden tırmanması ise krizde yeni bir aşamaya geçildiğine işaret ediyor ve akıbetin ne olacağı belirsiz. Moskova da kimyasal saldırı ve ABD bombardımanı gibi gelişmelerin izlediği politikayı raydan çıkarmasını engellemek durumunda.
Rusya ülke içinde ise Suriye’den dönen Rus vatandaşlarının artan faaliyetlerinden endişeli. Rus istihbarat teşkilatı FSB 19 Nisan’da Vladimir ve Krasnodar kentlerine baskınlar düzenleyerek iki terör şüphelisini öldürdü. FSB’den emekli bir general Sputnik radyosuna operasyonlarla ilgili şöyle dedi: “İslam Devleti militanları Suriye’de yenildiklerini anladılar ve şimdi adamlarını yeni eleman devşirmeleri ve terör saldırıları düzenlemeleri için kendi ülkelerine gönderiyorlar. Bu ülkelere Rusya da dâhil.”
Ulusal ve uluslararası alanda karşılaştığı zorluklar Moskova’nın Orta Doğu’nun önemli aktörleriyle daha iyi temas kurması gerektiğini gösteriyor. Moskova’da dış politikada bu bölgeye öncelik verecek gibi görünüyor.